O gün sıradan bir gündü taki...
- Ne istiyorsunuz?!
Bu babamın sesiydi. İçerde bir gürültü vardı, bir kargaşa. Bu sesle uyanmıştım.
- Ne istediğimizi bildiğini sanıyorduk!
Bu sesi daha önce hiç duymamıştım. Ama soğuk ve kararlıydı bunu çocuk halimle bile anlayabiliyordum.
- Bana bunu yapmayacağını söylemişti. Ona güvenmiştim.
Babamın sesi yalvarır gibiydi. Ama hayır o benim kahramanımdı. Hatta tüm Dünya'nın. Böyle yalvaramazdı. O... o benim babamdı. Buna dayanamadım. Zaten bu harabe evde bulunan tek odadan çıkıp nolduğuna bakmak istiyordum. Kucağıma aldığım tek oyuncağım, Han Na ile birlikte. Uçmayı yeni öğrenen bir güvercin gibiydim. Az sonra karşılaşacağım manzaradan korkarak ilerliyordum. Korktukça oyuncak bebeğime sarılıyordum. Güvercinden bir farkım vardı; o hayata merhaba demek için yükseklerde uçuyordu bense belki de zaten anlamı olmayan hayatıma hasta bedenimle elveda demek için her küçük adımımda yerin dibine giriyordum.
- O da sana güvenmişti! Ama sen sözünü tutmadın!
Üzerimdeki eski ama temiz kıyafetlerimle, biraz önce uyandığım için taranmamış ama düz saçlarımla, hafif uykulu gözlerimle oraya doğru birkaç adım attım. 4 yaşımdaki masumiyetimle Gördüğüm manzara... Elimdeki bez bebeği yere düşürmüştüm ve gözlerim de birden açılmıştı. Anneme silahını doğrultmuş bir adam. Annemin sırtı bana dönüktü ve yanında babama her an zarar verecekmiş gibi duran siyah giyinmiş adamlar. Babamı daha önce hiç böyle görmemiştim. Bir an onun tedirgin gözleriyle karşılaştım. Sanki bana bir şeyler anlatmak isteyen kaybolmuş bir çocuk gibi bakıyorlardı. Sanki yolunu bulmak için gelişigüzel ilerlemiş ve bir çıkmaz sokakla karşılaşmış gibilerdi. Çaresiz... Babamın benim gözümde kahramanlığını yitirdiğini düşünmemesi için küçük siyah gözbebeklerimi onunkilerden kurtararak başımı diğer tarafa çevirdim.
- Kızım!
Bu sol tarafımda derin hisler uyandırıyordu. Kaçamak bakışlarla ona bakmaya çalışırken muhtemelen babamın bana seslenmesiyle benim burda olduğumu farketmiş olan annemle göz göze geldik. Annemin güzel yüzü gözyaşlarıyla sırılsıklam olmuştu.- Hadi git artık Seol Ri! Lütfen.
İlk defa babamı dinlemek istemiyordum. Bu manzaranın bana ve küçük yüreğime fazla geleceğini düşünen babam bana doğru yaklaştı, benimle konuşmak için eğildi, ellerini kollarımın üzerine koydu, gözlerini gözlerime dikti
- Lütfen git kızım. Lütfen.
Gözlerimden süzülen yaşlarla kafamı salladım. Çünkü artık içimdekiler ağzımdan çıkacak kelimelerle anlatılamaz hale gelmiş dışarı çıkmak için küçük gözlerimi seçmişlerdi.
- Bunu baban için yap.
Elimden tuttu. Beni tekrar şu soğuk olan odaya doğru götürdü. Kafamı çevirip son kez anneme baktım. Hayır annem ordayken ben onun için hiçbir şey yapamıyor olamazdım. Her zor anımda yanımda olan birine bunu yapamazdım. Belki de ödeşmek için karşıma böyle bir fırsat çıkmıştı. Şimdi sıra bendeydi işte. Bunu küçük bedenimle de olsa yapacaktım. Ama hayır babam buna izin vermeden beni odaya atmıştı.
- Burda dur tamam mı güzel kızım?
O geniş ve merhametli elleriyle başımı okşadı. Tekrar başımı sallayarak kapıya doğru atıldım. Az önce başımı okşayan güçlü eller şimdi benim odanın kapısımdan çıkmamı engelliyordu. Babam onun peşinden gitmemem için çabucak odadan çıktı. Odanın kapısına yetiştiğimde kapıyı kilitledi. Çok korkmuştum. Yapabildiğim tek şey bağırmak olmuştu. Buna içimde biriktirdiğim acılar da yardımcı oluyordu