Gardiyanlar?

2 0 0
                                    

 Kafamı kaldırıp tavana ellerim ile tutundum. Parmak ucunda durduğumdan bacaklarım, artık taşımıyordu bedenimi. Son demlerimi yaşıyordum anlaşılan. Su, boyumu çoktan geçmişti. Tutunduğum tek dal üzerinde durduğum masaydı. Ancak suyun artmaya devam etmesi bu dalı aheste aheste kırıyordu. Kendimi bıraktığım an boşluğa savrulacaktım ve yüzmeyi bilmediğimden nefessiz kalarak ölecektim.

İlk önce nefesim kesilecek ardından yüzüm yavaş yavaş morarmaya başlayacaktı. Belki de nefes alamadığımdan çırpınıp yukarıya çıkmak isteyecektim ancak yüzmeyi bilmediğimden bu mümkün olmayacaktı. Sonra yavaş yavaş bilincimi kaybedecektim ancak bu o kadar yavaş gerçekleşecekti ki tüm hayatım gözümün önünden geçecekti bu süreçte. ve son olarak da bilincimi kaybedip öbür dünyaya sürüklenecektim. Ne acı..

Ve en acısı da arkamdan ağlayacak olan kimsemin olmayışıydı. Belki de kimse fark etmeyecekti. Bir aralar kızıl saçlı bir kız vardı sonra gitti diyeceklerdi ama yaşadığım zorlukları, aldığım darbeleri, işlediğim suçu kimse bilmeyecekti. Sadece öylesine biri olacaktım. Belki de herkesin sokakta gördüğü her hangi biri olacaktım. 

Gözlerimi kapattım. Yanaklarıma düşen ıslaklıklar, ağladığımı mı söylüyordu yoksa sadece su mu emin olamıyordum. Bu şekilde ölmek istemiyordum ben. Kendi bileklerimi keserdim hatta kendimi uçurumdan atardım ama bu şekilde ölmemeliydim. Kendim yapmalıydım bunu, bir başkasının işlediği cinayetin ceseti olmamalıydım. 

Derin bir nefes aldım ve belki de son nefesimdi ardından parmak ucunda olmayı bırakıp tabana düştüm. Sadece gözlerim dışarıdaydı. Şimdi bile nefes alamamam beni zorluyordu. Tekrar parmak ucuna kalkıp ciğerlerime oksijeni derince çektim. 

Tavanın köşesinde olan kameraya baktım. Morarmış ve buruşmuş olan orta parmağımı oraya gösterip. Orada olduğunu bildiğim Sina'nın gözlerinin içine baka baka kendimi geriye attım.

Yavaşça dibe çekilirken her şeyi düşünüyordum ve hiç bir şeyi. Hep istediğim şey değil miydi bu? Ölmek için çırpınmaz mıydı bedenim. Peki şimdi içimdeki bu derin hüzünde neyin nesiydi?

Gözlerimin önüne gelen siyah gözlerle gülümsedim. En azından kısa hayatıma bir kara gözlüyü sığdırmıştım. Belki bir geçmişimiz yoktu ve geleceğimiz de olmayacaktı ancak güzeldi işte. Son nefesimde onun dudaklarındaki küçük gülümseme geliyordu gözlerimin önüne ne hoş..

**************

Genç adamın içindeki sıkıntı günden güne büyüyordu. Tam tamına beş gün geçmişti kızıl saçlıdan haber almayalı. Ölmüş müydü yoksa? Bu düşünce kalbini sıkıştırıyordu nedensizce..

"Abi?" Diye girdi içeriye güvercin diye hitap edilen kısa boylu çocuk. Genç adam yavaşça kafasını kaldırıp çocuğa baktı. Kafasını iki yana sallayıp sorgularcasına gözlerini kıstı. 

"Şey abi...Şu dediğin kızıl saçlı kız..." Genç adam hemen ayağa kalktı. Sabırsızca çocuğa bakıyordu ancak çocuk, kafasını eğmiş hiç bir şey söylemiyordu. Farkında değil miydi abisinin sinirlendiğini? Kesinlikle değildi yoksa buna asla cesaret edemezdi.

"Söylesene lan!!" Diye gürlemesiyle. Çocuk, irkilip kafasını kaldırdı. Karşısında kızgın boğa misali ona bakan Rüzgar ile ne diyeceğini de unutmuştu. Dudaklarını ısırıp iki adım geriledi. "Ş-şey aabi.." Deyip durmasıyla. Rüzgar fazla bile dayandığını düşünerek. Kısa boylu çocuğun yakalarından tutup havaya kaldırdı.

"Söylesene lan söyle!!" Diye bağırdı yine. Karşısında tir tir titreyen çocuğu unutmuş gözlerinin önüne bir perde çekilmişti sadece. 

"K-kız ö-ölmüş abi..." Rüzgarın elleri boşluğa düşerken çocuğu da böylece bırakmış oldu. Kafasında çakan şimşekler ile neye uğradığını şaşırmıştı. Daha bir hafta önce gülen gözleriyle içindeki korkuya rağmen dışarıya yansıtmayan kızın nasıl ölüm haberini alıyordu aklı biraz olsun almıyordu. 

GüherçileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin