26

1.2K 124 20
                                    

İçeriden kapının kapanma sesi geldiğinde elimdeki telefonu kitleyip yanıma koydum. Gelmesi beklediğimden uzun sürdü. İçeri geldiğinde üzerinde yakası dağınık eski bir tişört, altıda normalden uzun, muazzam bacaklarını gözler önüne sermeyen ama kamufle de etmeyen bir şort vardı.

Yanıma doğru gelirken aklımdan milyon tane düşünce geçti ama ona söyleyebileceğim sadece bir tane ile sınırlıydı. Gözlerini kaçıra kaçıra, bu sefer yanıma oturdu hafif uzatmış olduğum ayaklarımı toparladım. O da rahat etmem içim mi yoksa benden uzak kalmak için mi bilmediğim bir sebepten koltuğun diğer köşesine iyice yanaştı. Onu süzüyordum, zayıflamıştı, Ilgaz kilo olmaz ve özellikle vermezdi. Hep belli bir aralıkta, boyunun kamufle ettiği fazladan kilosu olan ama kesinlikle bu fazlalığın çok yakıştığı bir kadındı.

"Kilo mu verdin sen?" dedim. Biraz durakladı, ben de öyle. Etrafta birileri veya yapılacak bir iş varken fark etmemiştik nasıl uzak olduğumuzu. Eskide kalan iki dost gibiydik, en son görüşmelerinde biraz ağlamış, hafif bir kol sallanmış, uğurlanmış eski birer dost gibi. Peki öyle davranabilir miydik? Hiçbir uğurlamanın olmadığı o son görüşmeden sonra havadan sudan konuşabilir miydik? Belki. Cevabın pek öneminin olmadığı sorulardı bunlar. Önemli olan oydu, bendim; önemli olan bizdik. Biz diye bir şey kalmış mıydı peki? İşte bu sorunun cevabı önemliydi. Kalmadıysak niye burada? Kaldıysak burada olmalı mı? Kaldıysak ne ara bu kadar iyileşti aramız? Ya da iyileşti mi, iyileştim mi gerçekten? Gerek var mı veya buna? Hayatımdan çıktığı kadar hızlı giremez mi? Giremez tabii ya, hiç çıkmadı ki girsin, gidemedin ki yabancılaşasın. Unutamadım ki uzaklaşsın. Ben ondan başka bir şey hatırlamadım ki unutayım.

Gözlerimin içine bakıyordu, yıllar sonra ilk defa değil belki ama ilk defa doğru zamanda.
Yalnızdık, yapışabilirdim yakasına sen beni böyle yıktın diyebilirdim, neden yaptın diyebilirdim, en sevdiğini nasıl üzebildin, üzdüysen nasıl sevdin diyebilirdim. Gözlerinin ta içine bakıp anlatabilirdim her şeyi ama hiçbirini yapmadım ve bu yüzden hep kaybedeceğimi biliyordum. Zaten niyetim kazanmak olmadı uzun zamandır. Her kazanılanın kaybedildiği üç günlük dünyada, tekrardan kazanacak cesareti bulamadım kendimde. O yüzden kaybetmemiş gibi davrandım. Kendime karşı kalmayan saygımdan son borcu da bu yüzden almıştım. Uzun zamandır tek hissettiğim utançtı. Ondan gidememenin bedelini kendimde kalarak ödüyordum, beni istemediği her günü ben onu severek bitiriyordum. Onla yatıyor onla kalkıyordum. Ben onu en hak etmediği zamanda bile seviyordum. Her şey böyleyken ben de kalan her şey oyken kendim olmak ödediği en büyük bedeldi.

"Biraz." diyerek kestirip atan bir ses kurtardı beni düşüncelerimden. Kafamı sallayıp önüme döndüm. Birkaç dakika sessiz kaldık, ben zihnimi susturmaya çalışırken o işimi kolaylaştırdı. Koltuğun kolunda biraz arkalarda kalan ve kitap olduğunu düşündüğüm şeyi yere düşürdü. Uzanıp aldı sonra. Çocuklar evi şöyle bir temizlese de toz hala benden daha çok sahibiydi evin. Kitabın üstünü şöyle bir silkeledi. Ciltli kırmızı sert bir kapağı vardı, bir süre döndürdü elinde en sonunda yüzüme bakmadan "Okumamış mıydın sen bu kitabı?" dedi. Gösterisinin başrolüydü hafızası, onu hiç yarı yolda bırakmazdı eskileri bilir, sever, kurtulamazdı. İstemezdi de zaten. Beni hatırlıyor, basit bir kitabı bile unutmuyor düşüncesine kapılmadım hiç. Birincisi kitap basit değildi, ikincisi bunu yapmasına gerek yoktu ve bunun son derece farkındaydı.

Kuru bir kafa sallama ile geçiştirdim onu, o gelmeden bıraktığım telefonuma uzandım. Rastgele bir şeyler karıştırıyor, tekrar ona dönen zihnimi oradan uzak tutmaya çalışıyordum. O ise hala kitapla ilgileniyordu, içini açıyor sayfalara öylesine göz geziyor ve bir başkasına aynısını yapmak üzere devam ediyordu.

"Niye tekrar okuyorsun?" dedi. Bir muhabbete girmek istemediğimden kafamı kaldırmadan cevap verdim:

"Çok güzeldi."

Sanat Aşk İçindirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin