15. BÖLÜM- "Gerçekler"

192 50 77
                                    


Merhaba, arkadaşlarım! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir^^

Çok hissederek yazdığım bir bölüm oldu bu. Bu bölümle beraber kitabı yarıladık. Bu çok güzel bir duygu.^^

Yukarı güzel bir söz bıraktım, bakarsınız :)

Çok uzatmadan bölüme geçelim, öncesinde oy atmayı unutmayalım lütfen :)

İyi okumalar!

---

15. BÖLÜM- "Gerçekler"

"İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı bekliyordu belki de..."

Siz hiç yok olmak istediniz mi? Ya da kimsenin olmadığı bir yerde haykırarak ağlamak ve sonra uyuyakalmak istediniz mi? Hani bazı duyguları anlatmaya kelimeler yetmez, ne diyeceğinizi bilemezsiniz. Elinizden gelen tek şey ağlamak olur... Öyle berbat bir an yaşıyorum ki şuanda yok olmak istiyorum. Kimsenin beni görmediği ve duymadığı bir yerde saatlerce ağlamak istiyorum. Ben sadece kaybolmak istiyorum...

Dakikalardır öylece Sıla'nın karşısında ağlıyorum. Bilmiyorum belki de ona istediğini veriyorum ama kendimi asla frenleyemiyorum. Tek istediğim şuanda bu anın bir rüya olması. Ama yaşadıklarım hiç olmadığı kadar gerçek. 

Garip olansa benim ağlamama karşın Sıla'nın yüzünde zevk alır gibi bir ifade vardı. Bir insan bu kadar kötü olabilir miydi gerçekten? Ya da şöyle söylemeliyim: Bir insanın ruhu bu kadar karanlık olabilir miydi? Demek ki olabiliyormuş, Sıla'nın ruhu karanlıktı. Çünkü ancak ruhu karanlık olan birisi bu kadar psikopatça planlar yapar ve karşısındaki insana acımasız davranırdı.

Ben hala durdurulamaz bir şekilde ağlarken Sıla aramızdaki sessizliği bozdu,

"Ne o? Gerçekler çok mu ağır geldi?" Cevap veremedim. Sanki görünmez bir el vardı ve ağzımı kapatıyordu. Söylemek istediğim çok söz, yapmak istediğim çok şey vardı ama ben acizce ağlıyordum. Herhalde şu zamana kadar içime attıklarım şuanda tıpkı bir volkan gibi patlamıştı.

Sıla benim bir şey söylemeyeceğimi anladığında tekrardan konuştu, "Hadi ama gerçekten bu kadar zayıf biri misin sen? Bırak ağlamayı."

Söyledikleri yüzüme bir tokat etkisiyle çarparken ayağa kalktım ve tam karşısına dikildim. Zar zor da olsa ağlamam iç çekişlere dönmüştü. Şu zamandan itibaren yapabileceğim tek bir şey vardı. Ondan hesap soracaktım.

"Neden?" dedim, uzun bir sessizlikten sonra. Ağzımdan sadece bu basit kelime çıkmıştı, neden sadece nedenini merak ediyordum. 

Benim bu sorum onun komiğine gitmiş olmalı ki ukalaca güldü ve sonra kollarını göğsünde birleştirdi. Sonrasında bana doğru bir adım attı ve sorumu cevapladı, "Çünkü intikam almak istedim. Yaşadıklarımı yaşa istedim. Beni mutlu etmeyen bir baba başkasını da mutlu etmesin istedim. Sadece acı çek istedim!"

Son cümleyi sesini yükselterek söylemişti. Söyledikleri canımı yakmaya devam ederken tekrar konuştum, "Tek yol intikam mıydı yani?" Onun aksine sesim oldukça fısıltı denebilecek kadar kısık çıkmıştı.

"Evet, öyleydi! Eğer ben mutlu olmayacaksam neden diğerleri mutlu olsun ki?"

İşte, insanı intikam almaya iten de buydu: Bencillik. Bir insan ancak bencillik yaparsa kötü yola düşerdi. Sıla'nın da sorunu buydu. Bencillik yapıp mutlu olmak istemişti. Fakat bunca yıllık hayatımda öğrendiğim tek bir şey varsa, o da asla bencillik ederek kimsenin bir yere varamayacağıydı. Eğer bir insan kendisi için başkalarını üzüyorsa bunun tek bir açıklaması vardı, her ne kadar işin sonunda mutlu da olsa yaptıkları bir gün onu da üzerdi... 

ODAMDAKİ SIR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin