Çimen kokuları bütün vücüdumu sarmıştı.
Pontenin söylediklerini bile duymuyordum artık.
Okadar mutluydum ki.
-Hadi ama kahvaltı yapmak istiyorum acıktım kalk gidelim.
Mızmız bir çocuktu âdeta.
"Biraz daha kalalım lütfen
Derin bir nefes alıp gülümseyerek 'Pekâlâ ' dedi.
Beş dakika daha durup sonra yerimizden kalktık.
Eve girdiğimizde koştur koştur banyoya girdi.
Peşinden gidip bende ellerimi yıkadım.
Griş evin içinde ordan oraya dolanıyor ayaklarımız altında geziyordu.
Mutfağa geçtiğimizde grişte peşimizden gelip mutfakta ki küçük puf ların üzerine kurulmuştu.
"Çay? Kahve? "
-Güzel bi kahve. Tost mu yoksa kurabiyeler mi?
"kurabiyeler "
Dolaptan aldığı tabağa kavanozdaki kurabiyeleri koyarken bir yandan da diğer dolapları karıştırıp kahve kurabiye ikilisine bir üçlü aradı.
Çikolatalı şekerlemeleri görünce küçük bir kase alıp içine koydu
Kupa fincanlarımzı alıp sıcak suyunu koydum.
"Nerde içelim hava çok güzel de içeride kalmayalım.
Ponte olumlu bir şekilde kafa salladı.
-Çardağa çıkalım mı?
"Bana uyar "
Ponte tepsisini alıp tam çıkarken 'Bi dakika'diyip
Odaya koştu.
Geri geldiğinde elinde sigarası vardı.
Tepsisini alıp çıkıp Çardağa geçtik.
Kahvelerimizi içip gülümsüyorduk.
Sanki çok güzel bi aşk filmindeydim ve esas kız ile esas oğlan olayını yaşıyordum.
-Müge
Kahvemden aldığım yudumu yavaşça yutkundum.
"Efendim Ponte
-Sana bazı gerçeklerden bahsetmek istiyorum.Ama önce sana birşey sorucam.
"Sana birşey sorucam" çok heyecan verici bir cümle değil mi?
Yani o an evlimisin dese Evet diye bağırabilirim.
Ya da "Hadi banka soyup ülkenin anasını satalım " dese ona bile evet diyebilirim.
"Seni dinliyorum.
Ponte başını öne eğmiş ve kullanıcağı kelimeleri düşünüyordu.
-Sahiden de bana güveniyormusun? Yani senin için ben doğru kişi miyim?
Sözünü bitirmesini beklemeden atladım
"Evet. Evet sen kesinlikle doğru kişisin. Sen benim gerçeklerimsin.
Bilinmezlerim, çıkmaz sokaklarım, yorganın altına saklanıp geçmesini beklediğim tehlikemsin.
Sen BENİM diyebildiğim tek varlıksın."
Sustuğumda başını omuzlarının üzerinde dikleştirdi.
-Düşünmeden cevap verme lütfen.
"Düşüncek birşey yok."
Çarpık gülümsemesi kusursuzluğuyla bir bütün oluşturmuştur.
-Şapşal ufaklık.. Gel buraya ' kollarını kocaman açmış be gülümsüyordu.
Yerimden kıpırdanarak kalkıp kendimi kollarına bıraktım.
-Ufaklık bana bundan sonra 'Savaş'de. Çünkü benim gerçek adım savaş.
Ve bu hikaye Savaş ve Mügenin hikayesi..
Savaşın dünyasına hoşgeldin minik sevgilim....
Şaşkınlık içinde başımı kaldırıp ponteye yani savaşa baktım.
Gülümsüyordu.
Savaş.
Ne kusursuz bir isim aslında.
Yerimden uzanıp yanağına küçük tatlı bir öpücük bıraktım.
Sonra onu ne kadar özlediğimi fark ettim.
Bir kere daha öptüm.
Yanaklarından çenesine doğru uzandım.
Dudaklarına masum bir öpücük bırakıp hiçte masum olmayan fikirlerimle oturdum.
Hava okadar güzeldi ki resmen sarhoş oluyordum.
Elimi savaşın gövdesinde hareket ettiriyor daireler çiziyordum.
Daha fazla karşı koyamayan savaş bileğimi kavrayıp bi anda beni kendisine çekti.
Kısa süreli kurulan bir göz teması aslında herşeyi anlatıyordu.
Tamda şuan birbirimizi istediğimizi haykırıyordu bu bakışlar.
Savaşın kucağına çıktığımda deli gibi öpüyordum onu ve savaşın elleri belimden sırtıma oradan tekrar belime geziniyordu.
Ani hareketlerimiz yüzünden kahve fincanları düşüp kırılmıştı.
Tamamen kayıtsız kalarak savaş ayağa kalktı.
Elleri kalçamdaydı ve Benide kucağında havaya kaldırmıştı ve muzip bakışlar eşliğinde eve giriyorduk.
Merdivenleri çıkıp kapıyı açtığında baştan çıkarıcı bir öpücük almıştım.
Ve işte kapı kapanıyor ve bizim dışımızda ki herşey dışarıda kalıyordu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REHAVEYH
ChickLitMerhaba öncelikle ilk defa yazıyorum ve lütfen bir kez bile olsa göz atın belki ilginizi çeker :) Bu arada arkadaşlar "Rehaveyh akıl hocası veya Hocam "anlamına gelmektedir:)