Psikolojik hikaye
Günlerden bir gün lina adında bir kız vardı. Hep acıyla büyümüştü ama yüzünün bir gün gülebileceğini düşünerek hayata hep pozitif bakmıştı. Ve bu pozitifliğinin ona hep bir yararı oldu. Oxford universitesinin psikoloji bölümünü kazandı. Şimdi bu öyküyü birlikte inceleyelim.
Lina küçük yaşlardayken babasını kaybetmiş bir kızdı. Yani annesinin hem annesi hem babası olmasını bekledi ama tam tersini yaşadı. Ne anne sevgisi gördü ne de baba. Okuduğu kitaplardan hayata hep iyi yönden bakıp,bardağın boş değil de dolu tarafına bakması gerektiğini öğrendi. Aslında annesini seviyordu. Çünkü ona bu kitapları alarak ona en guzel yararı zaten vermişti.
Annesi onu her yemek yedikten sonra saclarından tutup banyoya kitlerdi. Belki annesi babasının yoklugundan kafayı yemiştir diye küçük vücuduyla annesinin böyle biri olamayacağını içinden tekrar ederdi. Haklı zannediyordu kendıni ama değildi.Çünkü Annesi en baştan belli öyleydi,ama çaresi kocası olmuştu. Kedi gibiydiler,birbirlerinin dediklerini ikiletmezlerdi. Annesinin adı Meldaydı,çocukken öyle şeyler yaşamıştı ki,psikolojisi yerle bir olmuştu. Ama kocası Ferhat onu bu uçurumdan kurtarmıştı,Lisede aynı sınıftaydılar. Birbirlerine aşık olmuşlardı; Ferhat iyi ve sevgi dolu bir ailede büyürken,Melda ise hayatını hep şiddetin ön gördüğü bir ailede geçirmişti. Fakat Ferhat Meldaya iyi geliyordu. Bir gün bu azaptan kurtulacaklarını aşıladı Ferhat'ı ona. Sonunda Üniversiteye geçtiklerinde evlendiler. Ve evliliklerinden 4 yıl sonra bir kız çocuğu dünyaya getirdiler. Linaydı adı. Ama lina da annesi kadar şanssızdı,çünkü babası o doğduktan 1 yıl sonra hayata gözlerini yummuştu.Melda çaresini kocasında bulmuşken şimdi onu kaybetmek dünyasını başına yıkmıştı. Bu yüzden kafayı sıyırdı. Antidepresan çaresi olmuştu onun. Her ne kadar kızını üzmek istemesede çocukluğunun verdıği acıyı alıp goturen ınsanı kaybedınce eski haline dönmeye başlamıştı, Aynı sinir ve aynı üzüntü buldu onu.
Lina annesinin tam tersi olarak babası gibi hayata hep iyi yönden bakan birisi olduğu için annesinin hep yanında oldu,dört yaşından belli annesinin ataklarında hep ona yardım ederdı. Birbirlerinden başka kimseleri yoktu. Lina annesi ona her ne kadar eziyet etsede onu hep sevdi. Sonuçta annesiydi o nasıl sevemezdı ki? Bir gün büyüyünce annesinin düzelmesi için elinden geleni yaptı. Aradan yıllar geçti ve lina ergenlik dönemindeydi,bilirsiniz ergenlik döneminde insanlar biraz bıkkın ve agresif olurlar. O annesinin zulümlerine her ne kadar alışsa da artık bıkkınlık gelmişti. Annesinden kaçıp hep gizli köşesinde roman okurdu. Kendine iyiliği aşılardı hep.
Kendini kurtarmak için dişini biraz daha sıkması gerektiğini de biliyordu. Sonrasında 18 yaşına geldiğinde ve hayatın olgunluğunu tam kaptığında annesini hastaneye götürüp onu hep destekledi. Annesi kızının sevgisiyle yeniden düzeliyordu. Ama annesinin içini korku kapladı. Ya kızı da ölürse? Ya yine eski haline dönerse? diye sürekli bu cümleleri düşünüp içi içini kemiriyordu.
Ama kızı hep olumluluğu aşıladı. Sanki anne oymuş gibi. Ölseler de hep kavuşacaklarını söylerdi ona.
Hep bir azimle çalışırdı lina. Sınav sonucunu gördüğünde gördüğüne inanamadi!
OXFORD UNIVERSITESINE KABUL EDILDINIZ.
Sonunda o anne iyileşti o kız hep dimdik durmanın yararını kaptı. Siz de iyi düşünün, iyilik aşılayın, iyilik bulun.