Selamlar selamlar~
Dın dın dın dın... Geldik çattık yazmayı iple çektiğim bölümee :) (Bir tane daha var gerçi) Bu bölümü yazmaya dalmışım ve qiuzi kaçırmışım hüüü :" Bu yüzden oy ve yorum yapmazsanız gönül koyarım ona göre :") Eski yorumcular nirdesinizzz kaçırdığım quizimi unutturun banağ ;((
Bu bölüm normalden daha uzun olduğu için, kesip biçmek yerine iki kısma ayırdım. İki bölümü de bir bütünmüş gibi kabul edebilirsiniz, art arda atacağım zaten.
Keyifli okumalar.
----------
Islak bir his vardı.
Soğuktu da.
Tıp... Tıp... Tıp...
Bir yerden, yavaş yavaş damlayan bir şeyin sesi geliyordu.
Bilinci, yolunu kaybetmiş bir gezgin gibiydi. Gidip gelmek arasında mekik dokuyordu. Kararsızdı.
Bir koku da vardı... Tütün kokusu. Aromalı bir tütün kokusu vardı.
Göz kapakları hafifçe titredi. Ardında sakladığı gözler kıpırdanıp hareket etmişti. Çok geçmeden kirpikleri seğirirken, kaşları çatıldı ve göz kapaklarını yavaşça araladı. Zifiri bir karanlığa açıldı gözleri.
Burnundan sızarak ciğerlerine dolan tütün kokusu, ağzını bükmesine, kapalı ağzıyla yalnızca burnundan hava vererek genzinden öksürmesine yol açtı.
"Shizun...?"
Sağ yanından gelen titrek bir seslenişle sersemlemiş benliği kendine gelmeye başladı. Başını o tarafa çevirse bile hiçbir şey göremeyeceği için bu beyhude bir eylemdi.
Yeniden seslendi ona. "Shizun?" Sesin sahibi yorgun olmalıydı ki, sanki bu yegâne kelimeyi telaffuz etmek onu zorluyor misali yavaş ve güçlükle konuşuyordu.
Kısılmış gözleriyle o tarafa bakıyordu. Ama o kadar karanlıktı ki, başını çevirip çevirmediğinden bile emin değildi.
İlaveten feci bir soğukluk vardı. Ürpermesine ve elleriyle kollarını sarmalayıp ovuşturmak istemesine yetecek kadar soğuktu. Lakin bu isteğini yerine getiremedi, çünkü elleri hareketten yoksun bırakılmıştı. Başının üzerinde asılı bir vaziyette idi. Kuvvetle muhtemel olarak birbirine bir halatla bağlanmıştı, çünkü bileklerinin birbirine yapıştığını ve orada sıkı bir bağın olduğunu hissedebiliyordu. Fakat bu yeterli gelmemiş gibi bileklerini saran kalın halatın yanı sıra, onların üzerine sabitli kalın kelepçelerin soğuk demiri cildine temas ediyor, kolayca algılayabiliyordu.
Küçük bir kıpırdanmayla zincirlerin çınlayarak birbirine çarptığı keskin ses, yukarıdan aşağı süzülüp kulaklarına düşüyordu.
Buz gibi soğuk taştan bir zeminde dizleri yana yatık şekilde oturuyordu. Bacaklarını hareket ettirdiği vakit, uzunca bir süre o şeklide kalmış olacak ki, eklemleri ve kemiklerinden keskin bir ağrı, bir acı patlak verdi. Kaşları daha da çatıldı, dudaklarını ısırıp dizlerini açmaya uğraştı. Böylelikle ayaklarının çıplak ve bilekten kelepçeli olduğunu keşfetti, taş zemine değdiğinde ansızın algıladığı soğukluk hissiyatı ile içi ürperdi.
"...Sh- Shizun... Uyanık... mısın?" Yine o titreyen ses.
Ağzını açıp konuşmaya yeltendi. Ama dili damağına yapışmış gibiydi. Belki ki de soğuktan boğazı ve ağzı kurumuştu. Biraz sakinleşip kendine tam anlamıyla gelmek için, başını önüne eğip derin nefesler aldı, çatlak dudaklarını ağzının içine kıvırdı. Yutkunmaya çalıştı. Beceremeyip onun yerine derin bir şekilde öksürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Won't Let You Go ✓SVSSS [ғᴀɴғɪᴄᴛɪᴏɴ]
Fanfiction• MXTX'in yazdığı The Scum Vilian's Self-Saving System adlı romanın fanfictionıdır. • ‼️ Romanı bitirmeden okumayınız. Bu kitap roman bittikten sonrasını konu alıyor yani spoiler içeriyor. Luo Binghe'nın her zaman Shen Qingqiu ile ilgili merak etti...