Küçük bir çocukken annemin dünyası kadar görürdüm her şeyi; o mutluysa her şey yolundaydı. Annemin yaşantısı iyiyse yüzü gülüyorsa evimizde çiçek açardı, ki ne zaman mutsuz ya da ağlıyorken görsek ev sessizliğe bürünürdü. Babam anneme nazaran daha sert biriydi; duruşu, tavrı, bakışı çelik gibiydi. Akşamları o sininin etrafında yemeğimizi yerken daha çok Jiyan ile ilgilenir ama bize de sıcak gülümsemesini gönderirdi. Derdi neydi hiç anlamamıştım ama babamın tek sıkıntısı annemdi. Anlaşamıyorlar, neredeyse her gün tartışıyorlardı. Üzülüyorduk, bu durum üçümüzde de travma olmuştu.
Duygularımız korkunun eseriydi, özgür değildi. İstediğimiz her şeye kolaylıkla kavuşamaz, sahip olamaz ve isteyemezdik. Bizim isteklerimiz babamın keyfinin izin verdiği kadardı. Her akşam ne kavga çıkarsa çıksın bazı anlar çok huzur verirdi. Annemin elleriyle hazırladığı patates kızartmasını yerken keyiften dört köşe olurduk. Biz doyduğumuzda yüzünde gördüğümüz o memnuniyet bizi de mutlu ederdi; çünkü annem mutluysa bizde mutluyduk.
Bazı mücadeleler ne içindi bilmiyordum ama bir sınavın içerisinde olduğumu biliyordum. Hangi daldan tutmaya çalışsam elimde kalıyordu. Kime tutunsam yüzüstü kaldığımı hissediyordum. Ellerimden umutlarım kayıp gidiyordu ve ben kafesin içinde takılıp kalmıştım. Diyar hayatımın en büyük imtihanıydı; bir baba gibi koruyup kolluyor yeri geldiğinde acımasızca canımı yakıyordu. Ruhumun uzuvları sızlıyordu, yorgundum ve bu dinlenmekle geçilecek bir şey değildi.
Diyar'ın bakışları bana hiç görmediğim ama hep hissetmeyi hep düşlediğim hayallerimi andırıyordu. O hayallerde kırgınlık da vardı ama bana hissettirdiği duygu bunun önüne geçiyordu. İçimde kelebekler vadisinin olduğunu öğretmişti, midemde kıpır kıpır heyecanın aktığını hissettirdi.
Gözlerimi usulca açıp etrafa bakındım ve yatakta gerildim. Komodinin üzerinde duran telefonu elime aldığımda saat sabahın sekiziydi, Diyar mesaj atmıştı açtım.
'Günaydın. Uyanınca beni ara.'
Gözlerimi kırpıştırırken ekrana baktım ve telefonu kilitledim. Telefonu yerine koyarken yüzük kutusu dikkatimi çekti, tam sürahinin yanında kapalı bir şekilde duruyordu. Şaşkınlığıma mani olamadım ve kutuyu açtım. Gördüğüm alyansla derin bir nefes koyverdim. Bugün parti vardı ve nişanlı olduğumuzun kutlamasını yapacaktık. Telefonu tekrar açıp Diyar'ı aradım ve kulağıma götürdüm. Çaldı, çaldı...
''Günaydın.''
''Günaydın,'' dedim dudaklarımı yalarken, ağzım kurumuştu. Sürahideki suyu bardağa döktüm.
''Yatağının yanında komodinde yüzük kutusu var, alyans onu bugün tak.'' Suyu içerken aslında çok fazla susadığımı fark ettim. İkinci bardağı doldururken yutkundum.
''Gördüm, takarım.'' İkinci bardağı da içtikten sonra dudaklarımı ıslattım.
''Bugün ki parti Cemile Sultan Korusu'nda olacak, hazırlanman için sana Betül yardım edecek.''
''Tamam.''
''Akşam görüşürüz.''
''Görüşürüz,'' diyerek kapattım telefonu ve alyansla bakıştım. Kutudan alyansı alarak sağ yüzük parmağıma taktım, nişanlılar buraya takıyor olmalıydı. Kutuyu ve telefonu komodine koyduktan sonra üzerimdekileri çıkararak kirliye attım ve duşa girdim. Diyar dün akşam bileklerime pansuman yapmış ve güzelce sarmıştı; çok derin kesikler yoktu ama yine de bir iz vardı ve enfeksiyon kapmak istemezdim. Sargılara dikkat ederek güzelce duşumu aldım, bornozumu giydikten sonra cildime biraz bakım yaptım. Yüzüm biraz solgundu ama en azından hastalığım bittiği için rahattım. Saçlarımı kuruttum ve iç çamaşırlarımla pijamalarımı giydikten sonra odadan çıktım. Merdivenlerden inerken tırabzanlara tutunduğumda gözüm elimdeki alyansa kaydı, sadece bir roldü ve bugün bitecekti. Umudum bitmesi yönündeydi ama Diyar'ın ne yapacağını kestiremiyordum. Bir gün nişanlıyız bir gün evleneceğiz bir gün hamile, bir sürü olay örgüsü örüyordu başıma ve ben nasıl ayak uyduracağımı kestiremiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARAM SEVDA (Düzenleniyor.)
RomanceKadın ağladı, adam güldü. Kadın delirdi, adam tebessüm etti. Kadın bileklerini kesti, adam öylece yaşadı. Kadın tebessüm etti, adamın gözleri doldu. Kadın güldü, adam ağladı. Kadın intihar etti, adam öldü.