İnsan ölmek üzereyken çok fazla şey düşünebiliyordu. Normalde zihnimin bu kadar hızlı çalışabileceğine inanmazdım. En son yapmak istediğim şeyler hakkında düşünürken birden yaşamak için neler yapabileceğime karar vermeye çalışıyordum.
"Yastık yorgan da vereyim mi?" Diyen tanıdık sesle beynimdeki trafik birden kesildi. Dudaklarımdaki kanı elimin tersiyle silip başımı kaldırmaya çalıştım.
"Sezar?" dedim gülmekle ağlamak arasında. Karnımı tutarak diğer elimle yerden destek aldım ve doğrulmaya çalıştım. Oldukça berbat ve rezil bir haldeydim. "Burda ne işin var?"
"Seni özledim." dedi bıkkın bir sesle. Bir kaç hızlı adımda yanıma gelip beni kaldırdı. Karnım acıdığı için sızlamıştım ama bana ters ters baktığında dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Kurallar?" dedim merakla. Hani yakalanırsam kimse yardım etmezdi? Çetinalpin bundan haberi var mıydı?
"Sikeyim kuralları." dedi keyifsiz bir kahkaha atarak. "Biz bir suç örgütüyüz, kurallara pek uyuduğumuz söylenemez."
Onun cevabına eksik bir şeyler olduğunu anlatıyordu bana sesi. Muhtemelen bu, doğru değildi. Gözlerimi kırpıştırıp bir kez yutkundum ve beni tutan koluna yaslanarak, "Teşekkür ederim." diye fısıldadım.
Hani böyle, ağlamak istemediğiniz ama ağlamazsanız da boğazınızda acı bir tat bırakan anlar olurdu ya böyle bir andı şuan.
"Henüz teşekkür etme Barbie." dedi Sezar sanki ne halde olduğumu anlamış ama beni neşelendirmek istiyormuş gibi. "Yakalanırsak seni bırakır kaçarım."
Kıkırdadım. Ve ondan biraz ayrılıp yakınlarda ki masaya tutundum. "Kasa nerde?" diye sordum.
"Klasik." dedi dudak bükerek. "Duvardaki tablonun arkasında gömülmüş."
Hızlı adımlarla duvara ilerleyip orda bulunan manzara resmini söktü ve altındaki kasayı açığa çıkartıp hızlı hızlı şifreyi tuşladı. Ardından kasa, kısa bir bip sesiyle açılmıştı.
"Çantayı yolla." dedi elini uzatarak. Sırtımdaki çantayı kollarımdan acı içinde sıyırıp ona fırlattım. Karanlıkta pek net göremiyorum ama bir kaç kağıt ve oldukça parlak büyük bir şey koyduğunu görmüştüm. Sonra çantayı kendi taktı ve benim yanıma gelerek yüzüme kısaca baktı. Yüzü buruştu ve ben anlamayacak kaşlarımı çattığımda konuştu. "Tam da daha çirkin olamazsın diye düşünüyordum. Şu haline bak. Çirkin Barbie."
Koluna vurmaya çalıştım ama inanılmaz bir refleksle kendini geri çekmişti. Daha darbenin geleceğinden ben bile habersizken o tahmin etmişti çoktan. Elim boşlukta savrulduğunda gözlerimi şaşkınlıkla açtım.
" Hadi gidelim. "dedi beni tutarak.
Sonra bizi odadan çıkardı. Koridor sessizdi ve kimse yoktu. Sezar bizi asansör boşluğuna doğru yürüttü, kabinin güvenlik kapısını açıp bir kaç kat aşığıda olduğunu gördüğüm asansörün boşluğuna sarktı.
"Asansör şuan bozuk yani beş dakikamız var. Atla hadi."
Asansör boşluğuna bakıp homurdandım. Klostrofobim vardı benim be.
"Kendimi camdan atmalıydım."dedim inleyerek. Fakat söylenmelerim yarım kalmıştı çünkü aynı saniyede Sezar beni boşluğa doğru savurmuştu.
Refleksle tırmanma içgüdülerine şükrederek bir çıkıntıda tutundum. Karın kaslarım yanıyordu resmen." Acıttı! "dedim yüksek sesle.
Sezar beni umursamadan kablolara tututanarak aşağı kaydı hemen. Aynı şeyi yapmak istiyordum fakat kollarım titriyordu. Acıdan gözlerim dolu dolu olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maça Ası ve Sinek Valesi - GAY
Teen FictionBiz birbirimize yama olmaya bile çalışmayan iki ruhtuk. Bedenlerimiz, ağır ağır sızdırıyordu içindeki boşluktan tüm duyguları dışarı. Fakat kimse kibrinden yanaşmıyordu sökükleri dikmeye. Eski paçavralardık biz. Yaşadığımız yerde kurallar basitti. K...