"hadi ama lisa, mızıkçılık yapmayı bırak ve yanımıza gel."
havuzun içinden lisa'ya seslenen jennie'nin kalın sesi ile jisoo'nun kurduğu hayal yarıda kalmıştı.
oflayarak gözlüğünü çıkardı ve havuzda kenara doğru yüzdü. kenarda onları bekleyen kokteyllerden karpuzlu olanın tadına baktı. içine ekledikleri buz çoktan eridiği için güzelim kokteylin tadını bozmuştu."tanrı aşkına lisa! jennie sana kaçıncıya sesleniyor. zahmet edip gelsen mi acaba" şezlongda güneşlenen lisa'nın tarafına baktı, ama güneşten dolayı gözlerini tam olarak açamadı ve lisa'nın o sırada ne ile uğraştığını net olarak göremedi jisoo. ama tahmin etmek zor değildi. kesin yine birileri ile flörtleşiyordu.
"kırmızı halı bekliyorum."
lisa'nın cevabı ile bazıları gülerken jennie lisa'ya su fırlattı. jisoo son kez suya daldıktan sonra havuzdan çıktı. yazın bu sıcağında ara sıra esen soğuk rüzgar yüzünden bir an titredi ve havuzun kenarında onları bekleyen görevlinin birinden havlu aldı. yeni bir limonata sipariş ettikten sonra lisa'nın yanındaki şezlonga kuruldu ve telefonunu eline aldı. tanımadığı birsürü erkekten gelen sayısız mesajın yanında babasından bir mesaj vardı. akşam yemeğe gideceklerini yazmıştı.harika. daha güzel ne olabilirdi? uzun zamandır canı hazır gıdalardan çok tavuk yemek istiyordu. tek yapması gereken hemen bu mekandan ayrılmaktı, yoksa akşam saatinde uzun bir trafiğe maruz kalacak ve tavuk yeme fırsatını elinin tersiyle itmiş olacaktı.
havlusunu şezlonga bıraktı ve yanında oturup telefonuyla ilgilenen lisa'nın saçlarını karıştırdı. "ben gidiyorum lali, sende artık şu telefonu bırak ve jen ile ilgilen. yoksa şuan ona yiyecek gibi bakan herif cidden onu yiyebilir." diyerek kafası ile havuzu işaret etti.
havuzun içinde korkuluklardan tutunarak ayakta duran jennie; havuzun dışında yüz üstü uzanıp onunla flörtleşen can kurtaran ile derin bir sohbete dalmıştı. işte bu lisa'nın sinirini bozacak bir durumdu. kuzeni ona emanetti, ona iyi bakması gerekiyordu. yoksa amcası o ve jennie'yi tayland'da yapılacak tatile yollamayacağını söylemişti. aslında tatil umrunda değildi. istese o tatile hemen şimdi bile çıkardı. ama mesele büyükannesiydi. ölmeden önce aklı bir karış havada olan kuzeni jennie'yi lisa'ya emanet etmişti.
açıkçası lisa'ya emanet etmekte bir hataydı. onun da aklı çoğu zaman havada olurdu. özellikle yeni bulduğu ve çoğunluğu erkeklerden oluşan bir uygulama keşfettiğinden beri her zamankinden daha dalgındı. ama yaşlı kadın deneyimlerine güvenerek lisa'nın istediği zaman odaklanabilen biri olduğu kanısına varmıştı. jennie ise asla öyle biri değildi, tamamen dalgındı. şuan bile cankurtaran ile olan sohbetinden yeni manitasını bulmuş gibi bir havası vardı.
"jisoo telefonumu verebilir misin bebeğim?" jennie'nin jisoo'ya seslenmesiyle jisoo da düşüncelerinden kurtulmuş oldu. powerbank'e takılı telefonu jennie'ye uzattığı sırada hâlâ yüzüstü uzanmakta olan çocuğun sırtındaki gökkuşağı ve aynı renklere sahip bir bayrak dövmesi jisoo'nun dikkatini çekti. siktir!
koşar adımlarla geri lisa'nın yanına döndü ve bu sefer tamamen ayaklanmak için kendi eşyalarını da eline aldı.
"jen adına endişelenmene gerek kalmadı lalis, çocuk gay çıktı."
≛
"hoşgeldiniz efendim, babanız öğle yemeği molasında. haber vermemi ister misiniz?" danışma da bulunan görevlinin ani sorusu ile güneş gözlüğünü çıkardı jisoo.
"hayır, teşekkürler. beklemek istiyorum." dedi ve asansöre yöneldi. tuşlara basıp asansörün zemin kata inmesini beklerken yanına gelen ve yaşıt olduğunu düşündüğü iki erkeği gözleri ile süzdü. içlerinden birinin parfümü cidden dikkatini çekmişti. ama hangisine ait olduğunu kestiremiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fuck the love, we need money.
Fiksi Penggemarhayatlarını paraya adayan iki arkadaş, tanıştıkları insanları paralarına göre yargılıyor; parası az olan insanlardan ise "ezik" diye bahsedip bundan haz duyuyorlardı. jinsoo & taelisa