~QUATRE~

819 81 63
                                    


Votre meilleur professeur est votre dernière erreur.

{En iyi öğretmeniniz, en son hatanızdır.}

~Ralph Nader

🔽

"Sonunda gelebildin."

Kalbim deli gibi atarken arkama dönmeye korkuyordum.

Arkamdaki kişi ile ilgili iki tahminim vardı; ya az önceki çocuktan daha soylu daha güçlü bir adamdı ya da kraldı.

Kralı görsem bile tanıyamazdım çünkü onu en son on yıl önce görmüştüm. Bu da demek oluyordu ki o da beni tanıyamazdı.

Derin bir nefes alıp yavaşça arkama döndüm. Arkamdaki kişinin yüzünü görebilmek için başımı kaldırdım.

Gözlerini kapatmış bir şekilde ifadesizce duran yüz bana tanıdık gelmemişti.

Bu kişinin kral olup olmadığını bilmiyordum, anlayamıyordum ve bu gittikçe daha da gerilmemi sağladı.

Karşımdaki adam hala gözlerini açmazken onun erkeksi kokusunu almamla bir adım geriledim. Sırtım masayla buluşurken arkama bakmadan koşmak istiyordum.

O, beni görmemesine rağmen sanki gerilediğimi anlamış gibi bana doğru bir adım atmıştı.

Kalbim deli gibi çarparken karşımdaki kişinin kör olabileceğini düşündüm.

Adamın göz kapakları hafifçe titrediğinde korkuyla yutkundum. Yavaşça açılan gözlerin odağı gözlerimken bayılmak üzereydim.

Onun gözleri simsiyahtı.

Tıpkı on yıl önce gördüğüm kralın gözleri gibi...

Bacaklarım titremeye başlarken kulaklarım uğulduyordu.

Bu saraya hiç girmemiş olmak istiyordum. Bu hatayı hiç yapmamış olmak istiyordum. Zamanı geri almak istiyordum.

Bakışlarındaki ifadesizlik korkumu biraz olsun azaltırken içimden beni tanımamış olmasını diliyordum.

"Lisa Manoban?" İkinci kez duyduğum erkeksi sesiyle nefessizlikten acımaya başlayan ciğerlerim için derin bir nefes aldım.

"Benim." Sesim hissettiklerimin aksine fazlasıyla kendinden emin çıkmıştı.

"Bu baloya en son katılan kişi sizmişsiniz." Kapılar ben girdikten hemen sonra kapanmıştı. Yani en son giren kişi bendim. "Evet."

Adam, bir adım geriledi ve beni baştan aşağı süzdü. "Manoban. Siz Namjoon Manoban'ın kızı olmalısınız?"

Amcamın adını duyduğumda içimden aptallığıma küfürler etmeye başladım. Uzun süre bizim olan soyadı vererek buraya girmek büyük aptallıktı. Ayrıca amcam bu sarayda bu adam için çalışıyordu.

"Evet ama siz kimsiniz ve adımı nereden biliyorsunuz?" Kaşlarımı çatarak ona sorduğum soruyla şaşırdı. Kral, bir kadın tarafından tanınmadığı için şaşkınlığa uğramıştı anlaşılan.

Hafifçe eğildi. "Kral Jungkook." diyerek kendisini takdim etti. Şaşırmış gibi yapıp hızla önünde nazikçe eğildim. "Bağışlayın, efendim."

"Önemli değil. Baban, uzun süre Fransa'da kaldığınızdan bahsetmişti."

İçim gerim gerim gerilirken bunu dışıma hiç yansıtmadan hafifçe gülümsedim.

Şuanda en büyük düşmanım karşımdaydı.

Beni öldüreceğine yemin eden adamla sohbet ediyordum.

"Benden bir şey mi istemiştiniz?" Benden ne isteyecekse hemen isteyip sonra gitmesini istiyordum. Daha fazla yanımda durursa nefessizlikten boğulabilirdim.

Yüzündeki ifadesizliği hiç bozmadan konuşmaya başladı. "Bildiğin gibi bugün bir eş seçmem gerekiyor," Kalbim deli gibi atarken Tanrı'ya inanmamama rağmen içimden dua etmeye başlamıştım.

"Balo kapıları açılmadan önce kendime 'bu baloya son giren kadınla evleneceksin' diye söz verdim."

Dediği şeyle bacaklarım titrerken elimi masaya koyup destek aldım.

Benimle evlenmek istiyordu.

Lisa ile evlenmek istiyordu!

Dışarıdan hiçbir şeyim yokmuş gibi göründüğüme emindim çünkü yıllardır bunun için çalışmıştım ama içim deli gibi çığlık atıyordu. Buradan kaçmak istiyordum.

"Ben-" Derin bir nefes aldım. "Buraya o sebeple gelmedim." Kralın kaşları çatılırken yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım.

"Peki ne sebeple geldiniz?" Sorduğu soruyla hafifçe gülümsedim. "Sarayın içini merak ettim." Kral elini saçlarına götürüp gözlerini yüzüme dikti. "Anladım."

Beyaz kemikli yüzü, siyah uzun saçları ve simsiyah gözleriyle herkesten farklı duruyordu.

Eğer kral yerine farklı biri olsaydı onunla sohbet ettiğim için kendimi çok şanslı bir kadın hissederdim.

Kral yavaşça bana doğru bir adım daha attığında vücutlarımız birbirine değiyordu. Arkamda masa olduğu için kaçacak bir yerim yoktu.

Kalbim hızlanırken yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım. Bakışlarım yavaşça yapılı göğsünden yüzüne çıktı. Öfkeli görünmüyordu ama sanki her an bana kızacak gibiydi.

"Krallar tahta oturmadan önce verdiği sözleri tutmak için yemin ederler," Eli, belimi kavrarken bakışların bize döndüğünü hissettim. "Söyle bakalım, Lisa. Sence bir kral ettiği yemini bozmalı mı?"

Artık nefes alamıyordum. Bu hatanın geri dönüşü olmadığını kralın kararlığından anlamıştım.

O, dediğini yapan biriydi.

"Ölümün benim ellerimden olacak, Daisy."

Eğer gerçek beni öğrenirse beni öldürebilirdi.

Hayır, beni öldürürdü!

Kalbim korkuyla tekledi.

"Lütfen," diye fısıldadım. "Ben evlenmeyi düşünmüyorum." Kaşları çatılırken gülümsedi. Bu soğuk bir gülümsemeydi. "Hiç kimseyle mi?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hiç kimseyle." Belimdeki eli sıkılaşırken bedenlerimizi sanki mümkünmüş gibi daha da yakınlaştırdı.

Başı sağ yanağıma yaklaşırken gözlerimle etrafı taradım. Neredeyse tüm bakışlar üzerimizdeydi.

Buraya geldiğim için o kadar pişmandım ki...

Yanağı hafifçe yanağıma sürtündüğünde dudaklarımı dişlerimin arasına aldım. Midem kasılıyordu. Dudakları kulağımın arkasına hafifçe dokunup biraz geri çekildi. Nefes alış verişleri saçlarımı okşuyordu. Midem daha da kasıldı.

Kendimi nasıl bir duruma sokmuştum böyle?

Kalbim anın stresiyle deli gibi atarken gözlerimi kapattım. Üzerimizde olan bakışları görmek istemiyordum. Beni görmelerini istemiyordum.

Yok olmak istiyordum.

Belimdeki eli belimde iyice kaydı. Artık belimde sadece eli değil aynı zamanda kolu da vardı. Beni koluyla sıkıca tutuyordu ve bu çok...

Sahiplenici bir tutuştu.

Erkeksi sesi tekrar kulaklarıma geldiğinde sadece yok olmak değil, aynı zamanda ölmek istedim.

"Ben, hiç kimse değilim."

🔼

Medya: Kral Jungkook

Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin