Akasya'nın bakış açısından
Uçsuz bucaksız ayçiçek tarlalarının içinden geçiyoruz,bu yolun sonunda bir okul var oraya gidiyoruz. Okula sadece bu gün tırımızla gidiyorum daha sonrasında bu yolu yürümem gerekecek bunu annem söylüyor. Camdan dışarıya bakıyorum;bir sarı çiçek denizi,kavurucu güneş tepede her yer sapsarı gözüküyor.Yolda giderken bir iki sefer ani fren yapmak zorunda kalıyoruz çünkü tarlalarda çalışan insanlar aniden yola çıkıyor--genellikle çocuklar yola çıkıyor ve ben her seferinde aşağıya inip onları kontrol ediyorum.Neyseki hiçbirine bir şey olmuyor. Çocukların aileleri yanımıza gelip özür diliyorlar ve biz yolumuza devam ediyoruz.
Arada sırada babam etrafa bakmak için tırı kenara çekiyor ve ben tırından inip tırın arka tarafına doğru gidiyorum.--dışarıda çok tatlı bir meltem var bu sıcakta insanı ferahlatıyor--Her durduğumuzda birileri tırın içindekilere bakıyor ama babam bundan şikayetçi görünmüyor. Tıra binmek için geri dönüyorum. Tıra binmek için yapılmış demir bir merdiven var--sanırsam benim için yapılmış çünkü tırda normalde böyle bir şey yok--Kapıyı açtıktan sonra zeminden merdiveni alıyorum ve merdiveni koymam gereken yere koyarak yukarıya çıkıyorum.
Yolda ilerledikçe fark ediyorum,yol önceki açık yeşil ve yumuşağımsı halinden asfaltımsı bir hale geliyor. Ne kadar ilginç daha önce hiç böyle bir yol görmemiştim.
Birden bire aklıma bu kadar yolu yürüyerek gelmem gerektiği geldi. İçimden Umarım birileride benimle aynı yoldan okula gidiyordur ve yol boyunca sıkılmam.
Okula iyice yaklaştığımızda paten kayan bir çocuk aniden önümüze çıktı. Bu allahın unuttuğu yerde pateni nasıl buldun acaba. Ve zar zor durduk. Ben hemen aşağıya indim ve çocuğun yanına koştum"İyi gibi gözüküyor. En azından o kadar yuvarlmasına rağmen biryeri kırılmamamış. Acaba iç kanamamı geçiriyor." Ben bunları düşünürken yüzüme bir dehşet ifadesi yayılmıştı ancak farkında değildim. Beni düşüncelerimden ayıltan bir kahkaha sesi oldu. Ne! Bu çocuğa hiçbir şey olmamıştı ve benimle dalgamı geçiyordu. Buna inanamıyorum. Hızlıca tıra döndüm ve yola devam ettik
Okula gelmiştik. Ben tırdan indim,çantamı aldım ve okula doğru yürümeye başladım. Ama bir gariplik var bu devasa gölge nereden geliyor? Ben etrafıma bakmaya kalmadan iki kız koluma girdi ve herkes gibi içeriye koşmaya başladık. Ne oluyor anlamamıştım.
Merdivenlerden yukarı çıktık onlar(okuldaki diğer öğrenciler) elleine bir kitap alıyorlardı bende aldım ancak iki tane ve benim koluma giren iki kızada iki kitap verdim. Sonrasında bir yere oturduk ve kitapları açtık. Oturduğumuz bu koskoca sınıf kitaplardan oluşuyordu ve biz sınıfça kitapların üzerinde oturuyorduk.
Sınıfın en arka ve sol tarafı boştu bizde oraya oturduk. Kitapların üzerinde oturmaktan hiç hoşlanmamıştım. Otururken eteğim biraz yukarı kaymıştı ve ben bunu fark etmemiştim bizden biraz sağda oturan çocuk bacağıma bakıyordu hemen eteğimi aşağıya çektim.
"Bu iyi olmadı önce müdürün odasına gitmeliydim ya hoca sınıfa gelişi güzel geldim diye bana kızarsa ne olu-" düşüncelerim yarım kaldı çünkü Hoca Hanım içeriye girmiş dersi anlatmaya başlamıştı.Bekle bu nasıl bir ders?Hoca sadece kitapla ilgili sorular soruyor ve buna göre sana artı yada eksi puan veriyor. Çok iyi çünkü kitap hafızam iyidir kitapları kolay kolay unutmam. Bu dersle ilgili problemim olmayacak anlaşılan."
Bende dersi dinlemeye başladım hoca bir kıza bir soru sordu cevabı bu sayfadaydı. Bekle ben bu kitabı okumuştum. Adı neydi (akasya burada gerçek hayatta okuduğu bir kitaptan bahsediyor ama kitabın adını hatırlayamıyor.) Sorunun cevabını biliyorum ama kitabı tam hatırlamadığım için el kaldırmıyorum.
Hoca bizim kitapları aldığımız yere gitti ve iki saniye kadar kitaplar baktı ve "Burada olması gerekenden tam dört kitap eksik var. Kim fazladan kitap aldı?" Bunu çok öfkeli söylemişti. "Bu büyük bir problem cezasının ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz." Okula yeni gelmiştim ve birde ceza mı alacaktım İNANILMAZ. O Sırada bir öğrenci kardeşiminde okuması için bir kitabı sizin izninizle almıştım dedi. Hoca " Evet bunu unutmuşum ama yinede üç kitap eksik. Kim aldıysa uzatmadan söylesin." dedi. Oldukça öfkeli gözüküyordu. Benim kalbim deli gibi atmaya başladı ne yapacağımı bilemiyordum --benim için ceza sorun değil.ya zorla kitap verdiğim kızlar ne olacak--ama bir an içinde kendiminde şaşırdığı bir şey yaptım.Tırdan aşağıya atlamaktan parçalanmış dizlerim ve diz boyundaki eteğimle ayağa kalktım, Hocaya karşı mükemmel denebilecek bir referans yaptım. Hoca hala bana bakıyordu gözlerinde hem öfke hemde benim kim olduğuma karşı bir merak vardı.
Kalbimin deli gibi atışı durmuş ve ben her nasıl olduğunu anlayamadığım o sakin,ciddi,duygusuz ve aşağılayıcı konuşan insana dönüşmüştüm.Hoca Hanıma dikkatle bakıyordum be sonra kendime özgü bu hislerin karışımıyla ortaya çıkan o ses tonuyla"Özürlerimi iletiyorum öğretmenim. Ben büyükşehir'deyken kitap dersimizde aynı kitaptan iki tane alırız. Birinci kitabı okuyup kütüphaneye geri birakırız. İkinci kitabı ise üstüne düşünerek okur ve üzerine notlar alırız. Her paragrafın altındaki asıl anlamı bulmaya çalışırz ve bunu kitabın üzerine yazarız.Sonrasında bu ikinci kitabı öğretmenimize geri veririz. Öğretmenimiz sizin şu anda yaptığınız gibi sözel puanlama dışında bu kitap notlarımızı okur ve bize bunlardan da puan verir. Bende tam olarak bu sebepten iki tane kitap aldım ve burada hiçkimseyi tanımıyorken bana yardımcı olan iki arkadaşımada iki kitap verdim. Ancak bu "büyük" bir soruna yol açtı bunun için sizden ve tüm sınıftan özür diliyorum." Bunu söyledikten sonra, önce hocaya sonra sınıfa dönerek 90 derece eğilerek özrümü belirttim. Aman allahım bu ben miyim ? Bütün bu sözleri saygı çerçevesizin dışına çıkmadan ama aynı zamanda patavatsızca söyleyen. Kendime inanamıyorum. Hoca dut yemiş bülbüle dönmüştü bana bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyordu. Bilmiyorduki benim söyleyeceklerim daha bitmemişti...
Yazar notu: Okul üniforması pileli etek,gömlek ve kışın ceketten oluşuyor.Koredeki okul üniformaları ile japon üniformaları karışımı tatlı bir üniforma:)