Poyraz’ın ağzından;
Arabayı ustaca park ettikten sonra dikiz aynasından Defne’yi kontrol ettim. Dudaklarının arasından çıkmayı bekleyen bir sürü soru vardı ama tersleyeceğimi düşündüğü için soramıyordu. Akşam akşam neden bara geldiğimizi de merak ediyor olmalıydı.
“Hadi.”dedim normal bir tavırla. Saçlarımı düzeltip telefonumu cebime attım. Her şey gayet sıradan gidiyordu. İlginç bir akşam yemeğinden sonra biraz eğlenmek istemiştim ve burası yurda en yakın bardı.
“Neden buraya geldik?”diye sordu kapısını açarken. Daha fazla ne kadar suskun kalabilir diye merak etmeye başlamıştım oysaki.
“Genelde barlara eğlenmek için gelinir yani ben öyle biliyorum.”dedim alayla sırıtarak. Gözlerini devirerek yanıma geldi.”Ha-ha çok komiksin Poyraz ama cidden, neden geldik?”
Elini tuttuktan sonra yürümeye başladım. “Ciddi olarak söylüyorum, eğlenmeye geldik.”
Hayır, eğlenmek için gelmemiştik. Kendimi kötü hissediyordum, içki içmek istiyordum, Defne’nin yanında olmak istiyordum. Her şeyi istiyordum. Bu aptal kafalının küçük sorunlarıyla beni oyalamasını istiyordum. Birkaç günlük beni idare etmesini istiyordum.
“Tamam ama neden bar?”diye sordu çantasını düzeltirken, bu arada büyük metal kapıdan içeri giriyorduk. Kapının yanındaki iki görevli beni gördüklerinde hemen kenara çekilmişlerdi. Eskiden burada çok fazla takıldığım için beni hemen tanımışlardı.
Sorusuna cevap vermeyip ilerlemeyi sürdürdüm. İçeride amatör bir grup şarkı söylüyordu ve etrafında 10 kişilik bir grup gevşek hareketlerle dans ediyordu. İnsanların sarhoş hallerini seviyordum. Hiç olmadıkları kadar dürüst oluyorlardı.
Kalabalık gurubun yanında geçerek boş masaya ilerledim. Ahşaptan yapılma masaların çevresinde kırmızı kaplamalı koltuklar vardı. Kahverengi ve kırmızısının asil bütünleşmesini sunuyordu gözlerime, normalde eşyalara fazla dikkat etmezdim ama burayı seviyordum. Her şeyiyle samimiydi. Asilken korkutucuydu, samimiyken kibirliydi.
Koltuğa oturduğumda Defne’nin karşıma geçtiğini gördüm.
“Neden o kadar uzağa gidiyorsun?”diye sordum birkaç saniye bana baktıktan sonra yanaklarını şişirdi ve yanıma geldi.
“Karşında otururken de beni özleyeceğini düşünmemiştim.”dedi alayla. Başımı geri atıp kahkaha attım, aslında doğru noktaya değinmişti.
“Özlediğimden değil.”dedikten sonra garsona işaret verdim. Defne’nin gülüşü kulaklarımı doldurduğunda istemsiz olarak sırıttım. Biraz sinir etmenin zamanı gelmişti anlaşılan.
“Bir saat önce olanları ne çabuk unuttun öyle?”dedim alayla. Dudakları birden gerildi ve yukarı doğru kıvrıldı.
“Hatırlanacak bir şey olmadığı içindir.”
“Küçük Poyraz’ı tekrar hatırlatmamı mı istiyorsun yani?” Öyle öldürücü bakıyordu ki benden nefret ettiğini düşünebilirdim.
Çantasını kucağına aldı ve içini karıştırmaya başladı. Tahmin edileceği gibi uzun bir süre aradığını bulamadı çünkü içinde bir tek ben eksiktim. Makasın çantada ne işi vardı ki?
“Seninle muhatap olamam, Miray ve Burak’ı çağıracağım.”dedi sakince ardından uzun uğraşlar sonucu çıkardığı telefonuyla ilgilenmeye başladı. Burak’ı özellikle mi aklıma getirmeye çalışıyordu bu kız? Hem onların burada ne işi vardı ki?
“Hemen çağır zaten Miray’ı. Görende yapışık ikiz sanacak.”
Boğazını temizledikten sonra bana baktı. Gözlerinde alayla parlayan bir parıltı vardı ama yüzü alçı gibi sert duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahlaksız Mavi
RomanceOnun mavileri farklıydı... Mavinin en çapkın tonuydu. Onun mavisinde boğulmak, ölümlerin en güzeliydi. O Ahlaksız Mavi'ydi...