5 Aralık 1961
"Zamanın silemeyeceği çok fazla şey var. Ne artar bazı yaşananlar zamanla, ne de azalır. Sanki sonsuza dek silinmeyen bir kalemle yazılmış zihinlere yaşanan hatıralar. Hayatımın her zaman harika olduğunu söyleyemem. Hep harika olsaydı hayatın tadını da alabileceğimi düşünmüyorum. Sahip olduklarımla mutlu olmasını bilip isyan etmiyorum, güzel günleri düşleyip gerçekleşmesi için çabaladığım bir zamanda yaşıyorum. Belki de böyle olduğu için gerçekten yaşadığımı hissediyorum. Her şeyim harika olsaydı, çabalayacağım bir şey olmayacaktı ve yaşadığımı hissedemeyecektim. Yürüdüğüm yolda mutlu olmaya çalışıyorum ve günün birinde yüzümün sonsuza dek güleceğini biliyorum..."
Defterimin kapağını kapatıp onu biraz önce almış olduğum tozlu rafın arkasına koydum. Günlerim bana ailemden kalan tek şeyi idare etmekle geçiyordu, Güneş Kitabevi. Ailem 1939 yılında İzmir'de olan bir depremde hayatlarını kaybettiler. Ben o zaman beş yaşındaydım ve belki de aileme en çok ihtiyaç duyduğum dönemdeydim. Depremin olduğu sırada evden çıkmaya çalışırken babamın üzerine dolap devrilmişti ve annem onu kurtarmaya çalışırken bana kaçıp gitmemi söylemişti. Onları yalnız bırakmak istemiyordum ama annem yanıma geleceklerini söylemişti, ona inanıp ağlayarak dışarı doğru koştuğumu hatırlıyorum. Altmış can kaybı olduğunu öğrendiğimde ailemin de içlerinde olduğunu düşünmek istemiyordum fakat durum böyleydi. Kendimi koca bir boşluğun içerisinde hissediyor, ailem olmadan devam edebileceğimi düşünmüyordum fakat üzerinden yirmi iki yıl geçti ve bu günlere geldim. Depremden sonra teyzemle beraber yaşamaya başladık, hala da birlikte yaşıyoruz. Ailemin ölümünden sonra kitabevini teyzem idare ediyordu, ilk zamanlar ona sadece yardımcı oluyordum ama zamanı geldiğinde burayı tamamen bana bıraktı. Her sabah kitabevine geliyorum ve her akşam teyzemin evine dönüyorum, kitabevinde çalışmak bana çok iyi geliyor.
Güneş Kitabevi, İzmir'in kalbi Konak'ta bulunuyor. Girdiğiniz anda atmosferiyle sizi büyülüyor, baktığınız her yer özenle dizilmiş kitaplardan oluşuyor. Kitabevinin üst katını da bir şeyler içebileceğiniz bir alan oluşturuyor. Elinde bir kitapla gelip kitabevimize kitap bağışı yapanlara, üst katta ne içmek istiyorsa onu ikram ediyoruz.
Buradaki çalışanlardan birinin ismi Gümrü, kasayla ilgileniyor. Üst katla, diğer çalışan Ahsen ilgileniyor. Bense gelen müşterilere aradığı kitapları gösteriyorum ve istedikleri kitapla ilgili eğer varsa, bildiklerimi aktarıyorum.
"Ayten Hanım, ben çıkıyorum başka bir şey yoksa." diye seslenerek yanıma geldi Gümrü. Sıçradığımı görünce devam etti, "Korkuttuysam kusura bakmayın, düşünceli görünüyorsunuz biraz. Sorun yoktur umarım, sahiden iyi misiniz? Bugün erken kapatmanın bir zararı olmayacaktır herhalde." deyip yüzüme bakmaya devam etti. Gümrü bazen çok konuşabiliyordu.
Bense oturduğum sandalyeden kalkıp rafların arasında dolaşmaya başladım, "Sen çık Gümrü, ben de biraz sonra çıkacağım. İyiyim, endişelenme." deyip gülümsedim.
Gümrü de bana gülümsedikten sonra, "Hoşça kalın." dedi. Ben de aynı şekilde karşılık verince kitabevinden dışarı çıktı.
O gittikten sonra kitap okumaya başladım, kitabevini kapatmadan önce belki birileri gelir diye bekliyordum. Biraz sonra ben de çıkıp giderdim muhtemelen.
İçeri birinin girdiğini, kapıdaki süslerden yükselen sesle anladım. Ağır adımlarla kitapların arasında dolaşan müşteri, "Yardımcı olabilir misiniz?" dediğinde yerimden kalkıp yanına doğru ilerledim. "Merhaba, hangi kitabı arıyordunuz?" diye sordum gülümseyerek uzun boylu ve tamamen siyah giyinmiş müşteriye. Şapkası ve gözlükleriyle güzel bir uyum yakalamıştı. Ben bunları düşünürken o da konuşmaya başladı,
"Kendi kitabımı." dedi tok sesiyle.
Bu cevabına şaşırmıştım çünkü bir insan neden kendi kitabını arardı ki? Üstelik gelen kişinin bir yazar olduğunu düşündüğümde onu tanıyamadığım için utanmıştım. Aslında onu şu an kimsenin tanıyacağını düşünmüyordum giyimi itibariyle.
"Affedersiniz, sizi tanıyamadım. Bunun için üzgünüm, kitabınızın adını söylerseniz size yardımcı olmak isterim." dedim sakince etrafa bakarak.
"Tanıyamamanızı normal karşılıyorum." dedi üzerindekileri göstererek. Yavaşça gözlüğünü ve şapkasını çıkarıp konuşmasına kaldığı yerden devam etti, "İsmim Necati fakat bunu çoğu okurum bilmez. Kitabımda mahlasımı kullanmıştım. Mahlasım ise, Perestiş." Yazarın ağzından çıkan son kelimeyi duyduğumda gözlerim yuvalarından çıkacaktı adeta. Şu anki halimi gören Necati Bey, baktığım yere baktığında durumu anlayıp gülmeye başladı. Yutkundum ve ne diyeceğimi bilemez bir halde kitabını getirmek üzere masama doğru yürüdüm.
"Kalbinden Geçen." diyerek kitabı Perestiş'e uzattım. Okumakta olduğum kitabın yazarının karşımda olduğunu düşünürsek, epey tuhaf hissediyordum.
***
Dört sene aradan sonra, merhaba.
Sabrınız ve hikayemi bırakmadığınız için teşekkür ederim.
Bir şeyler benimle beraber değişti, evet. Bunun olması gerekiyordu.
Bana ulaşıp içimde sönmek üzere olan bazı şeyleri yeniden alevlendirenlere ayrıca teşekkür ediyorum, sayenizde unutmak üzere olduklarımı hatırladım.
Eğer bana ulaşmak isterseniz
instagram adresim:sunassahin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Tozu
Mystery / ThrillerKimsenin bilmediği sır gibi saklanan kadife yeşil kaplamalı bir defterin arasına sıkışmış resim ve bu resimle ilgili olan 1961 yılında yaşamış bir kadının hayat öyküsü. Bu kadife kaplı defteri 2019 yılında bulan Defne, geçmişin tozlu sayfalarına hız...