Acı

84 5 0
                                    

Kalbini, nefesini hissediyordum. Içimdeki mucizeyi hissediyordum. Sadece üç ay olmuştu öğreneli. Üç ay.
Karnımda büyük bir mucize vardı. Koskoca bir mucize.
Aylardan Aralık'tı. Kar yağarken dondurucu rüzgar cama vuruyordu. İçimdeki mucizenin bana yaptığı şeye de bakın. Camdan buz tutmuş gölü izlerken ağlıyordum. Aslında sebebi tam olarak o da değildi. Korkunç geçmişim bu göle bakmayı bana haram ediyordu.
Küçük mucizemi içimde hissedeli üç ay olmuştu ancak ilk öğrendiğim gün bebeğime ve bana gelen aşkımı, kocamı kaybetmiştim. Bebeğini,mucizesini göremeden, kavuşamadan cani bir hırsız bizim sıcak ve minik yuvamıza girip onun canını almıştı. En dayanılmaz noktası ise kocamın cansız bedenini evimizin önündeki bu göle atıp kaçmıştı.
Hala bu evde yaşıyordum çünkü gitmem için bir sebep yoktu. Kocamın ruhu ve aşkı hala bu evin duvarlarındaydı. Ve ben küçük mucizemi bu büyük aşkla büyütecektim. O, babasını görmeyecekti ancak onu yaşayabilecekti.
Bu kış daha sert geçiyordu. Üstümdeki kalın ve beyaz kazağım beni ısıtmaya yetmiyordu.
Arkamı dönüp şömineye baktığımda sönmek üzere olduğunu fark ettim. Yine göle bakıp kendimi kaybetmiştim.

Şömineye doğru ilerleyip birkaç tane daha odun attım. Aslında evde kalmayacaktım ama bu evin hep sıcak kalmasını istiyordum.
Kalın, yumuşak kar mantomu ve kar botlarımı giydikten sonra beyaz arabaya doğru ilerlemeye başladım. Kar yarım metreyi geçmişti. Kış gerçekten sert geçiyordu. Dışarda kalan insanlara çok üzülüyordum.
Arabayı çalıştırdıktan hemen sonra sıcak olması için arabanın kaloriferlerini açtım.
Sıcağı seviyordum. Hem de çok. Kocamın yokluğundaki soğukluğu biraz olsun dindiriyordu ya da en azından ben öyle sanıyordum.

Virajları yavaş bir şekilde dönüp arkamda bırakarak doğum günü kutlamaya gidiyordum. Biricik aşkımın doğum gününü kutlamaya. Bugün 23 Aralık. Sevmenin,aşkın yıl dönümü.

Mezarlığa vardığımda arabanın kapısını yavaşça açtım ve elimi hemen karnıma götürdüm. Küçük mucizemin üşümesini istemiyordum. Arabanın kapısını kapattım ve kilitledim. Yavaşça doğum gününün sahibine doğru ilerliyordum.

Mezarlığın başına geldiğimde oldukça şaşırdım. Mezarının başında böğürtlen yetişmeye başlamıştı. Bu bana bir kitapta okuduğum dizeleri hatırlattı.
"Böğürtlenler özel bitkilerdir, yetişmek için özel ruhları seçerler."
Onun özel bir ruha sahip olduğunu, küçük siyah gözlerine baktığımda anlamıştım zaten.

Ona verebileceğim en güzel hediyemi vermiştim. Soğuktan adeta donmuş göz yaşlarım ve en içten dualarım..

İçimde biriken tüm özlemle ve buruk kalbimle mezarlığı terk edip arabama bindim. Birkaç derin nefesten sonra sonunda güç toplayabildim ve arabayı çalıştırdım.

Eve geldiğimde kar botumu ve kar mantomu çıkarıp şömineye doğru ilerledim. Hala yanıyordu. Bu sırada Buğrayla birlikte yaptığımız kış resmini tamamlamak üzere çizim masama geçtim.

Henüz bitmemiş olmasına rağmen ,profesyonelliğimize pürüz katan bir hataydı bu, isimlerimizi sağ köşesine kazıdığımız resme baktım.
Elif ve Buğra. Kalbim sızladı. Tıpkı gökten,bulutundan ayrılan küçük bir kar tanesi gibi.

Elime aldığım açık gri tonlarındaki kuru boya kalemiyle resmime kar taneleri eklemeye başladım. Benim resme olan dokunuşlarım, onun yumuşak dokunuşlarının yanında oldukça sert kalıyordu. Biz birbirimizi tamamlardık. Zaten birimiz yazdı, birimiz kış.

Birkaç eklemeden sonra elindeki kalem bir anda masanın üzerine düşüverdi.
Anılar gizlendikleri yerden çıkmış, zihnime hücum etmeye başlamışlardı.

Tıpkı bugünkü gibi bir kış günüydü. Ama bu kışın aksine daha yumuşaktı.
Canım anlamsız bir şekilde böğürtlenli pasta çekiyordu. Ben de böğürtlenli pasta yemek amacıyla köşede yeni açılan büyük pastanenin yolunu tuttum.

Kış MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin