İyi okumalar.
...
Tanrılar'ın favori ülkesi Ermipse'nin halkı, son yüzyıldır yas içindeydi. Özellikle başkent Razela'nın insanları herşeyden ümitlerini kesmişti. Bunun nedeni son yüzyıl boyunca hiçbir tanrının yer yüzüne inmemesiydi. Herkes bunu bir problem olarak görse bile, Jimin için bu, kayda değer bir dert değildi.
Yüzyıllar önce ki atalarının tanrılarla içli dışlı olması ile ilgilenmiyordu. Hepsinin birer Efsane olduğuna dair iddiaya bile girerdi.
Onun için daha önemli meseleler vardı. Şu an bir hücrede olması gibi mesela...
Buraya nasıl düştüğünü hatırladıkça, sinirden saçlarını yolacak dereceye geliyordu.
Bir hafta önce, her zaman yaptığı gibi tatlı ve son derece sakin kasabasından, başkente inmişti. Her ay iki haftalık bir süreç için başkente iner ve oldukça mütevazi bir terzide iş yapardı. Dikmeyi çok severdi. Annesi ölmeden önce ona dikiş yapmak gibi bazı becerileri öğretmişti ve Jimin, bu sayede açlıktan ölmekten kurtulmuştu.
Ayrıca çalıştığı terzi dükkanının sahibi tatlı ve yaşlı bir kadındı. Çalıştığı iki haftalık süreçte onun dükkanda uyumasına izin veriyordu. Yemeğini bile Jimin ile paylaşıyor, onu oğlu gibi görüyordu. İki hafta sonra Jimin ücretini alıyor ve kasabasına geri dönüyordu.
Ama bu sefer olaylar, her zamankinden farklı gelişmişti. Çalışmanın ikinci günündeyken, Jimin bir leydinin sipariş ettiği elbiseyi yetiştirmeye çalışıyordu. O sırada dükkana soylu olduğunu belli eden ipek kumaşlardan dikilmiş oldukça gereksiz derecede abartılı olan kıyafeti ile bir genç adam girmişti. Jimin, oldukça meşgul olmasına rağmen genç adamla elinden geldiğince nazik bir şekilde ilgilendi.
Fakat bu genç adam her gün aynı saatlerde dükkana gelmeye başlamış ve saçma sapan şekillerde Jimin'i rahatsız etmeye başlamıştı.
Jimin'in nezakatini ve iyi niyetini yanlış anladığı belliydi.
Üçüncü gün,genç adam tekrar gelmişti ve bu sefer gereksiz yere dokunma çabasına karşın Jimin, sesini çıkarmayıp uzak durmaya çalışmıştı. Nitekim dördüncü günün sonunda Jimin'i öpmeye çalışıp ona metresi olmasını teklif etmesi suyu taşıran son damla olmuştu.
Jimin'in tokadı genç adamın yüzüne iz bırakacak şekilde çarptığın da, tüm suç Jimin'in üstüne kalmıştı.
Herkesin dilinde ise tek bir cümle vardı.
'Aptal ve önemsiz bir terzi yamağı, nasıl olurda aktuk dük'ünün oğluna tokat atabilir?'
Tabi iş, para ve güce gelince Jimin'in haksız çıkması normaldi. Çünkü hiç birine sahip değildi.
Aktuk dük'ünün oğlu olan genç adamın yanında ki üç asker Jimin'in etrafını sarınca , sokakta ki herkes onlara dikkat kesilmişti. Askerler Jimin'in tüm direnmelerine karşı koyup onu yere oturtmuştu. Genç dük varisi, Jimin'in kulağına doğru eğilmiş ve fısıldamıştı.
"Metresim olmayı kabul etmediğin sürece, zindanlarda çürüyeceksin."
Jimin nasıl bir duruma düştüğünü, genç adamın sözlerinden sonra ancak karanlık ve pis kokan zindana fırlatılırcasına atıldığında fark etmişti.
Zindanda kaldığı her dakika, delirme eşiğine gelsede her seferinde kendini sakinleştirmeyi başarıyordu.
İlerleyen saatlerde, hücresinin başında yüzünü siyah bir bezle kapatmış ve üniformasında Aktuk arması taşıyan bir adam belirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Eyes Tell | Jikook
FanfictionKasabalı Jimin, daha önce hiç bir tanrı görmemişti. Taki yeni bir hücre arkadaşı edinene kadar. "Yunan miteolojisinden esinlenilmiştir." •Jikook• Başlama tarihi: 10.08.2020