Bölüm 18: Meçhul Yazgı

376 48 188
                                    

Calum Scott - You Are The Reason

Selamlar

Keyifli okumalar diliyorum.

------------

Işıkların aydınlatmaya gücünün yetmediği, bomboş bir koridorun tenhadaki köşesinde, beyaz-mavi tonlarda giyinimli iki kişi, fısır fısır konuşmanın ortasındaydı.

"Bir kere daha~ Hadi, hadi~"

Bu kırıtan iki kişiden erkek olan, kadın olanı köşeye sıkıştırmış ve kaçmasına izin vermezcesine kollarıyla etrafını çepeçevre sarmıştı. Onunla hemen hemen aynı boylarda olan kadınsa, durumdan hiç de rahatsıza benzemiyor, tam aksine nazlı bir şekilde kıkırdıyordu. "Aiyo! Meşgul etme beni, gitmem gerekiyor~" Dedi kinayeli bir tavırla.

Adam onun şakalaşmasından yüz bularak sıkıştırmaya devam etti. "Son bir kez öpeyim, sonra gitmene izin vereceğim. Hadi gel buraya~"

Kadınsa oldukça sahte bir yakınmayla iç çekip adamın göğsüne vururken, "Tamam, ama bu sonuncu... Ayhh, beni deli ediyorsun..." demişti.

İkilinin olduğu koridorun başından gelen ayakkabıların yaptığı gıcırtılı sesle, anında kendilerine çekidüzen verip, adam adeta koşarcasına orayı terk edenken, kadın ellerini önünde birleştirip mahcubiyet içinde başını önüne eğdi ve olduğu yerden ayrıldı. Ne çile ki, gideceği yer, gelen kişinin yönündeydi, bu nedenle sıkıntılı bir halde yanından geçip hedefine varmaya odaklandı. Ta ki diğeri, onu kolundan tutup, "Aptalca ortalıkta dolaşmayı kes artık. İhmalkarlık etmeye devam ettiğin takdirde, hepimizin sonu perişan olur." diye hırlayana kadar. Kolunu tutan kadın kaşlarını çatarak devam etti. "Sizi uyarıyorum, zaten canım burnumda. Bir kez daha aylaklık ettiğinizi görmeyeyim. Yoksa başhekime veririm dilekçeyi. Anlaşıldı mı?"

Kadın hızla başını sallayıp hafifçe, "A-anlaşıldı efendim..." dedi. Böylece diğeri kolunu nazikçe bıraktı ve suçüstü yakalanan jie koşar adım koridorun sonunda bulunan odaya ilerleyip tezce içeri girdi.

"Siktiğimin kevaşesi..." Kadın oflayıp puflayarak elinde tutuğu dosyanın sayfalarını karıştırıyor ve bir takım notlar alarak işaretler koyuyordu. Görevi olan işleri yapmaya koyulmuş ve ardından cebinden gelen titremeyle elini oraya sokmuştu ki, arkasından umulmadık bir kıpırtının yarattığı ses yükseldi. Derhal başını çevirmiş ve gördüğü şeyle, birbirine karışmış duygular içinde, "Tanrılara şükürler olsun..." diye mırıldanmıştı.

Yatakta yatan kişi, hala tam anlamıyla kendine gelememiş olacak ki; baygın baygın bakan gözleri titreyerek etrafı incelerken, gevşek bir şekilde havaya kaldırdığı elleriyle de bakışıyor ve bedenini yokluyordu. Onun açıkça kaybolmuş bir vaziyette, bel bel etrafa baktığını gören kadın, yatağa yaklaşıp yerinde durmayan ellerini tutmuş ve eğilip nazik, yumuşak bir tonda, "Bay Shen, kendinizi yormayın. Nasıl hissediyorsunuz, bir yerinizde ağrı veya acı var mı?" diye konuşmuştu.

Genç adam şaşkınca şahsına baktığında, kadın bir miktar daha ciddiyetle konuşup, "Sakin olun. Ben doktor beyi çağırıp hemen geri geleceğim. O zamana kadar, ellerinizdeki serumlarla ve diğer şeylerle oynamayın lütfen." dedikten sonra, onu düzgün bir biçimde yatağına yaslamış ve fazla beklemeden odadan çıkmıştı.

Kadının dışarı çıkmasıyla yatakta yatan kişinin yeniden doğrulması bir olmuştu. Beli ağrıyordu, kollarıyla bacakları uyuşuktu ve başı, fena halde acıyordu. Ağrımak değildi bu his, bilfiil acıyordu, bir gülle ile vurulmuş gibi. Neler olduğunu idrak edebilmek için, şakaklarına masaj yaparken gözlerini kapatıp düşünmeye başladı. Lakin hafızası sanki boşalmıştı, anne rahminden yenice çıkıp dünyaya gözlerini açmış bir bebek kadar temizdi belleği. Kendi adını dahi hatırlayabilir miydi ki? Bunun için bile bir müddet düşüp taşınması icap etmişti, az evvel ki kadın ona Bay Shen dediğine göre, soy ismi Shen olmalıydı. "Shen... Shen..." Diye mırıldandı kaşlarını çatıp hatırlamaya çalışarak.

I Won't Let You Go ✓SVSSS [ғᴀɴғɪᴄᴛɪᴏɴ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin