Arabadaki herkes susuyor, düşünüyor ve yaşıyordu. Acıktığımız için durduğumuz restorantta Hakan'nın peşindeki pislikler tarafından bulunmuştuk. Silah sesini duyduğumuzdan hemen arabaya koştuğumuz için daha orada neler oldu hiçbir şey bilmiyorduk. Reyhan'ın burnunu çekmesiyle birlikte kafamı camdan çektim. Taha bir özgüvenle konuşmaya başladı. "Hakan noluyor, anlatıcak mısın? siz kimsiniz?" Hakan konuşmama hakkını kullandığı için Taha konuşmaya devam etti.
"Hakan, duyuyor musun? ya her şeyi anlat ya da kenara çek arabayı."
"Arabayı durduramam. Herşeyi anlatıcam sabretmeyi öğretmediler mi sana?" Taha cevap vermeden Reyhan'a döndü. Kendi aralarında o kadar çok sessiz bir şekilde konuşuyorlardı. Onlara çok yakın oturmuş olsam da duyamıyordu. Sessizce berbat yolculuğumuza devam ettik. Ben uyuyalı saatler geçmişti. Gözlerimi açtığımda çok rahatsız edici bir koltukta uyandım. Ani bir korkuyla bacaklarımı göğüsümde birleştirdim. Yarım açık gözlerimle etrafı incelemeye başladım. Yüksek bir tavan, yerler çöp ile dolu, etrafta bir sürü askılık anlaşılmaz bir yerdeydim. Koltuktan yavaş yavaş kalkmaya çalıştım. Ayaklarım buz gibi olan zemine bir dokunuş yaptığı an beynim soğumaya başladı. Yerdeki çöplerin üstünden atlayarak koridora doğru ilerledim. Koridorun sonunda kulağında kulaklıkları ile oturan Hakan'ı gördüğümde hızlı adımlarla yanına yaklaştım.
" Hakan, nerdeyiz?" bana sadece korkmamam gerektiğini söyledi. Ben ise bunu dedikten sonra daha çok korkmaya başladım. Sol kulağındaki kulaklığı alıp kendi kulağıma takarken konuşmaya başladı.
"İlk defa Fransa'da aşık odum. Bir gün aşık olduğum kadınla gecenin o, ıssız o, güzel yolunda yürümeye devam ederken Bu, adamlar geldi aniden kadını ve beni yakalayıp götürmeye çalıştılar. Ellerinden kurtulmak o kadar zordu ki anlatamam kadını kontrol etmek için arkamı bir güçle döndüğümde bir acı ile uykuya daldım. Sadece çığlıklar ve kadının ismimi haykırmasını duydum. Gözlerimi açtığımda kocaman bir ışık gözlerimi paramparça ediyordu sanki kafamı sola döndürdüğümde kısık gözlerle aşık olduğum kadına baktım. Gözlerinden boğazına akan yaşlara baktım. bana yaklaşmak için çaba gösteriyordu. Gözlerimi açamayacak kadar canım acıyordu. Kadının ağlamaklı sesini bir kez daha duymam beni daha çok sinirlendirdi. Beklenmedik bir anda sertçe bağlı olan kollarımı çekip çıkarmaya çalıştım. Karşımdaki ızbandutlar bile korkmuştu sanki. çırpınmaya devam ederken kapı açıldı sert bir şekilde uzun boylu beyaz ceketli bir adam girdi içeri. Fransız değillerdi sessiz konuşuyor olsalar bile dediklerini bir kaç kelimeyi anlayabiliyordum. Arkadan bir el sertçe ağzımdaki bandı çekti. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?" cevap gelmemişti arkası dönük bir şeylerle uğraşıyordu daha fazla onunla konuşmaya da devam etmeden aşık olduğum kadına döndüm ve sadece baktım. Ona bakarken ağzımdan tek kelime çıkamazdı. O, güzelliği beni benden alırdı. Gözümdeki yaş yüzünden bulanık görmeye başladığımda gözlerimi sımsıkı kapadım ve gözümden boynuma doğru akan yaşı hissettim. Adama bağırıp çağırmaya başladım. Aşık olduğum kadını bu tavırlarımla korkuttum. Eğer bağırmasaydım belki benimle burda olurdu, eğer bağırmasaydım belki hayatta olurdu. Ama bağırdım içimdeki bütün öfkeyi savurarak bağırdım. Adam belindeki silah ile sevdiğim, aşık olduğum kadını gökyüzüne kavuşturdu. Kulağımın çınlayışı, nefret çığlıklarım ve gözyaşlarımla birlikte kaldım."
Hakan yanımda anlatıyo ben ise yaşıyordum sanki. Dayanamayıp kocaman sarıldım yaşadığı bu, berbat şeyi belli etmemesi bile onun için bir acıydı sanki. Ağladığını omzumun ıslaklığından anladım. Titreyen ellerimle gözlerini silmeye çalışırken tuttu ellerimi ağlayarak ilk defa görüyordum Hakan'ın ağlayışını ona, dayanamayıp ben de ağlamıştım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sarı şemsiye
Romansa"Herkes ruh eşine benzer ama bizim kadar değil." Bir ruh eşi düşünün isminiz bile aynı şimdi size birbirimize çok ama çok benzediğimiz ruh eşimle tanışmamızı anlatıcam...