Bölüm III - Yolların Sonu

74 15 124
                                    


Cem Karaca - Çok Yorgunum
Haramiler - Dram Köprüsü

BÖLÜM III - Yolların Sonu

"Yatın ümitlerim, uykuya yatın!"
-Hüseyin Nihal Atsız

Annesinin ve babasının ona öğrettiği çok şey vardı. Annesi hayal etmeyi, babası yiğitliği ona aşılamıştı. Yaşadığı her şey onların eseriydi çünkü bütünüyle ikisinin de özelliklerini harmanlayıp kendi kişiliğine dikmişti. Onun idolü babası, öncüsü annesiydi.

Onun yaşayarak öğrendiği yalnızca iki şey vardı: Umut etmek ve onları öldürmek.

Çocukluğunun tüm heyecanlarının, maceralarının, sevinçlerinin, üzüntülerinin geçtiği yere gidiyordu. Hem de o topraklara bir daha gitmeyeceğine dair yemin etmişken. Bacağını kaldırmıştı gerçi, yemini sayılmazdı. Yine de özünde kendisine söz vermiş, şimdi aptal kurt yüzünden sözünü çiğnemek zorunda kalmıştı.

Mutlu olmak istiyor, burnunda tüten memleketini göreceği için heyecanı hissetmeyi diliyordu fakat bu duygulara izin verirse zararlı çıkan o olacağından hepsini zihninin kuru topraklarına gömüyordu. Uzun zamandır anayola bile çıkmamıştı. Hatta düzgün asfaltlı bir yol dahi görmemişti. Şimdi ise altlarındaki araba sarsılmadan yolda yağ gibi akıyordu. Eski teypten Cem Karaca'nın sesi geliyordu. Çok yorgunum, diyordu Gazi'yle birlikte. Beni bekleme kaptan.

Kafasını cama yasladı ama açamadı. Çünkü biliyordu ki yollar aynıydı. O lanet günde Bolu'ya gelmek için nerelerden geçtilerse şimdi ters istikamette geçmişini takip ediyordu. Gözleri kapalıyken en azından o anıları tekrar yaşamak zorunda kalmıyordu. Annesi ve babasıyla yaptığı jet konuşmaları, kurt kavgalarını onların seslerinden duymuyordu.

Özde bir esmere bir de sarışına baktı. Gazi denilen genç adam gözlerini sıkı sıkıya kapatmış, başını cama yaslamıştı ve dudaklarının kıpırtısından şarkıyı söylediği aşikardı. Seyit ise her fırsatta sanki saatli bombaymış gibi yanındaki kardeşini kontrol ediyordu. Bir şey olduğu belliydi lakin pek anlayabildiği söylenilemezdi.

"Hava bir hayli soğuk," diye mırıldandı garip atmosferi dağıtmak adına. "Arkadaki köpek üşümesin?"

"O iti penguenlerle birlikte yüzdürsen yine üşümez," dedi Seyit gülerek. Onu öne almamalarının sebebi bu değildi tabii ki. London rüzgarı çok severdi. Ayrıca yabancı olduğu için Özde'ye de saldırabilirdi. Hatta çok büyük ihtimalle saldırırdı.

Gazi ise huysuzca kıpırdandı. O kocaman hayvana köpek dediğine inanamıyordu. Bu, iri yarı bir herife vitaminsiz demekle aynı yere çıkıyordu. "Kurt," diye söylendi kendi kendine.

Genç adamın dudakları arasından çıkan farklı kelimeyi algılayamamış olan Özde, öne yaklaşarak kafasını iki koltuk arasından çıkarttı. "Efendim?" diye sordu anlamadığını belirterek.

Gazi, sesin bu kadar yakından gelmesine anlam veremeyerek gözlerini açtı ve dikiz aynasından gözlerşnş kadına çevirdi. Hafiften çekik şekilli gözlerini bulduğunda dediğini duymasına şaşırmış olsa da bunu yansıtmadı. "Köpek değil, kurt," diye düzeltti. "Sence ev köpeğine benzer bir hali mi var?"

Kaşlarını çattı. "Sonuçta kurt köpeği demiyor muyuz?"

Gazi içten içe iğrite olurken kafasını iki yana salladı hafifçe. "Kurt ve köpek çiftleşirse, kurt köpeği olur. London, tüm kanıyla bir kurt." Başını kadına çevirirken, "Onu öne alırsak sana saldırır," diye konuştu fakat sesi git gide azaldı. Kadının yüzünü bu kadar yakında beklemiyordu. Kadının zeytin yeşili gözleri, onun mavi gözlerindeydi.

BİZİ BEKLE | ANTEBELLUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin