Metallica - To Live is to Die (Acoustic cover)BÖLÜM IV- Esir Şehrin Mahpusu
"Şu anda, yalnız kalmaktan başka bir şey istemiyordu. Yalnızlık istiyordu ama... Güven verici, dinlendirici yalnızlık..."
-Kemal Tahir
Özde'nin kafasında kurduğu senaryolardan hangisi kaderine işlenmişti bilinmez, ona verilen rolünü oynamayacaktı. Geçen gün, bunun cezasını almıştı. Senaryosunun sonunda ölüm vardı ve bu yakın bir zamandaydı.
Yeri döven adımlarla güvenliği geçti ve uzun koridorda ilerledi. Onu selamlayan insanlara bile bakamıyordu düşüncelerden. Abisi... O niye buradaydı? Helikopterden inen kaç kişi olmuştu? Katili buralarda mıydı?
Babasının odasına gidecekken koridorda telefonuyla konuşan abisini duydu. Sesini bile özlemişti. Belki de bir yıldır onu görmüyordu. Burada olduğundan müteşekkirdi ama nedenini anlayamıyordu.
"Yüzbaşım!" diye bağırdı telefonda kim bilir kaçıncı sevgilisiyle konuşan abisine. Sesini tanıdığından telefonu hemen indirdi ve ona döndü. Sanki ölmüş dirilmiş gibi Özde'ye bakmaya başladı. Gözleri irileşmiş, dudakları aralanmış, kaşları kalkmıştı. "Özde?" dedi ilk önce. "Özde'm!"
Uzun boyunun verdiği avantajla aralarındaki belki de beş metrelik mesafeyi iki üç adımda bitirdi. Özde böyle sarılışmalardan hoşlanmazdı ama Barlas'ın kafasının bir köşesinden bile geçmedi o an. Öyle sıkıca sarıldı ki kemikleri birbirine geçti. Özde de kollarını abisinin geniş sırtına sardı. Ölümden döndüğünü ve bir daha onu göremeceğini düşünerek Barlas'a sarıldı.
"Abi," dedi titrememesine özen verdiği sesiyle. Birbirlerinden yavaşça ayrıldıklarında Barlas bir elini kardeşinin yüzüne çıkarttı. "Söyle abim, söyle," dedi yüzündeki geniş gülümsemesiyle. "Bütün gün bana bir şeyler söyle. Hiç susma, olur mu?"
"Barlas... Neler oluyor?" diye sordu korkarak. Bir şey mi oldu demedi mesela, direkt ne olduğunu sordu çünkü burada da durumların sakat olduğunu anlayabilmişti. Abisiyle araları böyle olmazdı normalde. Barlas türlü zevzeklikler, şakalar yapar; Özde ve babası ise onu sürekli terslerdi. Barlas annesinin oğlu, Özde ise babasının kızıydı. Gerçi Barlas'ı annesinden ayıran şey sonsuz alaycılığıydı fakat o bile tükenmiş duruyordu.
"Çok şeyler oluyor. Aklın almayacak," dedi dişleriyle dudağını ezmeden önce. "Babamı bir gör. Adam dünden beri talep oldu. Ben de annemi arayım."
"Ne?"
"Git, Özde. Babam şurada," dedi ve bir odayı gösterdi. Orası babasının odası değildi. Hızlı adımlarıyla oraya gitti ve kapıya vurdu. "Kimsin?" diye sert bir ses geldi, babasına ait değildi.
"Özde Çağman."
Uzun bir sessizlik oldu. Kimse konuşmadı, sanki üsteki tüm sesler absorbe edildi. Barlas'ın doğruyu söylediğini umarak kapıyı yavaşça açtı. Abisi bir işi doğru yapmıştı. Babası odadaydı. Yanında Tümgeneral Sencer ve Tuğgeneral Osman vardı.
Normalde babası olmasına rağmen ona selamını verir, öyle konuşmaya başlardı. Fakat Alparslan Çağman öyle bir bakıyordu ki... Gözlerinin içindeki tüm kılcallara kan hücum etmişti. Göz altları torbalaşmış, altında mor rengin birkaç tonuna bandırılmış halkalar oluşmuştu. Hemen uzayan sakallarını tıraş etmediğinden kendini belli ediyordu. Her daim düzenli olan saçları ise şimdi dağınıktı.
"Kızım?" diyebildi adam sadece. İkisi de birbirine doğru koşar adım geldiler. Alparslan Bey, Özde'nin yüzünü büyük elleri arasına aldı. "Özde, kızım... Kızım! Buradasın sen, yaşıyorsun!" Başını göğsüne yaslayarak ona sıkıca sarıldı. Saçlarından öptü defalarca ve hep aynı şeyi söyledi. "Buradasın, yaşıyorsun. Allah'ıma şükür yaşıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİ BEKLE | ANTEBELLUM
Fiksi RemajaGördüklerin yanıltıcıdır. Yaşadıkların riyakardır. Sırların tek gerçek olandır. Kendi savaşında mağlup olduğunu sanan genç adam, kaderinin yirmi yıllık kâğıdını ortasından yırtmıştı. Birisini yakmış, birisini de saklamıştı dibini göremediği mağarala...