31- Zerrin, Büşra Oluyor

278 38 46
                                    

Zerrin,  ıslak saçlarını kapüşonla kapatmış, sırılsıklam giysilerle tir tir titreyerek taksiden indiğinde, milyonlar değerindeki çantasını iki eliyle sımsıkı tutuyordu. Kardeşinin suyla dolmuş arabanın içindeki hali ömür boyu gözlerinin önünden gitmeyecekti. Fikret, konuşmuyor, kıpırdamıyor, boş gözlerle sabit bakıyordu. Buna rağmen belki ölmemiştir diyerek şişman çocuğu sudan çıkartmaya çalışmış; nefessiz kalmış; üç, dört kez  dalmış ama  sıkıştığı yerden çıkartmaya gücü yetmemişti. Sonunda kardeşinin ölmüş olduğunu kabullendi. Fazla kalırsa polise yakalanabilirdi.  Yüzerek kaza mahallinden uzaklaşmaya başladı. Pişmanlık için çok geçti. 

Aslan, yurt dışına kaçmadan önce kıza bir daire anahtarı vermişti. Gerekince kaçıp saklanması için kullandığı "Güvenli ev" lerden biriydi bu. Uyuşturucu kartellerinin farklı semtlerde böyle evleri olurdu.  Daire, çok  katlı bir binadaydı. Kimsenin kimseyi tanıdığı yoktu. Aslan;

"Komşuları şüphelendirecek bir şey yapmazsan orada istediğin kadar kalabilirsin."

demişti. Eve girip kapıyı kapatınca derin bir "Oh!" çekti. Sonra banyoya girdi, tir tir titriyordu, ıslak giysilerini çıkarttı, iliklerine kadar ısınana kadar sıcak duş yaptı, bulduğu bornozu giydi, dolabı açtı. Daha önce bir kadın da kalmış olmalıydı ki, sütyen filan  vardı, kuru bir şeyler giydi. Saç kurutma makinesi aradı. Saçını kuruturken bir yandan da komşular duymasın diye çok ses çıkartmadan ağlıyordu. 

"Affet beni ablacığım, senin de başını yaktım. Affet ablacığım. Affettttt......Affeeeetttt.....keşke gelme deseydim sana... Affettt....afeeetttt .....benim küçük kardeşimmmm.....Fikreeeettttt....."

Ertesi gün ilk iş banyoya gidip uzun, sarı saçlarını kısacık kesmek oldu. Tüm gece ağlamaktan gözleri sızım sızım sızlıyordu ve kıpkırmızı olmuş burnu sümkürmekten pul pul soyulmuştu, dokununca yüzü, gözü ağrıyor, üşüttüğü için ikide bir aksırıyordu.  Karanlık olunca markete gidip yiyecek bir şeyler, siyah saç boyası  alıp, saçlarını kapkaraya boyadı. Bir de kâkül bıraktı.  Çekmecelerde bir dolu gözlük vardı. Gözüne uyan bir tanesini aldı. Gözüne taktı, aynaya baktı. Annesi görse tanımazdı. Evi dolaştı, mutfakta kettle, tost makinası, salonda küçük bir televizyon vardı. Takip edilmemek için yanına telefon almamıştı. Kredi kartı kullanamazdı.  Sonraki gün apartman komşularının şüphelenmemeleri için bol bol ders kitabı filan aldı. Kendine bir isim  seçti:  BÜŞRA ÖZKAN. Soranlara anlatacağı masalı hazırladı:  Ailesi Konya'daydı. Üniversiteyi kazanmış buraya yerleşmişti. 

Üçüncü gün dayanamadı ve evinden çok uzak bir yerdeki ankesörlü telefondan annesini aramaya karar verdi. Polis telefonunu dinlemeye almış olabilirdi. İki çalıştan sonra kadın telefonu açtı:

"Alo?"

Zerrin, dudaklarını kanatacak kadar sıkıyor, gözlerinden yaşlar akıyordu.

"Alo?"

Annelik iç güdüsüyle kadın: 

"Zerrin? Kızım sen misin? Kızım?" diye sordu.

Zerrin ses çıkartamadı. Annesi hıçkırarak konuşmaya devam etti.

"Bebeğim, yavrum, evladım sensen ne olur gel, teslim ol kızım. Bak, kimseyi öldürmedin,  o Yeşim denen kız hayatta. Avukata sordum, sabıkası yok, çok yatmaz dedi. Ne olur teslim ol kızım. Ezanlara kadar ağlamaktan uyuyamıyorum ben....baban da perişan...bak yarın kardeşini toprağa vereceğiz. "

Tam o sırada babasının annesine seslendiğini duydu.

"Hidayet'e yeniden otopsi yapacaklarmış, kiminle konuşuyorsun?"

YEŞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin