BİRİNCİ SANDIK

151 12 28
                                    

Merhaba, zihnimin karanlık pervazlarında yer alan kilitli sandıklarımı beraber aralamaya ve kafamın içindeki evrene hoş geldiniz..

Lütfen bu kurguya başlama tarihinizi yorumlara yazmayı unutmayınız. Keyifli okumalar dilerim. 🌙..


Gökyüzünün aydınlık kasveti bütün çıkmaz sokakları sarmıştı. Yanmayan sokak lambalarının yerini tutan yıldızlar yavaş yavaş sönmekteydi çünkü hepsi yeni doğacak yıldızın gelişine hazırlanmaktaydı.

Son parlak yıldızda söndüğünde, bir kadının çığlıkları sardı gökyüzünü. İşte yeni doğan yıldızın habercisiydi bu vaveyla. Her sokak, her hane, her pervaz, her uzuv kadının çığlıklarıyla doldu. Bütün varlıklar sabırsızlıkla bekledi yeni doğacak yıldızı ama beklenen yıldızın gelişi umulduğu gibi vuku bulmadı. Tam tamına otuz iki saat yirmi yedi dakika boyunca yıldız doğmadı ve kadın susmadı.

Yıldızlar, hisseti kadının acısını ve parlamayı reddettiler. Doğmak bilmedi yeni yıldız; kabullenemedi varlığını, yer edinmek istemedi kasvetli gökyüzünde. Lanetledi bütün yıldızları, kadının acısına seyirci kaldıkları için. Artık gökyüzündeki her yıldız eşit parlamayacaktı. Yeni doğan yıldız en parlak ışık olacaktı. Güneşten bile parlak olan bu yıldız, zamanı gelince gizlendiği yerden çıkacak ve lanetlediği her yıldızı değişime mahkûm edecekti.

Kadının çığlıkları susana kadar ne bir yıldız yer aldı gökyüzünde ne de ay ve güneş. Sabırsızlıkla yeni yıldızın doğuşunu beklediler. Kadın, sustu ama yıldız doğmadı. Yıldızlar ve güneş, yeni yıldız doğmayınca gökyüzünde yer edinemeyeceğini ve hayat bulamayacağını varsayıp parlamaya başladılar. Ama bir sorun vardı; hiçbiri eskisi kadar parlak ve büyük değildi. Güneş, evreni aydınlatmakta zorluk çekiyordu; küçülmüş, ışığını kaybetmiş ve soğumuştu.

Her zerre, her lahza susmuşken, bir ses duyuldu. Bu ses, cılız ve varla yok arasındaydı. Sonra yükseldi, yükseldi ve yükseldi. Bu bir bebeğin hayata tutunuş çabalarıydı ama bir problem vardı. Ortada bir bebek vardı ama yıldız doğmamıştı. Bütün canlılar lanetlendiklerini bebeğin hıçkırıklarıyla anladı. Bebek, sustuğunda her yer karanlığa ve suskunluğa gömüldü. Artık yeni bir yıldız doğmayacaktı. Gökyüzü, doğmayan ceninlerin yasını tutarcasına akıttı derinden gelen gözyaşlarını ve yeryüzünü hıçkırıklarıyla haykırırcasına inletti...

,,,,

Güneşin kızıl ışınları, gerçeklerin acılı fısıltısını dinletircesine 'Compos Sui' sarayının soğuk, yıllanmış ve yılgın duvarlarının çatlaklarından süzülüyordu. Her çatlağını, her çıkıntısını bildiği sarayın içindeki fazlalığı sezmişti. Kanın yansıması olan bu kızıllıklar sarayın içindeki yabancının varlığını sorgularcasına yüzünü arşınlıyordu. Sadece yüzünü değil, yabancının bütün uzuvlarını didikliyordu. Yabancının getirdiği kasveti hissedercesine tenine sızmaya çalıştı. Kızıllıkların gözlerini yakmasından ve tenini huylandırmasından rahatsız olan yabancı kafasını ışınların aksi yönüne çevirdi ama bu eylem nafile bir çabanın ötesinde değildi. Yabancı rahatsızlığını gideremeden duyduğu sesle hazır ola geçti. Kulaklarının içine sızan yüksek ve heybetli ses korkmasına ve bedenini kollamasına neden oldu. Korkuyordu, öyle çok korkuyordu ki utanmasa kapıdan topuklarını kalçasına vura vura kaçacaktı. İşte o an anladı yabancı, buraya gelmekle çok büyük bir hata yapmıştı.

"Doğru gördüğüne emin misin?"

"Evet efendim. İki gözüm üzerine yemin ederim ki gördüğüm şey 'kaknüsün' kendisiydi."

"Bir gözünün camdan yapılma ve %100 kusurlu olduğunu ele alırsak, gözlerine nasıl güvenmemi beklersin?" Yabancı, kulaklarına çarpan alfabedeki harflerin farklı kombinasyonuyla oluşan kelimelerin sarsıcılığıyla silkelendi. Haklıydı... Arkadaşları bile inanmamıştı ona. Duyduklarının haklılığıyla kapıya doğru adımlamak istedi. Bu eylemin bedelinin ağır olacağını bile bile adımlamak istedi. Omuzları düştü. Kafasını eğdi ve eylemini gerçekleştirmek için korkudan titreyen bedenine gereken komutu verdi. İlk adımı atacağı anda duyduğu kalın ve kudretli sesle duraksadı.

KAKNÜSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin