Boşluk. hissettikleri tek şey. Ama
farkında değiller. Zaten hiç olmamışlardı. Onları yazacağım bu sefer. Aslında onları
değil, bir parça sizi anlatacağım. Aklınızı okur gibi içinizden geçenleri yazacağım. Kendinizi boşluğuma bırakın, taki boşluktan kurtulana kadar.Bulutlara şiirler yazıp gökyüzüne yağmur değdiren şehir şimdi sessizdi. Dünyanın hiç bir kirini kalbine sokmayan mâsum çocukların oynadığı sokaklar, şimdi bir rüzgar esintisi ile üşüyordu. Yapraklar sanki insanları taklit edercesine sararıp intihar ediyordu bağlı oldukları daldan. Bir zamanlar kaldırım başında ağlayan minik çocukların gözlerinden akan yaşlar vardı sadece. Şehir tüm insanlarını içine hapsetmiş, çaresizliğini sezdiriyor bütün kalplere. İşte bu şehrin bir köşesinde kendi başına bir şehir vardı.
Adı Saye, anlamı gölge. Belki de hep gölge gibi görülmesindendir, kimsenin umrunda olmayan bir gölge. İnsanaların üstüne basıp geçtiği bir gölge.
Hayatı pek iyi değil, biraz harcanmışlık, biraz ihanet, biraz kaybediş.
Üniversiteyi kazanmıştı, ilk yılı gayet iyi gitmişti. Ama 2. Yılı her şeyin bozulup baştan yapılmasıyla anlamlanan bir yapboz oyunu gibiydi. Bir daha asla aynı olmayacak hayatı. Kendini boşluğa bırakacaktı boşluktan kurtulmak için. Her şeyi bitiren ama bitirdiği gibi başlatan şeyler yaşayacaktı.Yakınım dediğine uzak olur insan, uzağım dediğine yakın olur hiç olmadığı kadar.
Sude ile yakın arkadaştılar. İnsanlar seçme şanslarını bir kenara itip en uzak olduklarına yakın arkadaş etiketi yapıştırıp hayatlarına devam ediyorlardı. Çünkü en yakınları hiç olmayacaktı. Daha ihaneti tatmamış dudaklarıyla anlatmaya başladı Saye. İçinde çocuksu bir heyecan vardı. Daha önce yaşamadığı bir şeydi bu. Her şeyi başlatan son gibiydi. Ya da her şeyi sonlandıran bir başlangıç gibi.
"Ya çok tatlı bir çocuk. Böyle... nasıl desem ? "
Ellerini birleştirerek durdu bir an. İçindekiler kelimelere sığmayacak kadar geniş manalar ile yüklüydü.
" Kızım aşık mı oldun sen ya ? " dedi Sude. Çok şaşkındı çünkü Sayeyi ilk kez böyle görüyordu. Haklı da sayılırdı aslında. İnsanlar yaptıkları hatalar ile var olurlar. Ama yine insanlar yapılan hatalara gülerek yok ederler insanlıklarını. Kimisi farkında değildir yaktığı ateşin. Saye gibi.
" Ya hayır aşk değil tatlı çocuk o kadar. "
Değildi. Hayır o kadar değildi. Henüz. Tedirginlik vardı içinde aslında. Belki kendini başka bir şeyle meşgul edebilirdi. Çünkü çözemediğinde kaçardı. Sorunların hezeyanında boğulmak ona korkutucu gelirdi. Ertelemeyi kaçmaktan saymaz, geciktirirdi.
Saçlarını topuz yapıp dersin başına geçti, fakat aklını bırakarak. Çok başka yerlerdeydi aklı. Düşünmek istemiyor ama kendine engel de olamıyordu. Akıl bir parça ayrıdır insandan vesvese ile.
"Sen hala aynı sayfada mısın ? Bende ders çalışıyorsun sandım. " Bir yerlerde takılı kalan bir insan, ilerlemek için geri dönmek zorundadır.
"Düşündüğün gibi değil, şu çocuk... yarın gideriz değil mi onu sana gösteririm ?" Dedi Saye. Yoksa içi rahat etmezdi. Endişesini paylaşmak istiyordu. İçinde uçan serin kanatlı kelebekler, korkutuyordu onu.
"Aynen gideriz, hadi yat." Dedi Sude. Saat ilerlemişti. Saye yatağına aklında bir ton düşünce ile girdi. Sonradan altında kalacaktı o düşüncelerin.
" Allah'ım bu nasıl bir his ? Boşluk var içimde ve kıpır kıpır... Âşık olmam değil mi? Yardım et Allah'ım. "
Uykuya bıraktı kendini. Uykudan uyanmak için. Ve boşluğa bırakacaktı kendini, boşluktan kurtulmak için. Kendini bırakmazsan tutunamazsın. Şimdiden çok uzaktaki ahşap evin tahtaları gıcırdadı. Sabah kalkacak, bitişini gösterecekti. Sadece izlemek gerek. Ay yarın tekrar gelebilmek için batıyordu. Tıpki insanın dirilmek için ölmesi gibi.Sabah erken kalktı Saye. Derse geç kalmak istemiyordu. Yağmur vardı dışarıda. Başka bir değişle ağlayan bulutlar. İnsanlara ağlayan bulutlar. Dersten sonra taktı koluna Sudeyi ve çocuğu göstermeye gitti, ilerlediler kampüs boyunca, ta ki çocuğu görene kadar. İçindekileri abartmak istemiyordu Saye. Ya da dışarıdan saklamak istiyordu. Biraz indirgemek iyi hissettirebilirdi.
" Bak orada, işte. Çaktırma olur mu? Baksana tatlı biri değil mi ?"
Sude çocuğu inceledi. Gerçekten öyleydi ama Saye için endişe ediyordu. Çünkü biri ölmeden önce herkes hisseder. Ama insan kendini öldüreceği zaman hiç bir şey hissetmez.
"Aynen tatlı çocukmuş..."
O sırada çocuk eğilmiş yerde bi kediyi besliyordu aldığı simitle. Yüzünde ciddiyet vardı.
Adını sormak istedi Saye, ama cesareti yoktu. Hemde hiç. Daha önce hiç bir çocuk onu böyle etkilememişti. İşte onu korkutan da tam olarak buydu. Canın yanacak Saye, çünkü demirin şekil alması için yanması gerekir defalarca. Sende yanacaksın Saye.
Çocuk sert ve ciddi biri gibiydi, onu böyle büyüten bir geçmişi var çünkü.
Üniversitenin yurtlarına dönünce Saye yine hayallere kapılıp gitti. Ve uykuya daldı, bildiğimiz uyku değil. Gaflet derler ya, gaflet-i aşk. Yani, aşkın gafleti. Üzerine çökmediği bir kalp yoktur gafletin. Ve belkide bunların en deriniydi gaflet-i aşk.
Sevmeye, âşık olmaya başladı Saye. Artık onsuz bir saat bile dayanamıyor, bahçede orada burada yakınlarına gidip onu izliyordu. Aşk insanları sevmek için mi? Hayır değil. Eğer öyle olsaydı, kalp alarm verip canımızı yakmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYHA (Ara Verildi )
Novela Juvenil"Klasik" bir kitap değil, deli kafamın ürünü. (Ara verildi eğer beğeni gelirse devam edicek yazar notu. 27/06/22)