52. Bölüm Yıkılış

7.7K 519 13
                                    

Selammm kalbimin içleri yine bir bölümle geldim umarım beğenirsiniz şimdiden iyi okumalar.



Yıkılmak; tam anlamıyla yıkılmak kelimesini taşıyorum. Hatta ve hatta koca bir enkazım yıllardır babam bildiğim, ailem bildiğim Türkoğlu ailesi aslında ailem değilmiş bir yalandan ibaretmiş herşey her kelime, her cümle amcam bir enkaz yarattı ve ben o enkazın altında ezilip kaldım. Ne ölüyorum ne de nefes aldığımı hissediyorum.

Yıllardır ailem dediğim insanlar ailem değilmiş meğersem. Yıllardır dağlarda şerefsiz kovalarken her bir şerefsizi ortadan yok etmek için yemin ederken nereden bile bilirdim ki o şerefsizler den birinin biyolojik babam olduğunu. Hoş babam olsa bile toprağıma vatanıma milletime göz dikenin hiç acımadan çıkartırım o gözünü öylede yaptım. Belki de vurdum o şeref yoksunu adamı inşallah da vurmuşum dur. İğrendiğim insanlar her gün öldürmek için yemin ettiğim adamlardan biri meğersem benim kanımdan biriymiş. Şuan şu dakika yerin en dibine girip de ölmek istiyorum dünya üzerinden yok olmak istiyorum. Çünkü benim biyolojik de olsa babam olan varlık bir vatan haini ve bu ortaya çıktığı an canımı bile vereceğim üniformam alına bilir. İşte o zaman o adam ölmemiş olsa bile onu bulup her türlü işkenceden sonra gebertirim.

Düşüncelerimin arasından Mert'in sesi geldi kulaklarıma.

"Meleğim ne oldu sana iki gündür bir değişiksin?" Mert'e baktım üzgün gözlerle bana bakıyordu. Ne denirdi ki babam bildiğim adam babam değilmiş ve benim asıl babam bir vatan haini işte bu yüzden ölmek istiyorum mu desem benimle birlikte eminim ki Mert'e yıkılır dı. Ki istesem de diyemem zaten çünkü Albay emir vermişti kimse bilmemeli diye.

"İyiyim Mert birşeyim yok." Dedim sesim herşeyi kanıtlar niteliktey di oysa ki dilim sonuna kadar inkar ediyor. Mert de bunu anlamıştı zaten fakat dillendirmiyordu çünkü biliyordu anlatmak istesem anlatırdım ama kırıldığını gözlerinden göre biliyordum.

"İyi öyle olsun hadi yemeğe." Başımı hafif olumlu anlamda sallayıp yavaşça ayağa kalktım sanki yaşam enerjim çekilmişti iki günde. Mertle beraber yemekhaneye giriş yapınca hızlıca yerime oturup önüme koyulan tablete baktım. Yeşil mercimek, tarhana çorbası, makarna ve tulumba tatlısı vardı.

"Kuzey." Kuzey hızlıca ayağa kalkıp yemek duasını okuyup geri yerine okudu.

"Afiyet olsun." Dedim bağırarak tüm yemekhane aynı anda bağırınca bende yemeğime döndüm.

"Sağ ol." Küçük küçük ekmeklerle yemeğimi yerken tim her zaman ki gibi formundaydı buda işime geldi sonuçta gözler benim üzerimde olsun istemem.

"Aga bu kara şimşek ne zaman yok olur acaba bu yemekhane den?"

"Hiçbir zaman." Dedi Akat Fatih'in sorusuna karşılık Fatih omuzlarını düşürdü anında.

"Ağabey Allah günah yazmasın ama yakında yeşil mercimeğe döneceğiz her birimiz."

"Yada Şrek" Fatih'in cümlesini Akat gülerek devam ederken Ateş kahkaha atarak karşılık verdi.

"Iyy sizi yeşil yeşil görmek istemem."

"Kulaklarda düdük gibi lan." Tim kendi arasında goy goy yaparken yavaşça ayağa kalkıp konuştum.

"Afiyet olsun beyler." Herkesin bakışı bana dönerken takmadan çıkışa doğru ilredim.

"Neyi var komutanımın?"

"Bir anlasam."

"İnşallah kötü bir durum değildir."

"İnşallah." Timin konuşmasını duyarak çıkışa gelince hızlıca spor odasına doğru ilerledim. İçeri girdiğim de kimse yoktu hızlıca üzerimde ki fazlalıklar dan kurtularak ilerledim boks torbasının yanına hızlı hızlı yumruk çalışırken artık kendimi kaybetmiştim derince soluklanıp arkama döndüm.

Gölge Timi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin