Merhabalar!
Bu hikayeyi 22 Ağustosta yazmaya başlamıştım. Kitabımı yayımdan kaldırdım çünkü her ne kadar konusu güzel olsa da parçalar bir türlü yerine oturmuyordu. Bu yüzden hikayeyi gözden geçirip, gerekli düzenlemeleri yapıp tekrar yayımlamak için bilgisayar başına oturdum. Siz bunu okurken ben 2. Bölümün düzenlemelerini yapıyor olacağım, iyi okumalar.
Dokunuyor. Bu acı kalbime dokunuyor. Kafamı yasladığım duvarın soğukluğu beni çıldırtıyor. bağırmak istiyorum fakat ağzımı kapatan eller bağırmama engel oluyor. Ruhuma derin yaralar açan eller. Güneşi arıyorum gözlerimle, göremiyorum. Yerini aya bırakmış. Bu durum daha da ağır ukte oturtuyor içime. Çırpındım. Bu akşam hep yaptığım gibi, babam ölünce hep yaptığım gibi çırpındım.
bacaklarımı hareket ettiremiyordum, sıkışmışlardı. Bulduğum ilk boşlukta çığlık attım. Dikkati dağılınca onu yere doğru ittim ve tam yanı başımda duran bitmiş bira şişelerine baktım. Hiç düşünmeden elime aldım bir tanesini. Tam ayağa kalkacakken şişeyi kafasında kırdım. Dengesi sarsıldı ve geri yere düştü.
Bir tane daha aldım elime. hak ediyordu, yerdeki tüm şişeleri kafasında kırmamı hak ediyordu.
Ellerini kaldırdı. Ağzımı kapatan ellerini. "Dur, yapma! özür dilerim."
Küçük bir kahkaha attım titreyen sesimle. Hiç konuşmadan diğer şişeyi de kırdım kafasında. Yüzüne baktım. Gözleri kapanmıştı.
Elimde kalan cam parçasına baktım. Parçayı yere attıktan sonra elime baktım. Elimi kesmiştim. Kanayan yeri tükürüğümle silmeye çalıştım. Her silişimde biraz daha kan geliyordu. En sonunda vazgeçip kafamı soğuk olan duvara yasladım.
Yine.
Gözlerimdeki yaşlar kurumuştu. Ayakta duracak halim yoktu, yere oturdum.
Baktım. Karşımdaki ışıl ışıl parlayan eve baktım. Tek tek göz gezdirdim evin camlarına. Bir çığılık duydum ve ardından havai fişekler. Yerde olan telefonumu elime aldım ve saate baktım.
00.00
2022 yılına girmenin sevinciydi bunlar. Ben ise babamın ölümünün üzerinde 6 yıl geçmesine çığlık atıyordum işte.
Telefonumu yere bırakıp tekrar kafamı eve doğru kaldırdım. Camdan gözüken çam ağacına baktım. Küçük ve büyük ışıl ışıl parlayan toplar vardı çoğu dalında. Rengarenk olan led ışığını takip ettim gözlerimle. En yukarıya bir yıldız asmışlardı. Kocaman, altın sarısı bir yıldız.
Donuk bakışlarımla kafamı yana doğru çevirdim. Ardından beyaz duvarı incelemeye başladım.
Çiçek.
Duvarda büyük harflerle çiçek yazıyordu. tebessüm ettim.
"Çiçek." diye mırıldandım.
Gözlerimi kapattım. Derince bir nefes aldım. Gözlerimi yerde baygın yatan şerefsize çevirdim. Yüzümü buruşturdum ve yerden telefonumu alıp ayağa kalktım. Kulaklığımı aradı gözlerim.
"Düşecek başka yer mi bulamadın." diye mırıldandım ve ayağımla yerde yatan varlığı ittim. Eğilip kulaklığımı aldım. Arkamı döndüm ve Yürümeye başladım. Kulaklığımı telefonumun girişine taktıktan sonra spotify hesabıma girdim ve Ankara'yla bozuşuruz şarkısını açıp dinlemeye başladım.
Hayatın iğrenç bir yer olduğunu bir kez daha anladım sol gözümden akan yaşla. Maruz kaldığım bu durum benim kalbime derin yaralar açmıştı bile. Geri dönüp o varlığın içini deşmek istedim. Ellerini, ayaklarını kesmek, gözlerini oymak ve hatta tüm bedenini lime lime doğramak istedim.
Nefes alamıyordum, delirmek üzereydim ve bir kez daha ölmek istedim. Zaten her gün ölmek istiyordum.
Nefesi kesilince, beynini yiyip bitiren düşünceler de kesilir miydi insanın? Bulur muydu huzuru toprağın yedi kat altında? Bir kıvılcım düşer önce, sonra yanar yanar alev olursun. Dönüştüğün ateş, yaşamaya değmeyen dünyayı ve tutsak olduğun her bir saniyeyi yakmaya yeter.
___
Evimin kapısını çalmadan önce kendimi birazcık toparlamaya çalıştım. Titreyen ellerimle zile bastım.
Birkaç saniye sonra kapı açıldı."Neredeydin?"
Ayakkabılarımı çıkardım ve bir şey demeden içeri geçtim.
"Sana neredeydin diye sordum!"
Tebessüm ederek anneme döndüm. "bir şeyler içiyordum."
"Bu saate kadar mı?" Bana hızlı adımlarla yaklaştı.
"Bir kere olsun eve erken gelemez misin?" Sinirlenmişti.
"Gelemem." Dedim oldukça sakin bir ses tonuyla. Odama gitmeye başladım.
"Ne demek gelemem?" Deyip kolumdan tuttu ve beni kendine döndürdü.
"Hemen öyle odaya çekilmek yok Lavin hanım. Bana hesap vereceksin."
"Gerek olduğunu düşünmüyorum anneciğim."
"Benim sinirlerimle oynuyorsun Lavin."
"Üzgünüm, buna yapabileceğim bir şey yok." Dedim ve hızlı bir şekilde kolumu çekip odama gittim. Annemin arkamdan geleceğini düşünmüştüm fakat öyle olmadı.
"Sabah kıyamet kopacak." Dedim kendi kendime sırıtarak.
Koridorun en sonundaki odama girdim. Gözüme ilk çarpan şey duvarımda asılan babamın ve benim fotoğrafımdı. Gülümsedim. Bir kez daha ona gülümsedim. Her odama geldiğimde tüm kalbimle hissederdim babamı ve hem gülümserdim ona. Bana yalnız olmadığımı hissettirdi yine.
Elimdeki kulaklığı ve telefonu çalışma masama koydum ve camımı açtım. Temiz havayı içime çektim. öylece, boş boş gözlüyordum yolları. Ağlıyordum öylesine. Aptal gibi hissediyordum.
Hislerim yanlış.
Ben her zaman yalnızım.
___
Merhaba canlarım. Ben güya sadece birkaç düzeltme yapacaktım fakat öyle olmadı. Tümden konuyu değiştirdim. Benim içime sindi, umarım sizde beğenirsiniz. Hepinizi kocaman öpüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA
Teen FictionHayat bir ölümle bitmez, hayat bir ölümle altüst olur. Hayat altüst olursa dünya sana zindan olur. Lavin, hayatının kötü gittiği zamanların birinde kampüsten tanıştığı birkaç arkadaşının zoruyla bir kulübe giderler. Lavin kulüpte aldığı bir mesajla...