final (i promise and i love you more than yesterday, but less than tomorrow. )

4.3K 388 235
                                    

shania twain - you're still the one
ben e king - stand by me
johnny stimson - flower

özellikle: all of me, never not, nothing like us, lost stars, dear no one

Jeongguk, konuşmaya çekiniyordu. Sesinin elleri kadar şiddetli olmasa da titreyeceğini biliyordu ve sevgilisini endişelendirmek istediği son şey bile değildi. Kendine yasakladığı, görmezden geldiği düşüncelere sahipti son zamanlarda ve bunu paylaşmak yerine saklamayı tercih etmişti. Kafasının içinde dönüp dolanan kuruntuların doğru olmadığını biliyordu ama onları durduramıyordu. Durup düşünmeye vakit ayırdığı her saniye kendine karşı daha kaba, daha kırıcı oluyordu. Kelimeler gittikçe çoğalıyorlardı. Bu ilk başta daracık bir alanda sıkışmış gibi hissettirirken; şimdilerde o duvarlar üzerine geliyormuş gibiydi. Kemiklerinin kırılması an meselesiydi, bu çok açıktı ve Jeongguk onları tutup itmeye çalışarak boş bir çaba verdiğini biliyordu. Onlar hayatının her anında olacaklardı, bazı zamanlar göremeyeceği kadar silikleşeceklerdi ve bazı zamanlarda ise Jeongguk'a bir adım daha yaklaşacaklardı.

Yine de deniyordu.

O duvarları itiyor, tekmeliyor ve tırnaklarını geçiyordu. Bunu yapacak gücü bulabiliyordu çünkü Taehyung ona "Günaydın," diyordu. Ona akşam yemeğinde ne yemek istediğini soruyordu, vizyona girmek üzere olan filmlerden bahsediyor ve gününün nasıl geçtiğini anlatıyordu. Hasta olduğunda usanmadan onunla ilgileniyor, sabaha kadar uyanık kalıyordu; ona çorba yapıyor, ilaçlarını aldığından emin oluyordu. Kötü bir rüya gördüğünde bunun farkına varamadan kendini Taehyung'un kolları arasında buluyordu çünkü Taehyung onun kabuslarından bir türlü kurtulamadığını biliyordu. "Sevgilim," diye fısıldıyordu kulağına. "Hadi birlikte kurtulalım onlardan." diye ekliyordu şakağına bıraktığı bir öpücükle birlikte. Üniversitedeki görüşmelerine katılmadan önce iyi şanslar mesajı atıyordu ona, buna ihtiyacı olmadığını da söylüyordu elbette.

Taehyung onun en büyük destekçisi ve aynı zamanda yaşamı boyunca Tanrı'nın verebileceği en güzel hediyeydi.

Taehyung tüm bunları Jeongguk'u sevdiği için yapıyordu ve aslında bunları yapmadan sadece sevdiğini söylemesi bile Jeongguk'un o duvarlara yumruklarını savurması için yeterdi. Seni seviyorum. Sadece iki kelime. Nasıl olur da Jeongguk'a sorunlarıyla savaşabilme gücünü verirdi ki?

"Ben," dedi en sonunda. Sesi tahmin ettiği kadar kötü çıktığında boğazını temizledi ve dakikalar önce önüne bırakılmış olan ama içindeki kahveden bir yudum dahi almadığı kupa bardağına baktı. "Seni seviyorum." Jeongguk sanki son nefesini veriyormuş gibi söylediğinde yalnızca kendisi bunun farkındaydı. Kalbi göğüs kafesinin içinde ağırlaştığında yutkundu. Boğazı düğümlenmişti. Gözlerini sevgilisinin gözlerine çevirdi ve orada gördüğü bakışlarla neredeyse ağlayacaktı. Birkaç saat önce içinde büyüttüğü tüm o huzursuzluk bir anda duman olup gitmiş, bedenini terk etmişti.

"Ben de seni seviyorum," dedi, Taehyung. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Jeongguk, bu ifadeyi daha öncede görmüştü. Bir evin arka bahçesinde ilk öpücüklerini paylaştıklarında, ikinci bir kucaklaşma istediğinde, kalbini kırmayacağını söylediğinde, ailesini karşısına aldığında, birlikte katıldıkları ilk konserde, seviştikleri gece ve sabahında... Jeongguk o an fark etti ki, Taehyung en başından beri ve tüm zamanlarda kendisine böyle bakıyordu. Hiçbir zaman değişmemişti.

"Benden bir şey saklıyorsun, değil mi?" Taehyung başını soluna yatırdı ve Jeongguk'un atmış rengine baktı. Yüzündeki gülümseme yavaşça kaybolurken yerini endişeye bıraktı. "Jeongguk, neler oluyor?"

common love isn't for us (don't you agree?)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin