Basit bir lise öğrencisiydim. Ama yaşadıklarım bir öğrenci için fazlaydı. Bir insan için fazlaydı. Hiç kimsem kalmadı. Ve her şey sadece bir kelime, bir görüş ve bir yönelim yüzünden. Bir günde ne ailem ne evim kaldı. Lanet bir gündü. Her zamanki gibi okula gidiyordum, müzik dinliyordum. Okula varınca arkadaşlarımı gördüm ve yanlarına gittim. Her gün olduğu gibi grupça okula girdik. Genellikle olduğu gibi sıkıcı bir gün olacağını düşünmüştüm. Derse girdik ilk dersim tarih idi. Derslerim çok iyidir o yüzden her zaman dinlediğimi söyleyemem, o gün de dinlemedim. Dersteyken telefonuma bir mesaj geldi: " Sırrını herkes öğrenecek. ". İşte şimdi hayatım sarsılacak.
Mesajın kimden geldiğini çok merak ediyordum. Aynı şekilde sırrımı nasıl öğrendiğini de. Çünkü en yakın arkadaşlarım dışında kimse bilmiyordu. Sırrım ise eşcinsel olmamdı. Bunu küçük yaşta fark etmeye başladım ve anormallik olduğunu düşünüyordum. Bir arkadaşım vardı, ailelerimiz yakın arkadaştı aynı şekilde biz de çok yakın ve iyi arkadaştık. Bize sıklıkla yatıya gelir, ben de onlara giderdim. Ve onunla zaman geçirmeyi de çok seviyordum. Fakat onu başkasıyla görünce çok üzülürdüm, kızardım, kıskanırdım. Neden benimle değil diye. Bir gün gelip kız arkadaşı olduğunu, onu çok sevdiğini ve onunla çok mutlu olduğunu söyledi. Karşıma geçip bana onu anlattı. Bense boğazıma bir düğüm
atılmış gibi hissettim, konuşamadım ve farkında olmadan ağlamaya başlamıştım. Bana ne olduğunu sorunca hiçbir şey demedim, ne diyebilirdim ki? Kendim bile bilmiyorken. O günden sonra pek yakın olmamaya çalışıyordum. Çünkü yakın oldukça kız arkadaşıyla ne kadar mutlu olduğunu, onu ne kadar sevdiğini görüyordum ve kendi içimde acı çekiyordum. Kısa bir sürede tamamen uzaklaştık. Bunun farkında bile değildi. Aramaz sormaz olduk. O zamanlar çok düşündüm, araştırma yaptım, hasta olduğum düşüncesiyle çok ağladım, ölmek istedim. O zaman eşcinsel olduğumu öğrendim. Çok korkuyordum, ya ailem öğrenirse ya tek başıma kalırsam diye. Sonra sosyal medyada aradım, benim gibi insanları aradım ve birçok sayfa buldum, buldukça çok şaşırdım. Çünkü benim gibi çok fazla insan vardı hepsi de bununla gurur duyuyordu aynı şekilde çok mutluydular. O zaman işte bunun kötü bir şey olmadığını düşünmeye başladım, kendimi kabul etmeye çalıştım. Ve başardım da! Buna alıştım, ben hasta değildim ve yalnız da değildim. Aileme söylememe kararı aldım. Onlar bilmese ne olur ki? Hiçbir şey. Sadece en yakın arkadaşlarıma söyledim tepkilerinden korksam da. Fakat bunu normal karşıladılar bazıları sevinmişti bile. Ve o zamandan beri en büyük sırrımız buydu, öyle de kalacağını düşünüyorduk. Taki 4 yıl sonra o gün o mesaj gelene kadar. Arkadaşlarıma ders arasında anlatmıştım ve hepimiz diken üstündeydik. Ne zaman? Nerede? Kim? Kim öğrenecek diye korkuyorduk. Okul saatleri boyunca garip bir şey olmadı. Ve bu demek oluyordu ki geriye kalan sadece bir yer vardı, ev. Yani olan evde olacaktı. Bu daha korkutucu geliyordu fakat ya düşündüğüm gibi olmazsa, ya ailem beni böyle kabul ederse, diye düşünmeden edemiyordum. Okul bitince evlere dağıldık. Bir süre arkadaşlarımın arkasından baktım, içimden bir ses onları son görüşüm olduğunu söylüyordu. Evin önüne gelince içeri girdim ve ayakkabılarımı çıkardım. Evde huzursuz bir sessizlik vardı. İçeri girmekten çekiniyorum. Babamın o sesini duydum. "Simar buraya gel! " diyordu. İyi bir şey olacağını söylemiyordu bu ses. Ürkek adımlarla mutfağa ilerledim. Babam ile annem masanın başında sinirli bir şekilde oturuyorlardı. İçeri girer girmez babam neden hasta olduğumu, nasıl olur da böyle bir şey tercih ettiğimi bağırarak sormaya başladı. Onları bu şekilde rezil ettiğimi, oğulları olmayı hak etmediğimi , hatta ve hatta ölmem gerektiğini yüzüme yüzüme bağırdı. Ne zaman ağzımı açıp bir şey anlatmaya, benim bir suçum bunun bir tercih olmadığını anlatmaya çalışsam hiç dinlemedi. Bir an anneme baktım, en yakınım oydu. Oda beni dinlemez mi diye düşündüm, yanına gittim. Önünde ağlayarak diz çöktüm . Ona da anlatmaya çalıştım , onun yanımda olmasını ne kadar çok istediğimi haykırdım. Ama karşılığında bir tokat ve " Benim oğlum hasta olamaz. Şayet öyleyse sen benim oğlum değilsin! " sözlerini aldım. O an yıkıldım, hayatımda herkesten çok sevdiğim değer verdiğim insandan bunları duymak beni öldürdü. Koşarak odama gittim, girer girmez kapıyı kilitledim, yere çöküp ağlamaya devam ettim. Bu kadar yıl dayanmama rağmen bir günde bitmek çok zor geliyordu . Neden ailem böyle yaptı, hiç mi sevmemişlerdi beni? Bunları düşünürken artık o kadar yoruldum ki gözyaşlarım bile akmıyordu. O zaman odamın baştan aşağı dağıtılmış olduğunu gördüm, bir an toplamak istesem de. Yapmadım. Sadece kulaklığımı , telefonumu alarak odama ve evdekilere son olduğunu bildiğim bir bakış atarak evden çıktım. Evet son, kararımı verdim. Neden arkadaşlarına gitmedim diyebilirsiniz ama onlara gidersem aileleri sormayacak mı neler olduğunu? Soracak ve nasıl karşılayacaklarını bilemeyiz. O yüzden kimseye zorluk çıkarmamak adına müzik dinleyerek boş boş karanlık sokaklarda dolaştım. Ve artık sıkılınca bir binanın çatısına çıktım. Bina bayağı yüksekti, bu daha iyiydi. Bir süre daha kenara yaklaşıp bekledim. Tekrar ve tekrar düşündüm. Bunları yaşamak için ne yaptığımı. Sadece bir insandım ben belki hemcinsinden hoşlanan bir insan. Bu hayattan gidince benim için üzülecek insanları düşündüm. Arkadaşlarımı. Ama artık kalmak istemiyordum, kalamadım da. Telefonumu çıkardım ve bir mesaj: " Hoşça kalın. Hepinizi çok seviyorum ve seveceğim. Lütfen üzülmeyin. Ben sadece bu dünyada savaşmak için güçsüz olanlardanım. Siz değilsiniz, olmamalısınız. Beni unutmayın. " yazıp gönderdim. Müziği son ses açıp çatı bariyerinin diğer tarafına geçtim, kollarımı açtım yüzüme bir gülücük yerleştirip atladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O gün
RandomTek bölümdür sadece ödev olarak yazdığım kısa bir hikayedir. Çok hoşuma gitti bu yüzden paylaşıyorum. Lütfen kimseyi yargılamayın, kırmayın . Her insan farklıdır ve bunun suçlusu o insan değildir. Teşekkürler.