0.8

568 74 32
                                    

a renounce story
(bir vazgeçiş hikayesi)

Acır bazen insan: duydukları sağır, gördükleri kör eder. Ana rahminden düşmemeyi diler. Bak, insan bunu fark ettiği dakika tökezler. Sandım ki mutlu sona ulaştık, halbuki hayat adı verilen çırpınışa kanımızın her damlasıyla karıştık. Biz kazandığımızla oturup soluklanırken, can verici kayıba bulaştık; düşünsene, acıya dahi alıştık... 

Acıya alışılmaz, acı yüreğinde izini bırakır, yok sayılır. İnsan yaşamak için geride bırakmalıdır, anılar vardır. Sadece bir çırpınış uğruna nefes alabilmek için onlar, unutulmalıdır.

Fakat sen unutmayı bir kenara bırak geçmişi yok bile sayamadın. Belki de bu yüzden yaşadıkların on sekizden sonra yaşıyormuş gibi hissettirmedi. Halbuki yaşıyorsun; bencilcedir söylediklerim, Tanrı bilir. Ancak Roséanne, kabullensen de kabullenmesen de bu çırpınış bir oyundur.

Yok say ve hisset küçüğüm: Onlar senin canavarların, gece göğe vurduğunda onları serbest bırakmak da senin elinde, gündüzüne akşamına prangalamak da. Yaşasana acıyla boğuşmuş kadın, ölüm zaten var. Hiç değilse bekleyişimiz acı dolu geçmesin, yoksa bekleyişte vakit harcadığın her sokakta bir kere daha kuytu köşede boğazını sıkacak o canavarlar, ve asıl hüsrana uğratacak ne biliyor musun? Ellerini hiç çekmeyecekler, o eller hep orada, sen yaşamaya çalışmadıkça.

Onun evinin mutfağındaydım, kafasının içinin aksine topluydu mutfak. Eve girdiğimden beridir gördüğüm her yerde bir düzen hakimdi.

Bir süre çekmeceleri ve dolapları karıştırarak bardak aramıştım. Tam sinirlenmeye başlayacakken bulduğum bardağı aldım ve masanın üzerindeki sürahiye ilerleyerek bir bardak su doldurdum onun için. 

Büyük bir sorunumuz vardı, hastaydı. Neyse ki halledebilecek kadar bilgim vardı. Annem de hastalanınca onun gibi kat kat battaniyeler geçirirdi üzerine. Sessizleşir, bir köşede kıvrılır ve biri onu sahiplenmedikçe zamana bırakır, iyileşmeyi beklerdi. 

Ateşi çıktığında soğuk su takviyesi yapardım ona. Ateşi yine düşerdi fakat bu onu iyileştirmiş sayılmazdı. Soğuk duş alır ve ilaç. verirdim. Üzerindekileri çekince bana kızardı fakat onun küçük mırıldanışları benim çok da umrumda olmazdı.

Odasına vardığımda usul adımlarla yanına yaklaştım. "Roséanne, su istemiştin güzelim. Kalk hadi."

Kapattığı gözlerini tekrar açtı ve karanlıkta kalmış kahvelerini ışıkla buluşturdu. Doğrulması için elimi beline koymak istiyordum ama vereceği tepkiyi kestiremiyordum.

Yanlış bir hareket yapıyor olmaktan korkarak, hissedilmeyecek bir yavaşlıkta elimi beline götürdüm. İrkildi elimi beline değdirdiğim anda, gözlerini kocaman açtı ve korku, gözlerindeki tahta oturup oraya yerleşti. Çok geçmedi ki bir anda gözleri dolup kendini benden uzaklaştırmaya çalıştı. 

Anlam veremiyordum, gerçekten. Evine girmiştim, sesi soluğu çıkmamıştı. Ona su getirmiştim, bir yabancının ona su vermesini bile yok saymıştı. Fakat şimdi elim beline izni olmadan dokununca...

Siktir... O geceyi hatırlıyordu, o gece hâlâ zihin duvarlarında nefes alıyordu. Bana, "Oradaki adam sen miydin?" derken onu eve götüren adamdan bahsetmiyordu. Bedenine izini olmadan dokunan şerefsizden onu çekip alan adamdan bahsediyordu.

Tanrım... İşte şimdi canımı almalı ya da bana dünyaları dar etmelisin. Senin yüklerini omuzlattığın kadının tüm yükleri benim olsun, yüzünde solmuş ve donmuş tebessüm tekrar can bulsun. Bazı anılar var, sen nelere kadirsin, o anıları unutsun. Senin sevmediğin o kul benim her şeyim, tüm yüreğimle yalvarıyorum sana. İnanıyorum ki sen beni duyuyorsun.

Duraksadım, hatıralar çığ gibi geldi. Aldığını sürükledi, sürüklediği can verdi.

"Senin oğlun var! Yetişecek ve okuyacak. Artık kendine gelmelisin, yeter!"

"Bir itirazın varsa kapı orada, siktir git." 

"Tanrı şahidim olsun ki nefret ediyorum senden de, sana olan sevgimden de," diye tısladı gözlerinde ateş ve nefret olan kadın. Çok kinli, çok sabretmiş ve çok birikmişti. 

Omuzlarını umrunda olmadığını belli edercesine salladı adam. Sarhoştu, çok da kötü kokuyordu. "Sen benden vazgeçecek kadar nefret etmiyorsun benden."

Güldü kadın. O kadın pes etmezdi. "İşte en bu gece senden feragat ediyorum. Sana olan sevgim beni bu evde tutar mı bilinmez fakat benim oğlum senin gibi olmayacak. Ona olan sevgim, bırak sana ait bir duyguyu, kalbimi dahi ezip geçer. O yüzden kendinden öyle çok emin olma, senin acizliğinle bir yudum votkaya kaçmana benzemez benim terk edişlerim."

İnsanların mantığının uyuşması, edeceği itirafları beraberinde getiriyordu sanırsam. Yoksa neden benim babam, ayıkken hiç konuşmuyordu da sadece annemi dövüyordu? Neden birine el kaldıracak kadar nefretle dolardı insan?

Annem o günden sonra hiç düzelmedi, televizyondaki dizilerde, marketlerde, sözlerde ne zaman kokan hatıraları anımsasa görse her zaman üstünden bir irkilme dalgası geldi geçti. İlk önce derince soluklandı, sonra küçük elleri o herifin dokunduğu yerlere gitti. Bazı zamanlar boynuna, bazı zamanlar yanaklarına ve morarttığı elmacıklarına değdi. Bazense izni olmadan sahip olduğu vücudundan iğrendi ama o yine de yaşadı. 

Sen de yaşa Roséanne.

-weaskys


tears killed her | vroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin