Fazla ciddiye almayın bu hayatı, nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız.
Necip Fazıl
____________________________________________Musab
Her zaman olduğu gibi dersten çıkar çıkmaz Kerim'i aramaya başladı koyu gözleri... Gözlerinin insanı içine çeken bir koyuluğu vardı. Sadece gözleri değil, duygularıda koyuydu. Hadi onu biraz tanıyalım. Saye'nin Musab'ını... Tabi Saye'nin Musab'ı olduğundan haberi yoktu Musab'ın. Ne yaparsa yapsın ne olursa olsun, başkası ile evlense bile, o hep Saye'nin Musab'ı olarak kalacaktı. Kerim ona en yakın olan ve çok iyi bir insandı. 6 yaşından beri tanışıyorlardı. Musab'ın ailesi peki ? Kardeşleri falan yani. Şöyle anlatayım, kardeşi var mı yok mu bilmiyordu. Annesi babası yaşıyor mu bilmiyordu. Daha doğrusu insanın annesinin olması nasıl bir şey onu da bilmiyordu. Ya da babasının olması. Musab yetimane çocuğuydu. Öyle herkesin yaşadığı gibi bir hayatı olmadı. Onu koruyacak kimse de olmadı. Hep yalnızdı, ettiği kavgaların haddi hesabı yoktu, dayak attığı kadar dayak yemişti elbet ama, bu onu daha güçlü yapıyordu. Daha bebekken bırakıldığı yetimaneden ayrılıp başka bir yetimhaneye gidince yaşıtı olan bir çocukla tanışmıştı. Adı Kerimdi. Kerime karışan büyük çocuklarla kavga eder ona abi gibi davranırdı yaşıt olmalarına rağmen. Kerim de onu korur kollardı. Aynı üniversiteyi kazanmaya ve ne olursa olsun ayrılmamaya söz vermiştiler kan kardeş oldukları gün. Ve aynı yeri kazanmışlardı. Musab sert adımlarla ilerledi durgun taşların üstünde. Kerim'i görünce yavaşladı ve kendisini görmesi için elini kaldırdı. Kerim sevgilisini görmüş gibi bir sevinçle baktı Musab'a. Kardeşi oradaydı çünkü. Yanyana gelince Kerim verdi ilk selamı.
"Selamûn aleyküm"
"Aleyküm selam." Dedi Musab ve elini sıktı Kerim'in.
"Nasılsın kardeşim?"
"İyiyim kardeşim."
"Eee gidelim bizimkilerin yanına." Dedi Kerim. Tamam dedi Musab. Her zamanki donuk ses tonuyla.
"Dersler nasıl zor bir bilsen. Keşke aynı bölümü seçseydik Musab."
"Ben demiştim... Nasip işte, boşver."
"Aynen kardeşim aynen." Dedi Kerim. Sonra öbür arkadaşlarının yanına geçtiler. Selamlaştılar ve konuşmaya, şikayet etmeye başladılar. Dersler çok zormuş falan filan. Musab yine konuşmuyordu. Kolay kolay konuşmazdı zaten. Kızlardan ise hiç hoşlanmazdı anlam veremediği bir sebebten. Hiç sevgilisi olmamıştı ya da sevdiği. Onlar konuşurken yaptığı tek şey etrafı izleyip onları dinlemekti. Başka bir şey yapmazdı genelde. Gözleri gökyüzüne dönerdi çoğu zaman. Gökyüzüne bakmayı çok severdi. Çünkü orada bilinmeyen bir boşluk vardı. Ona kendisini hatırlatıyordu. Tam o sırada ilerden bir kız yaklaştı onların gruba doğru. Pek oralı olmadı.
"Şey selam. Ben notlar için gelmiştimde..." Diye konuştu kız.
"Aa evet, sen o kızsın. Adın neydi?"
"Saye, adım Saye..."
"Evet al burada."
"Teşekkür ederim. " dedi kız. Sonra konuşmaya başladılar. Ne çok konuşmayı seviyorlar diye düşündü Musab. Şu Saye denen kız nereden çıktıysa... Nereden bulduysa bizim grubu diye düşündü. Feride ile tanışıyorlar sanırım, notları verdiğine göre. Bir an önce gitsem diye düşündü. Böyle ortamlar onu sıkıyordu. Başında bir ton bela vardı. Sonuçta kimsesizdi. Bu demek oluyordu ki her an her şey gelebilirdi başına. Tedirginliği hayatının her anında hissediyordu. Çünkü tam olarak bir ay önce almıştı başına belayı. Bursunu aldıktan sonra yurda dönüyordu karanlık sokakları adımlarıyla geçmişe iterken. Geç kalmıştı ama gizlice girebilirdi üniversitenin yurduna. Ama tam yurdun oralardayken... Birini gördü tekme tokat dövülen. Dövülen kişinin ağzı yüzü kan içinde kalmıştı dayaktan. Şaşırdı ilk başta. Şok etkisini atlatınca hemen ayırmak için gitti. Ama kurtardığı çocuğu döven kişi tanıdıktı. Hemde çok. Bela geliyorum demez. Gelir. Ama bu biraz erkendi.***
3 Yıl Önce. Yetimane.
"Lan Musab. Nasıl kaçacaz oğlum buradan, bir saate döneriz diyorsun da Tahsin abi müdüre söyler bizi görürse." Dedi Kerim.
"Lan Kerim ne korkak çıktın be kardeşim. Gel bende diyorum rahat ol. Hem bir çok kişi kaçtı yurttan. Biraz eğlenip geleceğiz alt tarafı. Sorun yok gel lan hadi." Musab ikna etmeye çalışıyordu Kerim'i.
"Ama bak bir saat sadece." Dedi Kerim tedirginlikle.
"Aynen hadi gel." Dedi Musab. Okulun arka bahçesine ilerlediler sessizce, kimseyi uyandırmamak için. Arka bahçede Musab'ın yerinden söktüğü bir kaç tuğla vardı. Onları dikkatlice çıkartıp bir insanın zorla geçebileceği bir delik açtı. Çıktılar sessizce. Ve karanlık gölgeleri karıştı karanlığa. Takılıp gelecekler sanıyorlardı. Ama peşlerine belayı takıp geleceklerdi.
"Lan oğlum kaçtık harbi." Dedi Kerim, gözlerinde korkuyla karışık sevinç vardı.
"Ne sandın oğlum sana bende demedim mi ? E hadi gel gezelim biraz." Dolandılar çok uzaklaşmadan. Hava soğuk olsa da pek aldırış etmediler. Genelde hep birileri kaçardı yurttan ama onlar pek kaçmazlardı. Karanlık sokağın bitiminde köşeyi dönerken saat gece yarısına geliyordu. Köşeyi döndükten sonra sokakta normal olamyan bir şey fark etti Musab. Biri... birini bıçakladı tam o anda. Zaman durdu bir anda. Boncuk boncuk terlemeye başladı Musab.
"Kerim ? Oğlum bu Sertan değil mi lan. Kerim... kanka... birini bıçakladı lan. Oğlum. Gördün mü?" Şok içindeydi. Panikledi ve eli ayağına dolandı.
"Hani lan nerede?" Dedi Kerim Musab'ın baktığı yere bakarken.
"İşte lan duvarın dibinde. Oğlum, Sertan yapmaz öyle şey..." dedi kalbi sıkışırken. Bu çok mantıkızdı.
"Bal gibi yapmış işte." Dedi Kerim karşısında yatan yaralı gence dehşetle bakıp soğuk bir sesle. O sırada Sertan yaralının üstünden kalktı. Elindeki bıçağa baktı anlamsızca. Çok korkmuş ve hırslı görünüyordu. Bir kaç saniye sonra kafasını kaldırıp kim var kim yok diye bakınca... Musab'ın derin gözlerine yakalandı. Nasıl? Ne işleri vardı bu saatte burada. Küfür etti sesli bir şekilde. Ne ara geldiler de gördüler. "Kaç lan Sertan " dedi içinden. Ve koşarak uzaklaştı. Musab hemen yaralının yanına gelip diz çöktü. Hayır. Bu kişiyi tanımıyordu, ilk kez görmüştü, genç hala yaşıyordu. Ama ağır ağır nefes alıp veriyordu. Musab yaraya bakıp bildiği kadarıyla müdahele etti. Ve hemen yaralıya dönüp konuştu,
"Neden? Neden yaptı ? Cevap ver." Dedi Musab. Yaralı zorlanarakta olsa cevap verdi.
"T... T... Tor... Torbacılık." Dedi. Musab duraksadı. Şimdi düşünceleri karmakarışık ve hızlıydı. Kerim ise o sırada kıpkırmızı olmuştu, elindeki cisimlere bakarken. Musab şaşkınlıkla baktı Kerim'e,
"Oğlum ne o elindeki. Gel tampon yapıyorum yarasına yardım et. Birilerine haber vermeliyiz."
"Torbacılık... uyuşturucu yüzünden Musab. O yüzden bıçaklamış. Bak kaçarken bunları düşürdü." Dedi Kerim elindeki uyuşturucu paketlerini gösterirken. Demek bu yüzden bıçaklamıştı Sertan çocuğu. İşler giderek içinden çıkılamayacak bir hâl alıyordu.
"Boş ver şimdi onu, çocuk ölüyor, koş koş haber ver yurda. Şimdilik Sertandan bahsetme. Tamam mı ?"
"Musab kaçtığımızı öğrenirlerse ?"
"Lan çocuk ölüyor burada neyi düşünüyorsun, git hadi." Kerim bir şey demeden hızlı hızlı koşmaya başladı. Yerde yatan genç baygındı şimdi. Kan kaybetmişti, ama hala yaşıyordu. Musab çocuğun bıçaklandığını bu kimsesiz sokakta gördüğüne sevinse mi üzülse mi bilemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYHA (Ara Verildi )
Teen Fiction"Klasik" bir kitap değil, deli kafamın ürünü. (Ara verildi eğer beğeni gelirse devam edicek yazar notu. 27/06/22)