1985 yılının sonbahar akşamıydı. Küçük kız, her zamanki gibi evinin bahçesinde oynamak için, annesinden izin almaya hazırlanıyordu. Üstüne en kalın kıyafetlerini giydiğinde annesinden o izni alacağına kesinlikle emindi.
Aynaya son bir kez baktı ve üzerindeki ceketi düzeltti. Hazırdı. Odasından koşar adım çıktığında bütün evi dolduran yemek kokusu ile annesinin nerede olduğunu anlamıştı. Vakit kaybetmeden adımlarını mutfağa doğru çevirdi. İçeri girdiğinde annesi, tahmin ettiği gibi ocağın başındaydı. Arkası ona dönüktü ve tek elini beline koymuştu. Ne kadar garip... Diye düşündü küçük kız. Ne zaman yemek yapsa elini beline koyuyor. Bu bir kural gibi bir şey mi?
Omuz silkti. Pek de umurunda değildi. Şu anda sadece oyun oynamak istiyordu. Hızlı birkaç adım attı ve annesinin arkasına geçip kolunu çekiştirdi. Serap Hanım, kolunun çekiştirilmesi ile kafasını çevirdiğinde karşısında duran küçük kızını görmesi ile gülümsedi. Üzerini sıkı bir şekilde giyinmiş ve sapsarı saçlarını her zamanki gibi iki yandan örmüştü. Daha o anda kızının ne için geldiğini anlamıştı fakat bunu kızının dile getirmesi için ona bir şans verdi.
''Anneciğim...'' dedi küçük kız, olabildiğince şirin gözükmeye çalışarak. ''Dışarı çıkıp oynayabilir miyim? Söz veriyorum çok geç kalmayacağım.''
Serap Hanım gülümsedi. Bu tatlılığa nasıl hayır diyebilirdi ki?
''Tabii ki çıkabilirsin, ama bahçeden ayrılmak yok. Tamam mı?''
Küçük kız gülümsedi ve başıyla onayladı. Ardından vakit kaybetmeden bahçeye çıktı. Kafasını çevirip bahçeye baktığında gözüne takılan ilk şey, abisinin daha yeni toparladığı yapraklar olmuştu. Her güzde olduğu gibi bu sefer de sap sarılardı. Belki renkleri biraz koyuydu fakat bu, onların daha da çok ses çıkartacağı anlamına geliyordu!
Aklına gelen düşünceler ile gülümsedi ve adımlarını yaprak yığınına yöneltti. Tam önüne geldiğinde gözlerini kapattı ve kendini yaprakların eğlenceli hışırtısına bıraktı.
Havanın yavaş yavaş kararmaya başlaması ile etraf iyice soğumuştu. Bunu fark eden küçül kızın kaşları çatıldı. Üşüdüğünün farkındaydı fakat içeri girmek ve bu eğlenceye bir son vermek istemiyordu. Bir süre düşündükten sonra aklına gelen fikir ile gülümsedi. Biraz yürüdüğünde açılacağına emindi.
Hızlı adımlarla bahçenin kapısına kadar gitti. İlk başta biraz kararsız kalsa da aniden esen rüzgar ona bir karar vermekte yardımcı olmuştu. Ses çıkartmamasına özen göstererek kapıyı açtı ve ardından bomboş sokakta yürümeye başladı.
Babamın yanına, kıraathaneye mi gitsem acaba? Diye düşündü önce. Ama olmaz, nasıl gitmem gerektiğini bilmiyorum. Sadece birkaç kere babamla gitmiştik. İstemsizde dudakları büzülürken derin bir nefes aldı. O sırada ciğerlerine çektiği soğuk nefes canını acıtsa da bunu daha sonradan fark edecekti, hasta olduğunda.
Kendini cesaretlendirmek için aldığı bu nefes ile birlikte kafası hafiften yukarı kalktı ve göğsü dikleşti. Ne olacaktı ki? Abileri gidebiliyorsa o da gidebilirdi.
Kendisine tanıdık gelen ilk yoldan yürümeye başladı. Aradan dakikalar geçti, hava iyice karardı. Daha az önce bulutların arasında olan güneşin yerini yavaş yavaş ay almaya başladı. Küçük kız istemsizce yutkundu.
Keşke annesinden habersiz çıkmasaydı...
Adımları boş sokakta ilerlerken, arkasından gelen ses ile koşmaya başladı.
''Hey, sen!''
Adımları hızlanırken gözlerinden akan yaşlar, soğuk havanın yüzüne çarpması ile donuyordu. Artık nereye gittiği önemli değildi, sadece buradan uzaklaşmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçek Bahçesi
Short StoryMavi gözlü çocuk ile iki örgülü kızın hikayesi... #Romancetr #RomantikBalo #Farklılıklar Romantik Balo için yazılmıştır Tüm hakları şahsıma aittir.