11 Nisan, 2002
"...Hey bak, bu kızıl fırtına değil mi?"
" Saçmalamayı kes, Diagon yolunda ne yapsın?"
" Iyi ama Ginny Weasley e çok benziyor..."
Bellatrix Lestrange, iksir dükkanından çıkarken gözlerini devirdi. Bu bedende olmak tam bir faciaydı. Ölüm yiyenken bile bu kadar kimliğini gizlemeye ihtiyaç duymamıştı. Nereye dönse bu aptal kızı parmakla gösteriyorlardı.
Siyah cübbesinin kapşonunu başına örttü.
Dört aydır bu bedeni idare etmeye çalışıyor olsa da hala zorlanıyordu. Henüz istediği kontrolü sağlayabilmiş değildi. Weasley in Potter a olan sevgisi tüm planını alt üst ediyordu. Mide bulandırıcıydı... Tam onu öldürmeye yaklaştığı an Weasley in ruhu onunkine baskın çıkıyordu.
Ginny nin içindeki sevgi arttıkça kendi içinde büyüyen nefret duygusu her geçen gün sabrını biraz azaltıyordu. Karanlık Lord a verdiği sözü hatasız yerine getirmek zorundaydı ve sabretmek büyük önem taşıyordu. Tutunduğu tek şey buydu.
Sabretmek.
O mükemmel anın hayalini kurmak bile motivasyonunu arttırıyordu. Potter ın ölü bedenini görmeye değecekse on yıl daha beklemeye hazırdı.
Tabii kısa sürmesini tercih ederdi.
Madem beklemek zorundaydı, oyalanacak bir şeyler bulmalıydı. Mesela alınacak intikamlarını planlamak gibi...Biri sadakatsizlerden hesap sormalıydı ve Bellatrix, kimden başlayacağını gayet iyi biliyordu.
Herkesten beklerdi fakat kendi kanının ihanet etmiş olması?
Bu affedebileceği bir şey değildi.
Cissy onu büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Potter o cümleleri kurduktan sonra nasıl bu zamana kadar sabrettiğini bile bilmiyordu. Hangi cürretle Lord Voldemort a yalan söylerdi?
Hangi cürretle??
Eğer ağzını hiç açmamış olsaydı Lordu hayatta olacaktı. Herkes cezasını çekecekti, birlikte dünyaya hükmedeceklerdi... Ölmeyecekti.
Derin bir nefes aldı. Bu işi kökünden çözecekti. Artık Andromeda gibi Narcissa da onun için bir ölüydü.
Diagon yolu boyunca yürümeye devam etti. Plana ihtiyacı vardı. Weasley quidditch antremanlarına katılmadığı için takım arkadaşları her gün beynini ütülüyordu. Ayrıca Potter da yavru köpek gibi dibinden ayrılmıyordu. Bugün her şeyi bitirmek zorundaydı-
Ara sokakta duyduğu tanıdık ses dikkatini dağıttı. Yaşlı bir büyücüye çarpmamaya dikkat etmeksizin dar sokağa girdi. Sarı saçlı oğlanı görene kadar yanlış duyduğunu sanmıştı, bu yeğeni Draco'ydu.
Şaşırmadan edemedi. En azından bulanıklarla dolu çevresinde tanıdık bir yüze rastlamak keyfini yerine getirmişti. Yanından geçen birinin gelecek postasını elinden kapıp okuyormuş gibi yaptı. Bir yandan da oğlana kulak kabarttı.
"...Beni dolandırmaya kalkma." dedi konuştuğu kel kafalı büyücü. " Londra da iki şişesini beş galleona satıyorlar."
Draco yüzünü buruşturdu. " Beş galleona bırak iksir yapmayı kolumu bile kıpırdatmam. Almaya yetecek gücün yoksa vaktimi harcama seni sersem." adamın elindeki iki şişeyi geri aldı. " On galleondan aşağı teklif yok. Ya al, ya da kaybol."
" Müşterine şantaj mı yapıyorsun?" kel kafalı adam kaşlarını çattı.
" Almazsam görürsün."" Oradan umursuyormuş gibi mi görünüyorum?" dedi Malfoy mağrur bir edayla. Iksirleri cebine kaldırdı.
" Senden daha kaliteli ve zengin müsterilerim var. Kendini bulunmaz hint kumaşı mı zannediyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Murderer [ Harry Potter ]
FanfictionLord Voldemort her geçen gün ölüme biraz daha yaklaştığını biliyordu. Ruhlarının parçalarının o küçümsediği on yedi yaşındaki oğlan tarafından birer birer yok edildiğini hissetmek, ölümsüzlüğüne olan tam inancının sarsılmasına neden olmuştu. Savaşı...