Bölüm 19: Ziyaret

337 43 210
                                    

SEA - I Miss You

Keyifli okumalar.

-----------

Buz kadar soğuk bir havada, kış güneşi yeryüzünü aydınlatıyor, beyaz battaniyeyi ışıl ışıl parlatıyordu. Fakat güneş ne kadar güven verici bir şekilde parlarsa parlasın, nafileydi. Hiçbir sıcaklık bahşetmiyordu darıdünyaya.

Hoş, sıcaklık verip ısıtsa bile dünyayı, ısıtamazdı, buzunu eritmeye gücü yetmezdi buradaki nefislerin yüreğini.

Buraya yakınlarını ziyarete, kaybettikleriyle buluşmaya gelen insanoğlunun yüreğini saran buzu, hiçbir şey kolay kolay eritemezdi. Burası o matem yerdi, bu dünyadan göçüp gidenlerin ikatmetgahı. Ve gelenler de, bir bir burayı evi belleyecekti, bir gün. Lakin gidenlere üzülmek ve üzülmeyi katiyen kesmemek insanoğlunun hamurunda vardı, sıradaki kendilerine nazaran.

Bir gün buranın sakini olacaktı, onlar, buradaki sakinlere durmadan üzülenler. Ve onları ölüm yakaladığında, bu defa başka kimseler onlara durmadan üzülecekti.

Bir mezar taşı, rengi solmuş, griye dönmüş. Üzerini ince bir kar tabası kaplamıştı, taşın üzerinde kristaller, buz tutma belirtileri.

Buna mukabil, hala ait olduğu şahsın ismi okunabilirdi; Felicia Deneuve.

Siyah, deri bir eldivenin sarmaladığı elin uzun parmakları, bu soğuk mezar taşının üzerine dokundu yavaşça. Kumaşın içine işleyerek soğuğu cildine hissettiren kara aldırmadan taşı sıktı, avucunu dayadı güç almaya çalışır misali. Bu ocak ayının doğal getirisine rağmen, çocuksu bir içerlemeyle üzerine düşen kardan battaniyeyi temizlemeye başladı elinin kenarıyla. Mezar taşının üzerindeki kar yavaş yavaş aşağı düştü. Yapay bir yağış yarattı toprağın üzerine.

El geri çekildi. Bedeninin yanında yavaş bir tavırla yumruk haline gelirken, siyah bir palto üzerine kahverengi atkıyı gelişigüzelce takıp çenesinin yukarısını kapatan kişi, sık ve uzun kirpiklerini indirip görüşünü mezar taşından çekti. Üzeri kardan battaniyenin sarıp sarmaladığı beton mezar zeminine bakarken meyusça iç çekti.

Gözleri orada takılı kalmışken, kehribar irisleri titreyip sarsıldı. Dün gibi hatrındaydı, her şey. Asla unutamaz, cüret dahi edemezdi. Nasıl aklından çıkabilirdi ki?

Bundan yedi sene önce, henüz 19 yaşına yenice girmiş iken, babası ona üniversite sınavını başarıyla kazanıp Nanjing Üniversitesi'ne girmeye hak kazandığı için, başarısının ödülü olarak dilediği bir arabayı armağan etmişti. Bu zamana kadar bir arabaya sahip olmayarak Feng amcanın şoförlüğü vasıtasıyla işlerini gören Shen Yuan, ziyadesiyle sevinçliydi. Hem ideallerindeki üniversiteyi kazanmıştı, hem de babası ona istediği arabayı seçip alma hakkını vermişti. Araba tutkunu damarındaki kanı kaynayarak mutluluktan havalara uçtu.

Babası şöyle türde bir insandı ki, bir şeyi hak etmeden alırsan, o şey senin için hiçbir değer taşımaz, anlam ifade etmezdi. Bu nedenle Shen Mingjun daima çalışıp kazanmak politikası güden bir insandı. Ama annesi, Felicia Deneuve onun aksine daha cömert ve şefkatli biriydi. Sevgili oğlu ne isterse huzuruna sunmaya meyilli bir anneydi. Annesi sayesinde, babasının zayıf noktalarından vurarak birçok şeye sahip olmuştu da, ama istediği arabayı alması için hala büyümesi ve en mühimi derslerine odaklanması gerekiyordu. Bu konuda iki ebeveyni de hemfikir olduğu için, Shen Yuan bu zamana dek kişisel bir arabaya sahip olamamıştı.

Galeriye, anne babası ve ağabeyi Shen Tianyi ile gittiler. Geçmişte doymak bilmez bir nefse sahipti ve neye sahip olursa, bu en iyisi, en kaliteli ve en havalısı olmak zorundaydı. Bununla birlikte uzun zamandır aklına koyduğu bir model vardı. Bu nedenle seçim yapması çok uzun sürmemişti. Siyah renkli, spor bir arabaydı. Görüntü bakımından bir miktar Porsche'yi andırıyordu ama tam olarak o modelde değildi. Kendi markalarının ürettiği bir model olduğu için, görüntüsü bir bakıma kendine hastı.

I Won't Let You Go ✓SVSSS [ғᴀɴғɪᴄᴛɪᴏɴ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin