Didim’in sıcak, nemli, sıkıcı bir günü daha tarafımızdan tüketilmek için bekliyordu. Nisan ve Sahil hazırlanmış her zaman sona kaldığım için bana söyleniyorlardı. Canım sıkkın olduğunda süslenmek giyinmek gezmek içimden gelmiyordu ne yapayım. 3 gün önce 4. Yayınevinden de romanımla ilgili olumsuz bir cevap daha gelmişti. Nasıl keyfim olsun ki…
-Şu kızı anlamıyorum sürekli en son hazırlanan oluyor. Hayır yani makyaj falan da yapmıyor nasıl beceriyor geç kalmayı…
-Tamam Nisan sakin ol. İdare et biliyorsun morali bozuk.
Kendilerini nasıl kaptırmışlarsa merdivenden inip onları dinlediğimin farkına bile varmadılar.
“Moralim bozuk canım sıkkın kendimi kabiliyetsiz hissediyorum evet ama inanın bunların hepsine dayanmak sizin çenenize dayanmaktan daha kolay.” Sözlerimi bitirir bitirmez fal taşı gibi açılmış gözlerle bana baktılar.
“Öcü mü gördünüz hayırdır?”
-Şey biz seni….
-Tamam tamam hadi uzatmayın… Eğlenceli(!) bir akşam daha bizi bekliyor. Bekletmeyelim…
Nisan ve Sahil’le okulun spor salonunda tanışmıştık. Her birimiz ayrı bölümlerde okuyorduk ama o kadar güzel anlaşmıştık ki. En büyük sebeplerden biri de isimlerimizdi. İstisnasız tanıştığımız herkes ne kadar orijinal adlarınız var derdi.
Nisan’a nisanda doğduğu için bu adı koymuşlar. Nisan gibi olsun bahar gibi güzel geçsin ömrü de diye. Doğal sarışındır Nisan. Ela gözlü, uzun boylu ve bir mankeni bile kıskandıracak düzgünlükte vücudu vardır. Hiç kuaför ihtiyacı duymaması onun en sinir olduğum özelliğidir. Dümdüzdür saçları, beline kadar. Aksidir, huysuzdur, çok söylenir ama hepsi köpük gibidir. Hemen geçer. Aşka inanmaz. Ona göre aşk saçmalıktır zayıf insanların uydurduğu anlık bir duygu karmaşasıdır. Ben asla aşık olmam der ama eminim onun içindeki cadıyı yola getirecek bir adam mutlaka var.
Sahil’e , annesiyle babası Bodrum’da bir yaz günü sahilde tanıştıkları ve kızları da aşklarının en güzel meyvesi olduğu için bu ismi uygun görmüşler. Sahil de simsiyah kıvırcık saçlara sahiptir. Standart türk kızı boyundadır ama çok dikkat çekicidir. Yemyeşil gözleri, esmer teniyle girdiği her yerde baktırır kendine. Sakin bir yapısı vardır tabii Nisan’la ben onu nasıl çıldırtacağımızı iyi biliriz. En zayıf noktası Utku’dur. Yıllardır aşıktır Utku’ya. Her sene “bu sene söyleyeceğim yeter artık tutmayacağım içimde” der ama çekingen tavrı yine ağır basar ve eli boş döner. Oysa bence Utku’da ona karşı boş değil. Yatıştırıcı, toparlayıcı huyu biz çıldırdığımız an ortaya çıkar. Pasiflora deriz kendi aramızda ona.
Benim hikayem onlardan biraz daha farklı. Annemin sesi çok güzeldir. Babam sürekli anneme şarkı söyletirmiş. Zaten ona bir gün arkadaş grubunda şarkı söylerken aşık olmuş. Bu yüzden ben doğduğumda anneme “ben önce sesini duydum ona aşık oldum. Bu güzel bebek de bizim sesimiz olsun senin gibi güzel olsun Sesin olsun” demiş. Tabii annem mest. Ama gel gör ki sevgili nüfus memuru harf hatasıyla adımı Sesim yazmış. Öyle de kalmış. Bu halini de sevmişler ben de severim. Ben kendimi nasıl anlatsam bilmiyorum. Kızlara göre çok duygusalım haddinden fazla hem de. Çabuk ağlarım çabuk gülerim. Veremediğim birkaç kilo fazlamla barışmayı öğrendim. Benimle inatlaşmayı çok seven saçlarım var. En sevdiğim yerim gözlerim. Annem bana hamileyken babamı çok izlemiş aynı onun gözlerini almışım. Bunu her söylediğinde de babam gururlanır “babasının kızı” der göğsünü kabartıp. Altı üstü göz işte dersin ama… Yazmayı çok severim. En güzel rahatlama yöntemimdir. İşi yazarlığa dökmeye karar verdiğimde her şeyin kolay olacağını sanmıştım. Daha öncede söylediğim gibi olumsuz cevap veren 4. Yayınevi sonrasında bu hayalimi rafa kaldırmayı hatta toptan kaldırmayı düşünüyorum. Yazdıklarım bana kalsın. Sadık 2 okuyucum var nasılsa. Nisan’la Sahil sabretmem gerektiğini bir gün hayallerimin gerçek olacağını söylerler ama… Aşktır şarkılar benim için. Günün her anı müzik eksik olduğunda bişeyler de eksiktir bende… Yazarken, uyurken, yemek yaparken, giyinirken hep kulağımda melodiler döner. Önemlidir şarkılar… Çünkü bence her birinde en az 1 anının yükü vardır. Yerli yersiz durumlarda bir kelimeyle bir şarkı düşer aklıma. Düşünürüm dalarım…
Kızlarla okul yıllarında görünürde ayrı ama aynı evlerde zaman geçirirdik. Okul dışındaki her an yan yanaydık ki bu genelde Sahil’in evi olurdu. Ailesi yaz kış Bodrum’da yaşamaya karar verince İzmir’deki evlerinde Sahil tek başına kalmıştı. Biz de resmen taşınmamıştık ona ama eşyalarımızın çoğu onun evindeydi.
Direksiyona Sahil geçti. Ünlü bir oyuncunun evi onun elleriyle yeniden hayat buldu 2 hafta önce. Kokoş hanım da sonuçtan fazlasıyla memnun kalınca Sahil’e anlaştıkları paradan daha fazlasını verdi, Sahil’de hayalindeki arabasına daha çabuk kavuştu. İç mimardı Sahil. Yavaş yavaş adı yayılıyordu. Başarılıydı. Her gün en az 1 kişi tarafından görüşme talebi geliyordu. Ona göre her gün 1 kişi büyük başarıydı.
Didim’e geldiğimiz günden beri yaptığımız şeyler hep aynıydı. Sabah kalk denize git. Akşam gel hazırlan git Altınkum’a bi cafe de otur bişeyler iç eve gel yat. Gece hayatı hiç birimizin canının çektiği bir durum değildi bu ara. Nisanlar’ın evinde zorunlu misafirdik. Bizim planımız Sahiller’in Kuşadası’ndaki yazlıklarına gitmekti ancak annesinin dayısı “biz 1 hafta müsaitse sizin evde kalmak istiyoruz” cümlesiyle tatil planımızı ansızın değiştirmemize sebep olmuştu. Bu işe en çok Sahil bozulmuştu. Çünkü Utku’yu özlemişti. Belli etmemeye çalışıyordu ama maalesef bu konuda çok başarısızdı. Biz de madem niyetlendik Didim’e gidelim bikaç gün kalalım sonra Kuşadası’na geçeriz dedik Ve yaz şarkımız da aynı anda belli oldu “Kafa nereye biz oraya” …
Arabadaki sessizliğimizi sadece radyoda çalan şarkılar bozuyordu. Dakikada 50 kelime söyleyebilme özelliğine sahip olduğunu düşündüğüm bir dj bugün Minik Serçe’nin doğum günü ve bu günü O’nun şarkılarıyla kutlamaya devam ediyoruz dedi. Elim isteğim dışında radyoya yöneldi ve sesi açtım. Şarkı başladı yüreğime tokadı basarak…
“Ne olur bak bana biraz çocuk muyum değil miyim / Sen küçücük güzel bebek / Öyle olsa sevmeyi bilir miyim / Olmaz küçücüksün yüreğin genç umut dolu / Özlem bu olur ya buluruz belki mutluluğu / Deliler gibi seviyorum bak / Geçer bunlar / Sana söz ömür boyu sürecek / Hayal bunlar / Ne hayal ne düş ne de yalan yok bizim gelecek / Ne olur biran unutup kalsak / Ne olur biraz rüyaya dalsak / Ne olur gerçek olsa masallar ya da biz masal olsak / Olmaz dayanmaz yorulmuş kalbim sevdalardan / Olmaz silinmez o yıllar aramızdan / Olsun yüreğimde beslenen ümitler gibi / Özlem bu olur ya buluruz belki cenneti”
Artık sessizliğimizi bozan yalnızca şarkılar değildi… Gözümden süzülen yaşlar ve arada iç çekişlerim kızların huzursuzlanmalarına sebep oldu. Biliyorlardı bu şarkının hikayesini. Kalbimin beynimi yendiği, aşkın da kalbime zarar verdiği o yılları…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Aşk Masalı
RomantizmSesim ve Burak... Zaman mı yanlış onlar mı? Ya da her şey doğru da durum tamamen inat mı? Peki gitmek mi kalmak mı? Ya şarkılar??? Her durumun şarkısı gerçekten var mı?