Umarım bölümü beğenirsiniz. İyi okumalar :)
Insan türünün en önemli özelliklerinden biride çokçabuk kırılabiliyor olmasıydı. Siz hiç çok güçlüyüm diyen biri dahi olsa karanlığa düştükten sonra aydınlığa ulaştığını gördünüz mü ?
Çoğunuz bu soruya evet diyip hatta birsürü örnek verebilirsiniz çünkü yine türümüzün bir örneği olarak olayları dışardan yargılamayı çok severiz. Yani özetlemek gerekirse gökyüzüde mavidir ancak arkasında kocaman karanlık bir boşluk taşır.
Yatağımdan yavaşça kalkarken son zamanlarda yaşadıklarımdan sonra gökyüzümün yıprandığını fark ettim. Onarılması gerekiyordu. Sıcak bir duşun ardından saçlarımı havluya sardım. Salaş bir şort ve tışortla makyaj masama oturdum. Öncelikle çekmeceden telefonumu çıkarıp şarja taktım ardından kaşlarıma şekil verip saçlarımı kuruladım. Üzerime pantolon ve üzerinde mavi bulutlar olan bir tışort geçirip aşağıya indim.
Koskoca evde annem ve benden başka kimse kalmamıştı ancak buna çabuk alışmıştım. Yıllarca bu hayatta yalnız başına yaşayınca az olan şeyler sizi çabucak tatmin edebiliyordu.
Kahvaltı yaptıktan sonra üzerime montumu ve şapkamı takıp evden çıktım. Taksiye alışveriş merkezinin adını söyleyip yolculuğun bitmesini bekledim.
Taksiden inince direkt sinemanın katına ilerleyip vizyondaki filmlerr baktım. Uzun zamandır sinemaya gelmemiş biri olarak herkes bana bakıyormuş ve tüü bu yaşta genç kızsın sinemanın yolunu bilmiyorsun diye fısıldıyolarmış gibi hissediyordum. Seçtiğim bir filme girip başlamasına bekledim. O sırada yanıma oturan kişi büyük boy mısırı önüme uzatınca noluyo der gibi yanımdakine baktım. Yankı göz kırparak içecekleri ve diğer abur cuburları önüme serdi. "Sen delisin" diye fısıldayıp filmi izlemeye başladım.
Film bittikten sonra sahile gidip dolaşmaya başladık. Birden Yankı durup bana döndü ve ela gözlerini yeşillerimle birleşti. Gülümsemesi meleklerin kıskanabileceği tipteydi. Yavaşca yaklaşıp yüzümü elleri arasına aldı.
"Kısık sesle bile tadını alabildiğim bir şarkı gibisin."
Söylediği şey üzerine gülümsemiştim. Hiçkimseye güvenmediğim halde abime güveniyordum. Şimdi sıra belkide bu yabancıdaydı. Yavaşca yaklaşıp devam etti.
"Koşulsuz şartsız metroda gördüğüm o kız olarak bana güvenmeni istiyorum."
Aklımdan geçenleri okuyormuş gibi konuşması tuhafıma gitmişti. Yinede hikayemizde eksik bir şey vardı. Her şeye rağmen bunca acıyı bir yabancının iyileştirebileceği gerçeğini düşünmek bana komik ve aciz geliyordu. Daha çok mutluluktan yoksun bir gülümseme sergileyip yanından ayrıldım. Bir kaç adımın ardından beni kendine çevirip "Susup gitmenden nefret ediyorum"
"Bunu ilk kez yapıyorum"
"Bende ilk kez nefret ediyorum" hızla kaslı kolundan kurtulup bir taksi çevirdim.
Evin bahçesine girerken ismimim telaffuz edilmesiyle arkama döndüm. "Miray bekle " yavaşca bana yaklaşan ardaya bakmaya başladım.
Esmer teni ve kahverengi gözleriyle farklı bir güzelliği olan karşımdaki kişi iyice yaklaştıktan sonra "Seni seviyorum" diye fısıldadı.
Komik bir şey olmuş gibi kahkalara boğulup "Komiksin" diyerek eve girdim. Yapmak istediğim şey kalbini kurmaktı ki artık benimle konuşmak istemesin.
Genel hatlarıyla oldukça komik ve acı yüklü hayatımda ilerledikçe sonumun nereye varacağını merak ediyordum. Elime geçen şeyleri kapıya fırlatırken bir kriz daha kaldırıcak güçte olduğumu sanmıyordum. Yinede kendimi dizginlemeyi başaramayıp elime geçen her şeyi kapıya fırlatmaya başladım.
"Ben onca acı çekerken bu beni sevenler neredeydi. Babam nerdeydi. Annem nerdeydi. Arda nerdeydi. Yankı neredeydi. Allah belanızı versin. Hepsinden vazgeçtim artık. Beni sevmenizi istemiyorum." Bağırmalarım son bulurken bunları Yankı'yada söylemenin mantıklı olabileceği aklıma geldi.
Hızla onun evine gidip kapıyı çalmaya başladım ki kapının açık olduğunu fark ettim. İçeri girip seslendim ama cevap gelmedi. İyice içeriye sokulup tüm odalara girdim. Ancak hiçbir yerde yoktu. Son olarak bana hastayken baktığı odaya girdim. Ordada yoktu ama masanın üzerinde açılmış bir defter vardı. Yavaşca gidip temkinli adımlarla deftere yaklaştım. Özel bir şey olduğu yazının düzenli olmasından belliydi. ilk sayfayı açıp her ne kadar yaptığımun kötü bit şey olduğunu düşünsemde okumaya başladım.
"Farklıydı çok farklı. Gözlerinden anlayabiliyordum bunu. Anlayamayan aptal olmalıydı. Pembe kulaklıklarını takmış tam karşımda oturuyordu. Başını metronun duvarına yaslamış etrafındaki insanlara ölümcül bakışlar atıyodu. Onu izlediğimi fark etmiş olucak ki göz göze geldiğimizde duraksadı birden gözündeki tüm öfke durgunlaştı ama sadece birkaç saniye sonra tekrar devam etti.
Sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp ceketine biraz daha sarıldı. Gözlerini kapadığı an bile dudakları gergince duruyordu. Evine kadar takip ettim. Dizlerinin üzerindeki füme renk eteği ve gri çantası okuldan geldiğini bariz belli ediyordu. Gülümsedim ve evine girişini izledim."
Sayfayı çevirip devam ettim.
"Yaptığım her şeyi bırakıp kendimi ona adamışım gibi hissetmekten kendimi alamıyorum. Onu gördüğüm ilk günün üzerine 4 koca gün geçti. Bugün sıra arkadaşının doğum gününden gelirken yakalandım ama çok umursamadan devam etti. Tanrım o kadar farklı ve güzeldiki."
Okumaya devam edicekken boynumda hissettiğim nefesle hızla defteri kapattım. O sırada siyah deri bir defter olduğunu fark ettim. Sağ omzumdan uzanan kolu defteri alırken dolgun dudaklarının kıpırdamasını hissettim.
"Birileri yaramazlık mı yapıyormuş ?" Sesi daha çok bildiği bir soruyu sorar gibiydi. Erkeksi ve kendine has kokusuyla tam olarak her kızın isteyeceği türden bir erkekti.
"Büyüklerden izinsiz eşyalarını kurcalamak ayıp bir davranıştır Miray Gürsoy" ismimi telaffuz edişi şu an bana çok çekici gelmişti.
"Kaç yaşındasın" sesim meydan okur gibiydi.
"21" vay canına. Oysa 18 yaşında mülayim bir lise öğrencisi gibiydi.
"16 yaşında bir kızı takip etmekte ayıp bir davranıştır Yankı Karahan" soy ismini defterin başında okumuş olmama nedense minnet duydum.
"Belki." Diyerek gülümsedi ve kapıya yöneldi.
"Ve belki karnın açtır. Güzel yemekler yaptım yemek istersen ?" Kaşları yukarı kalkıp dudağı kıvrıldı ve odadan çıktı. Bende paytak adımlarla mutfağa kadar takip ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇ
Romance"Herkesin bir umudu vardır" "Benim yok" "Umut olmadan yaşamın anlamı olmaz" "Yaşamımın anlamı olduğunu söylediğimi zannetmiyorum. "