Taehyung, Roséanne'in kalmasını istiyor, sizce Roséanne kalır mı?
–
daisy which leaves are plucked
(yaprakları koparılmış papatya)Sen kal kadın, yalvarıyorum.
Bir kelebek vardı yalnızlığa uçan, ben onu elimde tutamadım. Bir kavanoza sakladım; evvelsi gün hava alsın diye içerisi, kapağını açık bıraktım. Nereden bilecektim bu zamana kadar kalan kelebeğin yarın uçup gideceğini, beni terk edeceğini? Yalnızlığa uçtu, beni de çaresiz bir öksüzlüğe vurdu. Zincirleri kilitlendi bileklerime, çıkartacak gücüm de yoktu.
Papatya kokan kadın, sen o zincirleri yek tebessümünle söktün attın. Kokun nefesime karıştı, kelebek öldü, gecem gündüzümün üzerine yıkıldı. Yaprakları yolunmuş papatya, sen gidemezsin. Ölüm sularına ruhunu hapsedip, kalan yapraklarını da solduramazsın. Birkaç umudun var kırmaktan korktuğun, onları da kimsesiz bırakmamalısın.
"O geceyi hatırlıyor musun, nasıl?" Diye sordum gürültüsüyle zihnimi dolduran ve başımı ağrıtan düşüncelerin karmaşıklığıyla. Sadece sarhoşluğu esnasında onu eve götürenin benim olduğumu biliyor sanıyordum. O gün diye ağzına aldığı soruda aslında sarhoşluğundan bahsetmiyordu, o kara geceyi hatırlıyordu.
Unutturamamıştım... Ne anneme, ne de korumaya söz verdiğim kadına unutturamamıştım. Acizin tekiydim, yapamıyordum. Yaşanmışlıklarım her zaman planladıklarımın aksine çıkıyordu.
"Hatırlıyorum işte, çok fazla içmemiştim." Derin ve içten gelen sesi, iç dünyama ve kayıplarıma kıyameti getirdi. Sesini ilk defa bu kadar yakından duyuyordum, benimle konuşuyordu. İrtibat ettiği bendim, odağı bendim, benimle konuşmak için ağzını açıyor, beni görebilmek için gözlerini çeviriyordu.
Sen küçük bir kızın mezarını göğüs kafesine kazımış kadın, bana neler yaptın? Pes etmiş bir herifi, çabalayan bir adama dönüştürdün. Kaybettiği annesi, yağmuruna sığınağı, acısına son durağı oldun. Benimlesin, beni hiç görmedin. Harelerin bana hiç tutunmadı, bakışlarını hiç bana doğrultmadın. Ancak şimdi her şeyimsin, beni fark etmezsin... Yine de seni sevmeye devam ederim.
"Bir daha onlarla beraber takılma, konuşma, hatta onlara bakma bile." Dedim sinirimi içimde tutamayarak. O saçma insanların varlıklarına bile katlanamıyordum.
Yorgun gözleriyle dalgınca baktı ve gülümsedi. Dilinden başka bir şey dökülmedi. Halbuki ne çok isterdim o gözlerin benden güç alıp da parıldamasını, dudaklarında bir tebessümün açmasını.
"Her neyse, iç bunu," diye mırıldandım içimde birikenleri yarı yolda bırakıp onları dilimin ucuna tıkayarak. Belki de haksızlıktı bu onlara, ancak şuan sırası değildi.
Elimdeki suyu titreyen elleriyle aldı ve yavaşça dudaklarına götürüp yudumladı. Boğazındaki kuruluğu giderdi de, içindeki kuru toprakları da canlandırdı mı papatya?
Papatya o sudan bir yudum adı, boğazındaki fani kuruluğu yok etti. İçindeki kuru toprakları da yaşartacak mı suları, Tanrı bir kere daha getirebilir mi onun göğüne sabahı? Güneşi görebilir mi yaprakları, canlanır da ayağa kalkabilir mi kırık duyguları?
"Söze gelmesi çok kolay değil mi? Ağzına alırsın, dilinde evirir çevirir ve dökersin. Ancak sen de karşı taraf ne düşünür diye düşünmezsin. Sadece söylemek istersin, üzerindeki zorunlu yükü bir an önce yok etmek için söylersin ve bitirirsin. Hayır işte, onlarla olma, konuşma hatta onların yüzüne bile bakma deyince hiçbir şey hallolmuyor. Karşıma çıkartıyor Tanrı, içimde yaşayan, her şey sorun eden tarafı bilmiyorsun sen. Bu yüzden böyle konuşuyorsun, beni sevdiğini söylüyorsun, sen bile ruhumdan gözlerime yansıyanı göremiyorsun."
Beni sevdiğini söylüyorsun, sen bile ruhumdan gözlerime yansıyanı göremiyorsun.
"Sadece annem vardı, arkadaşım yoktu. Kardeşim de yoktu. Aramıyordum kimseyi," diye hiddetle konuşurken bir anda dudaklarını örttü. İç dünyasında yaşananları, annesini yine kendi içine gömdü.
"İnan bana Tae, insanlar o kadar kolay silemiyor. Her insan sen değil, her insan güçlü değil. Her insanın yaşayacak gücü yok, her insan gülemiyor. Bunu kabullenmelisin, beni değiştirmeye çalışmamalısın."
Sesi hastalığından dolayı güçsüzdü fakat yine de tınısını olabildiğinde sert tutmaya çalışıyordu.
Adımlarımı oturan bedenine çevirdim. Hayır, yüzlerimizi yaklaştırıp nefeslerimizi karıştırmadım. Hayır, üzerine çıkıp yüzüne dokunmadım. Bedenini kollarım arasına aldım ve ellerimi saçlarına attım.
Ah, saçları... Her bir teline hüznün sekiz parçası asılmış saçları... Ne de güzel yakıp kül ettin beni, avare varlığımı. Yok olmalı belki de varlığım, kokuna da dokuna da ancak böyle layık olabilirim sanırım.
"Hayır, söylemesi kolay şeyler söylemiyorum inan ki Roséanne. Söylediklerim benim de canımı acıtıyor. Ama anlamalısın beni de, acı çekmene dayanamayan acizin tekiyim ben. Kırılmana ne kadar dayanabilirim daha fazla? Ne demeliydim, onlarla birlikte olup kendini daha çok acıtmanı kabullenmeli miydim?"
Parmaklarımı saçları arasına daldırdım ve kırılgan tellerini kırıp onu incitmeken korkarcasına hafifçe okşadım naif varlığını. Ah saçları... Katilim olmaktan gocunmayan papatya kokulu sevgili...
"Yapma bunu," diye uzaklaştırdı bedenimi kendi bedeninden. Sesi çatallı çıkıyordu, çektiği acı sesine yansıyordu.
Yanlış yaptın, ağzını açmamalıydın. Onun canını acıtacak tüm o tümceleri içine sığdırmalı, onun canını yakmamalıydın.
"Beni sevme ya da her neyse. Seviyormuş numarası da yapma, sadece uzaklaş ve görmezden gel. Kendi kendimle başa çıkamıyorum, bir de senin sahte sevda yükünü sırtlanamam ben. O kişi ben değilim," diye alelacele konuştu titreyen sesiyle.
"Şimdi, lütfen git ve mesaj atmaya da bir son ver. Söz veriyorum görmezden geleceğim, olmamış gibi davranacağım. Eğleneceğin kişi ben değilim. Kimse de sizin eğlenceniz olmak için var olmadı. Yalvarıyorum, buna son verin artık."
Canını çok acıttılar papatya. Seni çok kırdılar, yıktılar, ruhunu parçaladılar. Hayallerin gerçek olmadıklarını öğrettiler sana, riyakâr rüyalardan bir portre astılar odana. Baktın baktın da yaşadın sandın. Halbuki yüreğinin en ücra köşesine kadar, inanç duygusunu kırasıya seni yalanlara boğdular. Onlar öyle gerçekçi bir yalancılardı ki gerçekleri öğrenip olanların farkına vardığında geride kalıp zihnine kazınan hatıralar bile bir süre başına gelenlerin farkına varamadı.
Saçlarına ufak, neredeyse hissedilmez ancak ikimizin de yüreğini dağlayan bir buse bıraktım. "Hayır Papatya, gitmem ben. Can suyunu bile verememişken yarı yolda çekip gidemem."
-weaskys
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tears killed her | vrosé
FanfictionOkyanuslar seni sayıklar. Çünkü okyanuslar kaybeden ve kaybettiğini sananların gözyaşlarını da içine saklar. Öyle bir karmaşa götürüyor ki orayı, zihin kadar karanlık dibinde ölüm var. Ve ben tüm o yaygara arasında; sen ölmek istediğinde kırık düşün...