24.02.2021
Uzak gelecek,
"İnsan ırkının kaderi ellerinizde, efendim. Bir seçim yapmanız gerek."
"Aranızda gerçekten lanet olası bir pilot yok mu? Oğlum güvenli bölgede kaldı, Manu! Onu bırakıp hangi cehenneme gideceğim?" Dedim ellerimi yüzüme bastırıp.
"Güvenli bölgeden gelmeleri için en az kırk iki dakika gerekli. Bizim sadece yedi dakikamız var." Dedi Manu bakışlarını yerden kaldırmadan.
Nasıl bakacaktı ki gözlerime?
"Uzay aracını sizden başka uçurabilecek kimse yok, komutan. Kalırsak diğer herkes gibi öleceğiz, eğer uzaya gidersek bir şansımız olacak. Kendim için istemiyorum, çocuklarım için." Dedi kalabalıktan bir ses, iki küçük kız çocuğunu gösterip.
"Hiç buraya gelmemeliydik." Dedim sessizce silahı belime koyup.
"Onu yalnız bırakmamalıydım."
Manu çekinerek elimi tutup, "Sizi bir şeye zorlamıyoruz. Hayatım boyunca yanınızda oldum, şimdi de olacağım."
Bakışlarım o iki kız çocuğuna kaydı yine. Şaşkınlıkla etrafı izliyor, her şeyden habersiz kargaşaya ayak uyduruyorlardı. Bunun için doğmuşlardı. Oysa dünya hep böyle değildi. Kötü seçimlerden ibaret değildi. Şimdi o iki kız çocuğu için asit yağmurundan kaçmak, bomba sesleri eşliğinde uykuya dalmak , ölü bedenlerle yalnız kalmak... tüm bunlar rutin şeylerdi. Sabah kalkıp yüzünüzü yıkamanız kadar normaldi.
Gözümdeki yaşları dökmemeye özen göstererek, "kaç kişiyiz?" Dedim.
"107 asker, 214 sivil var efendim." Dedi, William.
"Herkes taşıta binsin. Acele edin!" Diye bağırdım acı içinde.
Koşarak taşıta yerleştiler. Dışarıda birkaç saniye durup onları izledim.
"Oğlumu kıyametin kucağına bırakıyorum, söylesene Manu, neyim ben? Nasıl bir anneyim? Kim bunu çocuğuna yapar? Dokuz yaşında, ufacık." Dedim kısık sesle.
"Hayatımda gördüğüm en cesur insansınız, efendim. Ürkütücü derece de cesursunuz."
"Yaşamak umurumda değil, sadece barış istiyorum. Barış içinde oğlumla yaşamak. Arkamı kollamamı gerektirmeyecek bir dünya istiyorum. Daha fazla sorumluluk almak istemiyorum. Lider değil, sıradan olmak istiyorum."
"Ortada bir seçim varmış gibi dursa da, yok. Onları buradan götürmek zorundayım. Sadece anne değilim, bana bel bağlayan onlarca insan, peşimden gelen 107. Asker var, Manu. Bu insanların elinden yaşama şanslarını alamam. Şu çocuklara bak, daha önce hiç okuldan kaçıp dondurma yemediler. Okula bile gidemediler. Ailelerine sinirlenip kapıyı çarpamadılar, aileleri kucaklarında can verdi. Şimdi söyle bana, seçim hakkım var mı? Herkesi burada bırakıp Peterin yanına gidebilir miyim? Daha oraya varamadan bombalar ateşlenir, muhtemelen iki kez asit yağmuru yağar, istilacılar dört kez önümüzü keser. Tüm bunların üstesinden mucizevi bir şekilde gelsem bile bir haftalık suyumuz kaldı. Hepsinin suratına bakıp 'şanslıysak ortalama on gün yaşayabilirsiniz!" Falan mı diyeceğim?" Dedim olağanüstü bir hiddetle.
İçimde volkanik patlamalar oluşuyordu her geçen saniye. Peterin yüzü gözlerimin önünden ayrılmıyordu ve bu şey beni öldürüyordu.
Manu sonuna kadar dinleyip, "Geçen sene keşif yolculuğunda rastladığımız yere gidin. Tek şansınız orası." Dedi taşıta doğru yürürken.
Durup arkama baktım, "Neden gelmeyecekmiş gibi konuşuyorsun?"
"Burada kalıp Peter'i bulacağım."
"Saçmalamayı kes, birkaç dakika bile hayatta kalamazsın. Taşıta bin, Manu. Bu bir emirdir."
"Öyleyse ilk ke ittihatsizlik etmek zorundayım efendim."
"Neden bunu yapıyorsun?"
"Size bundan fazlasını borçluyum. Beni yoktan var ettiniz. Şimdi gidin, size ihtiyaçları var. Peter'e insan ırkını nasıl kahramanca kurtardığınızı anlatacağım."
"Peter'e gitmenin bir yolu olsa denemez miydim? Taşıta bin, Manu."
Saatine bakıp, "12. Saniye içinde roketleri ateşlemeniz gerek efendim."
"12. Saniye içinde şu lanet şeye binmen gerek. Seni de burada bırakamam."
Kafasını olumsuz anlamda sallayıp, "Peter için endişelenmeyin, komutan." Diyip koşar adım uzaklaştı.
Jane ve Mark peşinden gidip durdurmaya çalışınca, "Yerinize geçin." Dedim.
O gün insanları kurtarmaya çalışırken insanlığımı kaybetmiştim.
"Her şekilde pişman öleceksin. Belki yaptıkların, belki yapamadıklarından."
Merkür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLUŞ VE YOK OLUŞ (G×G)
Ficção Científicaİnsan, her şeyin en kutsalı olduğu gibi, en kötüsüdür de. M.