"Neden kalmasına izin verdiniz?" Dedi, William.
"Hayatta kalacak."
"Böyle bir ihtimal vardıysa, neden dünyayı terk ediyoruz?"
"Böyle bir ihtimal yok."
"Ama hayatta kalacağını söylediniz..."
"Manu o ihtimali yaratacak."
Başını yere eğip sessiz kalmayı seçti.
İç cebimden Peter'in fotoğrafını çıkartıp uzun uzun izledim. Bombalar çoktan patlamıştı. Oğlumu ölüme armağan etmiştim. Bulunduğum konumun en kötü yanı da acı çekmek gibi bir lüksümün olmayışıydı. Bir köşeye çekilip oğlumun yasını tutamazdım. Koruyucu soyundan geliyordum ve bunun en kaba açıklaması, sadece insanlık için vardık. Ailem yüzyıllar boyunca bunu yaptı, insan ırkını bu güne taşıdı.
Benden önceki koruyucu babamdı. Onu on iki yaşımda kaybettim. Veliaht bendim, on iki yaşımda yerine geçtim. O yaşlarda hükümdar olmak kulağa büyüleyici bir şey gibi geliyor ama öyle olmadığını anlamam birkaç günümü aldı.
Babam için üzülecek fırsatım bile olmamıştı. Şimdi ise oğlumu kaybetmiştim ama göz yaşı dökecek zamanım bile yoktu.
Güvenli bölgedeki tek kişi Peter değildi. Elli yedi kişiyle birlikteydi. İnsanların geri kalanı farklı yerlere dağılmıştı.
Evet, tahmin edebileceğiniz gibi, çoğunluk için azınlıktan vazgeçmiştim.
Bugün yardım çağrısı aldık. İstilacılar köylerden birine saldırmış, şu an taşıtta olan 214 kişilik köye saldırmışlardı. Askerlerimle kurtarmaya gittik. Ne düşündüğünüzü biliyorum, 'Neden sadece askerleri yollamadın?'
Koruyucular doğduktan hemen sonra, gömmek için yer seçilir. Çünkü doğduğumuz andan itibaren ölüme en yakın olanlar biz oluruz. Ailelerimiz bizim için gelecek planları kurmaz, geleceğimizin olmayacağı kesindir.
Demek istediğim şey, hayatımızın diğerlerinden değersiz olduğu değil. Koruyucular halkı için her şeyi yapar ve emin olun dünya artık öyle bi yer ki, her şey derken aklınızın ve midenizin kaldırmayacağı şeyleri kastediyorum.
İstilacıların işini bitirdikten hemen sonra alarm verildi. Nükleer patlamalar...
Milyonlarca insandan geriye bir avuç kaldı. Başta inanç olmak üzere pek çok şeyi yitirdik. Kullandığız tek dil vardı, nasıl oluştuğu bilinmiyordu.
Dünyanın nasıl böyle bir hâle geldiğini merak ediyor olmalısınız, İnsanoğlu elindeki gücü ve teknolojiyi kontrolsüzce kullandı. Bu bizi, olayların dışındaki insanları tüketti.
İlk kıyametten sonra geriye kalan insanların bu güne gelmesini koruyucular sağlamıştı. Güvenli alan inşa edip, barış için savaştık. Bu yüzyıllar boyunca devam etti.
Jane huzursuzca kıpırdanıp, "Bizi orada ne bekliyor bilmiyoruz. Uzaktan yapılmış bir keşif dışında elimizde bir şey yok, komutan. Plan nedir?"
"Plan yok. İnandığınız bir şey varsa yalvarmanın tam sırası." Dedim alayla.
"Orada yaşam olduğuna inanıyor musunuz?" Dedi Jane.
"Neye inanıyorum biliyor musun, Jane? Arkandaki kıza, ağlamaktan parıldayan gözlerine bak. Ailesi dünya da kaldı. Daha dürüst olayım mı? Ailesi öldü. Selam verdiği, gülümsediği, gözünün değdiği herkesi kaybetti. O kızı yaşatmak zorundayım. Artık ailesi benim, sensin, hepimiziz. İnanmayıp ne yapacağım? Ölümden alıp ölüme götürdüğümü kabullenecek değilim." Dedim. Farkında olmadan sesimi o kadar yükseltmiştim ki herkes bizi izliyordu.
Jane, "Özür dilerim, haklısınız efendim." Dedi geri çekilerek.
Başımı öne eğip, "Sıkı tutunsanız iyi edersiniz, çok az kaldı. Oluşa ya da yok oluşa, çok az kaldı."
"hiçlik, varlığı bağrında taşır."
Merk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLUŞ VE YOK OLUŞ (G×G)
Science Fictionİnsan, her şeyin en kutsalı olduğu gibi, en kötüsüdür de. M.