BÖLÜM 2: Serdar Ortaç dinlemek iyi bir terapi yöntemidir.
Bölüm Şarkısı: Serdar Ortaç - Sor
***
En karanlık gecelerin bile bir sabahı vardır. Bir çözümü vardır. Bir umudu vardır. En kötü şeylerin bile ardından gelebilecek minik de olsa bir güzelliği vardır. Böyle inanıyorum ben. Böyle inanmak istiyorum. Gece gördüğüm kabus üç kişi ile sıkış tepiş yattığımız o yatakta sabaha kadar bir daha karşıma çıkmadı. Aksine kendimi yeterince dinlenmiş ve zinde hissederek uyandım. Gözlerim mükemmel bir güneş ışığının göz kapaklarıma vurması sonucu otomatikman açıldı ve gerinerek yattığım yerde doğruldum. Yatakta iki kişi kalmıştık iyi mi... Bora, sağ tarafımda ağzından salyalar saçarak uyuyordu. Bebeksi yüzü ile o kadar masumdu ki bu hali. Sinsice gülümseyerek dirseğimi sırtına geçirdim ve hafifçe ittirdim bedenini. Zaten yatağın köşesinde yattığı için bir iki santimetre sonra yüzü yerle birleşti. Sırıtarak ayağa kalktım ve yerden pofuduk terliklerimi bularak ayağıma geçirdim. Odadan çıkmadan önce Bora'ya dönüp baktım. Parkenin üzerinde mışıl mışıl uyuyordu.
"Cengiz?" diye seslendim evin içinde.
Ne odasından ne de mutfaktan ses gelmeyince spora gittiğini anladım. Cengiz, Allah'ın, bizim gibi insanların varlıklarını sorgulaması için yarattığı kullarındandı. Sabahın erken saatlerinde kalkar, koşuya çıkardı. Spor yapmak hobi gibi bir şeydi onun için. Bedenini zinde hissetmeyi severdi. Bu, benim gibi göbek eritmek için spora başlayıp iki gün sonra usanarak bırakan insanların anlayabileceği bir şey pek değil.
Pofuduklarımı sürükleyerek mutfağa doğru ilerledim. Tek isteğim çay demleyip ekmeğimin arasında peynir atarak öğünü yarı tok geçiştirmekti. Buzdolabının kapağını aralayıp biraz umutsuzca içini süzdüm. Rafta bir tane yarısı sıkılmış limon ile içi boş protein tozu ambalajından başka bir şey yoktu. Off. Peynir ekmek bile hayal olmuş bize. -İçinden içli tava* çıkacak değildi ya, Alev. Ne bekliyordun? Öğrenci evi burası.
Dolabın kapağını kapatıp boş gözlerle magnetlere baktım. O sırada gözüme pembe renkli sticker çarptı. Üzerinde Serdar Ortaç dinlemek iyi bir terapi yöntemidir yazıyordu. Cengiz'in el yazısına aitti. Gülümseyerek stickerın altına yapıştırılmış parayı ve alışveriş listesini aldım. Bu ay da mutfak alışverişini bana kitlemişti. Buna karşılık bulaşık yıkama işini ona verecektim. Bazen, çok bazen, acaba bunu bilerek mi yapıyor diye düşünmüyor değildim. Bulaşık yıkamaktan nefret ettiğimi herkes bilir. Kirli tabaklara dokunma fobisi var da bende.
Odama geri dönüp gardırobumun kapağını araladım. Giyeceğim kıyafetleri, bunlar kot bir jean ve basit beyaz bir kazaktı, hazırlayıp aynalı masamın karşısına geçtim. Saçlarımı taramam, dişlerimi fırçalamam, üzerimdeki pijamaları çıkarıp kıyafetlerimi giymem ve pijama cebimdeki parayı unutmadan cüzdanıma yerleştirmem gerekiyordu. Bunları yapmadan önce Serdar Ortaç'ın Sor şarkısını açtım.
***
Kalabalık bir kavşağın ortasında, karşıya geçmek için yeşil ışığı bekliyordum. İçimde dans etmem gereken mühim bir mesele vardı. Tek ucu kopmasına rağmen diğeri hala sapasağlam bir şekilde çalışan kulaklığımdan yayılan melodiye kapılmamak zordu. Dahası vücudumu dizginleyebilsem dahi şarkı nakarata geldiğinde dudaklarımı durduramıyor, kendimi ona playback yaparken buluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABC / Ayakta Kalma Rehberi
Подростковая литератураKira sözleşmeleri, Evlenme baskıları, Cinsiyet eşitsizlikleri, Saat yediye kurulan alarmlar, Beyaz yakalılar; Hayallerindeki meslek, Dünya'yı gezmek Kendini keşfetmek, Duymaktan hoşlandığımız masallar, Ve inanmakta güçlük çektiğimiz gerçekler. Bu...