31. BÖLÜM

12.4K 359 63
                                    

Ekranın altındaki yıldıza tıklayarak oy vermeyi unutmayın.

İyi okumalar.
















Günler hızlı geçiyordu, ama saatler yavaş ve geçmiyordu. Yavaş bir şekilde bile geçmiyordu. O kadar geçmiyordu.

Takvim yaprakları sanki saatlerden bağımsız gibiydi. Sanki akrep ve yelkovan geri sayıyor, takvimlerin tozlu yaprakları ise uçuş uçuş etrafa saçılıyordu.

Tam tersi olsun istiyordum. Bakıştığım o saatteki akrep ve yelkovan hareket etsin, takvimler ise duraksasın istiyordum.

Zaman hem geçiyordu, hem geçmiyordu.

Gün içinde gözlerimi alamadığım bembeyaz duvardaki saatin akrep ve yelkovanı patileri ezilmiş bir sokak kedisi gibi hareket ediyordu. Belki de etmiyor. Kediye benzettiğim saat paçavraları kış uykusuna yatmaması gereken ama uykuya yenik düşmüş minik bir serçe bedeni gibiydi.

Kış uykusu demek yanlıştı. O zehirli bir uykuydu. Minik bir beden bu kadarını kaldıramaz ve ölürdü. Kış uykusu değil ölüm uykusuydu. Ölmeden önce son kez yastığa konulan baş gibiydi. Hiç kimse o yastığın verdiği hissi son kez yaşadığını bilemezdi.

O minik serçe de bilemezdi. Kışın bitip toprağın tüm buzlardan arındığı zaman uyanmayacaktı, hatta o çözünen buzlar tekrar oluştuğunda da uyanmayacaktı. Bedeni bir kışı daha göremeden toprağa karışmış bile olabilirdi.

Yok olacaktı sadece. Ama arkasından bakanlar onu uyuduğu için, hareket etmediği için suçlayacaktı.

Ben de öyle yapıyordum. Kafamda minik serçe dediğim akrep ve yelkovanı ilerlemedikleri, hareket etmedikleri için suçluyordum.

Onlar da üzgündü. Kim ölmeyi isterdi ki?

Minik serçe istemezdi.

Akrep ve yelkovan istemezdi.

Ama olmuyordu. İstekler yerine gelmiyor, saatlerin bile canı sızlıyordu.

Olmayan en büyük yaradan oluk oluk irinli bir kan akıyordu.

Ve ben kayboluyordum. Yaptıklarım ve yapacaklarım büyük bir kolon gibi eziyordu beni. Ama ne kolon devrilmişti ne de ben altında kalmıştım. Beni bu denli ezen o kolon değil, kolonun küçük gölgesiydi.

Ezilmek isteyen bir ruh ezilmek için yer arardı. Devrilmeyen kolonların yanında, gölgesinde ezilirdi.

Bu kadar masum peri kızı oynamak kâfi,
sırada şeytanlık vakti

Tiyatronun bir perdesi kapanmış yeni bir perdesi açılmak için arkada hummalı bir çalışma başlamıştı. İç sesimin kapattığı perdenin etkisi zihnime örtülmüştü.

Şeytanlık vakti diyordu.
Evet, şeytanlık vaktiydi.

Ama hala minik serçe uyanmamıştı.

Uyanmayacak

İç sesim tüm gerçekleri tek bir kelimeye sığdırmıştı. Zalim geldi. İç sesim miydi bu zalim, yoksa gerçekler miydi?

SEKRETER +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin