Evet canım okuyucularım, biliyorum fazlasıyla geçiktim. Çünkü yapmam gereken bir sürü işim vardı, bu yüzden düşündüm ki h bölüm atmamaktansa kısa da olsa bir bölüm atayım dedim. Bu bölümü Uygar'dan okuyacaksınız. En kısa zamanda yeni ve upuzun bir bölümle görüşmek üzere. İyi okumalar 🌹
*****************
Çoğu kişi İstanbul boğazını yazın sever, ben ise kışına vurgunum. Her rüzgarda yosun tutmuş kayalıklara vuran dalgaların çarpış sesi, denizin o mis gibi kokusu, masmavi görüntüsü. İnsanı öyle rahatlatıyordu ki derdi tasası kalmıyordu. Tüm istanbullunun dert köşesi olmuştu bu boğaz.Nede güzeldi, bakanın gözleri ayrılamazdı ondan. Hele şimdi güneş doğmak üzere, kızıllığı tüm denize vurmuş. Bir ressamın fırçasından çıkmış gibi.
Saat sabahın beşi ve ben burada durmuş sadece Maral'dan gelecek en ufak bir haber bekliyorum, elim kolum bağlı. Gidebileceği her yere bakmama rağmen hiçbir yerde bulamamıştım onu. Bir anda duyduğum kapı sesiyle anlamıştım onun evden çıktığını. Peşinden konuşmama rağmen yetişememiştim ona, sadece taksinin arkasından bakmıştım. Hemen peşine düşmeme rağmen hiçbir yerde bulamamıştım Maral'ı.
"Nerede arıyacağım Kadir onu, heryere baktım. Spor salonu, sahil, otellere de baktık. Yok hiçbir yerde yok, yer yarıldıda içine girdi sanki." Kadir elini destek vermek istercesine siyah kabanımın omzuna koydu. Derince bir nefes çektim içime, sanki tüm derdim sıkıntım geçecekmiş gibi. Neden takılmıştım bu kadar Maral'a. Hayatımda birkaç kez gördüğüm ve evimde bir gecesini geçirmiş bir kızı neden bu kadar düşünüyordum ki?
Kafayı yiyecek gibi oluyordum bunları düşündükçe. Kadir'e bakıp başımla arabayı işaret ettim ve kaputuna oturduğum siyah aracımdan kalkıp sürücü koltuğuna geçtim. Emniyet kemerimi takarken "Bir sabah çorbası içeriz ha, Remzi abinin orada?" diye sordum Kadir'e. Arabayı çalıştırıp yola çıkmıştım bile. "Tabi patron, içeriz." Arabanın tekerleri ile İstanbul yollarına ezerek Remzi abinin çorbacısına yol aldım. Remzi abiyi çocukluğumdan beri tanırdım, babamın eski bir dostuydu. Ta o zamanlardan babam beni güneşin doğması ile birlikte kaldırır, Remzi abinin çorbasına getirirdi. O zamandan beri alışkanlığımdı, uyuyamadım her gün, dertleşmeye ihtiyacım olduğu her zaman Remzi abinin yanında alırdım soluğu. Dert ortağım olmuştu kendisi.
Sol tarafta kalan dükkanın karşı kaldırımına park ettim arabayı. Emniyet kemerini çözüp Kadir'le aynı zamanda indik arabadan. Yanıma geldiğinde tek tük arabaların geçtiği yolda karşıdan karşıya geçtik ve Remzi abinin çorbacısının önünde durduk. Dükkanın girişinde sol tarafta duran tabelaya baktım gülerek, yıllardır aynı tabela aynı yazı. "Remzi Dayı'ın Yeri" yazardı tabelada.
"Oo kimler gelmiş yaa. Hayırdır kim kaçırdı yine uykunu,ne derdin var?" Yanımıza gelmiş Remzi abiye baktım. Üzerinde krem rengi kumaş bir pantalon, yine krem bir gömlek onun üstünde önü fermuarlı ekose desenli bir yelek vardı. "Var bir derdimiz Remzi abi, bizde dert biter mi." Gülerek sarıldık birbirimize. "Ee bize de bir tas çorba var mı?" Kadir'le benim ortama geçti sağ kolunu Kadir'in, sol kolunu benim omzuma koydu ve içeri yönlendirdi bizi. Bizde karşı çıkmadan ona uyduk. "Olmaz olur mu aslanlarım, size hep var." Sağ tarafta bir masaya oturttu bizi kendide içeri mutfağa gitti.
Başımın ağrısıyla iki eliminde avuç içini gözlerimin üzerine bastırdım. İsteğim çorbalar gelene kadar biraz kafa dinlemekti ama telefonuma gelen mesaj ile avuçlarımı gözlerimden çektim ve telefona baktım. Mesajı atan Beste'ydi.
Kimden:Beste
Abi bana bir araba ayarlayabilir misin? Benim aracım dün bozuldu, birde misafirim var evde. 6.56Ne misafiriymiş ki bu. Beste çalışma yoğunluğu yüzünden pek misafir kabul etmezdi.
Kime:Beste
Araba yollarımda kimmiş bu misafir? Sen misafir kabul etmezsin.
6.57Kimden:Beste
Klinikten eski bir hastam. Aslında sende tanıyorsun 😉
6.57Ben nerden tanıyormuşum onun hastasını? Ben bir tane hast-. Tabi yaa Maral. Maral onun yanındaydı. Ama neden? Bu soruyu ona sormak için hemen masadan kalktım. "Kadir kalk, Maral'ı buldum." Şaşkınca yüzüme baktı. "Bakma öyle şaşkın ördek yavrusu gibi, kalk hadi gidelim." Maral'ın lafıydı bu, dün söylemişti bana onun o adamı dövdüğünü öğrendiğimde ki bakışlarıma ithafen. Masadan ayrılıp kapıya doğru giderken yarım ağızla güldüm hemen tekrar karşıya geçip arabanın kilidini açtım ve bindim. Kadir'inde gelmesiyle arabayı çalıştırdım.
Hızla İstanbul sokaklarını geçerken sonunda Beste'nin evine varmıştım. İki katlı dışı mavi boyalı müstakil evin kapısına geldiğimde ön tarafta bulunan mutfağın parlak beyaz ışığının yandığını gördüm, bu yüzden sağ elimi yumruk yaparak kapıya vurdum. Açılmasını bekledim ama açılmadı, bir daha vurdum. İçeriden, kapıya doğru yaklaşan topuk seslerinden Beste'nin geldiğini anlamıştım. Kapıyı açıp beni gördüğüne şaşırmış, ağzı bir karış açılmış bana bakıyordu. Onunla konuşmaya tenezzül etmeden yanından geçtim ve mutfağın yanında duran merdivenlerden hızla çıktım. Arkamdan Beste'nin dur diyişlerine aldırmadım. Basamakları ikişer ikişer çıkarak üst kata ulaştığımda karşıma çıkan ilk odaya girmek üzereyken koridorun sonunda ki kapının kapandığını gördüm. Büyük adımlarımı koridorun sonundaki odaya yönlendirdim. Odanın kapısının önüne gelince elimi kapının tokmağına koydum ve hızla aşağı indirip odaya daldım. Evet tam olarak bunu yaptım.
Karşımda duran kadın zihnime çok başka düşünceler sokarken, buraya neden geldiğimi düşündüm. Neden evden kaçtığını ve neden burada olduğunu sormak için gelmiştim değil mi? Ama şuan karşımda öyle bir haldeydi ki, soru sormak dışında çok başka şeyler yapmak istiyordum. Bir iki adım atarak ona yaklaştım. "S-sen burada ne yapıyorsun?" Şaşkın bakışları hala üzerimdeydi. Güzel harelerini benden çekip odada dolaştırdı, hemen ardından yerinde kıpırdanmasıyla bana biraz daha yakınlaştı. Üzerinde duran havlu o kadar kısaydı ki her hareketinde kıpırdıyor ve biraz daha açılmasına neden oluyordu. Hiç beklemediğim bir anda kolundan tutup arkamızda kalan ahşap beyaz kapıya yasladım sertçe sırtını.
"Ne işin var senin burada, bu halde?" Sıcak nefesi yüzüme vuruyor ona daha da yakınlaşmama sebep oluyordu. "B-ben şey Beste'yi aradım ve burada kalabilir miyim diye sordum o da kabul etti." Cümlesini tamamladıktan sonra kafasını çevirmesiyle dolgun dudakları, benim dudaklarımı teğet geçmiş yanağıma sürtünmüştü. Ona biraz daha yaklaşıp "Düzgün dur nergis. Zorluyorsun beni." Gözleri şaşkınlıkla büyümüş benim açık kahve harelerime bakıyordu.
Başımı boyun girintisine soktum. "Nergis mi?" Başımı boynunda çektim, "Kokun. Kokun aynı nergis çiçeği gibi, çok güzelsin." Yüzümü yüzüne yaklaştırırken sonrasında çok kızacağını biliyordum ama yinede gözlerimi kapattım ve dudaklarımı dudaklarının üzerine kapattım.
**************
İyi geceler canlarım. Sizi seviyorum 🌹❣️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilsiz Kuş
ChickLitDilim lal olsa ne olmuş,kalbim seninle konuşabiliyorken. Belki de konuşmak düşünüldüğü kadar iyi bir şey değildir. Niceleri var ki sesleri duyulduğu halde anlaşılmıyor. Ve daha niceleri de varki sesi olmaksızın anlaşılıyor. Bazen tek bir cümleyi kur...