"Günaydın anne."
Anne ve babamın günaydınına karşılık vererek salondaki büyük üçlü koltuğa oturdum.
İkiside çoktan kahvaltılarını etmiş tatil günlerinin tadını çıkartmak adına birlikte oturmuş televizyon izleyerek soğuk birer bardak limonata içiyorlardı.
Başımı geriye atarak uzunca esnesikten sonra koltuğun diğer ucundaki babama sarıldım.
Babamda limonatasını bir kenara bıraktıktan sonra kolunu omzuma attı."Nasılsın bakalım?"
Yanaklarımı şişirdikten sonra sesli bir şekilde nefesimi dışarı verdim.
"Sıkılıyorum."
"Üniversitede tiyatro ve konservatuvar bölümü okumaya karar verdiğini söyledikten sonra bir kaç kursa baktım. Bölümüne hazırlanman için tiyatro kursu iyi olur diye düşündüm, şehir merkezinde uygun yerler var. Sıkıldığın zamanlarıda değerlendirmiş olursun böylece."
"Düşünebilirim sanırım."
"Aslında gitmen her yönden senin için güzel olur. Bir gün bölümden vazgeçsen bile kurstan dolayı elinse bir sertifika olacak. Bunun ne gibi avantajlar getirebileceğini bilemeyiz."
Annemin babamı destekler konuşmasından sonra bunu aklımın bir köşesine yazdımki gece uyumadan önce bunu tartıp biçeyim ve kararımı vereyim.
Yaklaşık bir haftadır Jisoo ile düzgün bir şekilde görüşememiş hatta konuşamamıştım. Her gün birlikte olduğumuz ve birlikte kaldığımız için bir anda bu şekilde uzak kalmamız kötü hissettirmişti. Hatta benden ayrılmak istediğini düşünmeye bile başlamıştım fakat önemli işleri olduğunu söylediği için anlayışla karşılıyordum. Şuan buradaki evinde bile değildi. Seoul'e gitmesi gerektiğini söyleyip dört gün önceki buluşmamızın akşamında trenle gitmişti.
Onu gün içinde bir kaç kere arıyordum fakat genelde açmıyordu. Günlerdir tek iletişimimiz geceleri bir kaç kez kısa mesajdan ibaretti.
Kendimi oldukça boşlukta ve huzursuz hissediyordum. Bir kaç kere sorun olup olmadığını sorduğumda rahat ve memnun bir tavırla bir sorun olmadığını söylesede içimde hiç hoş bir his yoktu.
Kızlar ise beni teselli etmeyi bile beceremiyordu, benim aklımda kurduğum onlarca senaryonun daha beterlerini düşünüp anlatan Lisa'yı söylemiyorum bile.
Bu yüzden bende Jisoo'nun gitmesi ile birlikte günlerimi evde geçirmeye başlamıştım. Yazın bitmesine ve son sınıfın başlamasına bir aydan biraz daha fazla bir süremiz vardı.
Test çözmek için kendime plan yapmıştım, fakat test çözme dışında oldukça fazla zamanım kalıyordu. Bu da demek oluyorduki babamın planı büyük ihtimalle aklıma yatacak ve bir tiyatro kursuna başlayacaktım.
Şehir merkezinde yani Seoul'de kursa gideceğime göre Jisoo'yu görebilme ihtimali beni heyecanlandırıyordu.
Bu sefer onu gördüğümde gerekirse kafasına vuracak ama ne olduğunu anlattıracaktım.
Çünkü sevgililer böyle olurdu di mi? Birbirimizin sorunlarına birlikte yanıt bulamazsak bunun ne anlamı vardı ki?"Küçük kafanın içinde neler dönüyor?"
Babamın meraklı yakarışıyla düşüncelerimden sıyrıldığımda annemin kısa gülüşü kulaklarımı doldurdu.
"Tiyatro kursunu düşünüyordum sadece."
Garip bir sessizlikten sonra anne ve babama veda ederek ayağa kalktım. Jisoo'nun aklımdan çıkmaması ve onunla düzgünce iletişim kuramamak sinirimi bozuyordu. Odama çıkıp üstümü değiştirdikten sonra telefonj elime alıp Jisoo ile son mesajlaşmalarımıza baktım.