@earnshaww balım ile birlikte yazıp kurguladığımız bir hikaye. Kendisine teşekkür ediyor, herkese iyi okumalar diliyorum. <3Helen, kahvaltı masası hazır bir şekilde onu beklerken süzülerek sandalyeye yöneldi. Uşak sandalyeyi oturması için çektiğinde "Buyurun Matmazel." diye seslendi. Blake ailesi Fransa'nın en asil ailelerinden biriydi. Zenginlerdi ve oldukça soylulardı. Babası çok katı bir adam, annesi ise babasının dediklerine karşı koyamayan -tıpkı her kadın gibi- bir madamdı. Madam Blake, kızını küçük yaştan itibaren evin dışından çıkartmaz, onu eve hapsederdi. Helen o kadar güzeldi ki bir gün başlarına sırf bu yüzden bela geleceğini düşünür dururdu. Özgürlüğünden uzak bir şekilde yetişkinliğe giren Helen ise ailesine ne kadar bağlı olsa da bir o kadar da nefret ediyordu onlardan. Genç kız sandalyeye kurulduğunda uşak da sandalyeyi yavaşça öne doğru itti. Gümüşten yapılan ve üzerinde işlemelerin olduğu çatal ve kaşığı parmaklarının arasına aldı. Babasına dikkatle bakarken yemeği yemeye başlamasını bekliyordu. O başlamadan annesi de kendisi de başlayamazdı. Mösyö Blake ilk lokmasını ağzına attığında Helen de kahvaltı için hazırdı.
Salondaki kahvaltı keyfini annesinin tiz sesi böldü. "Bizim istediğimiz evliliği yapacaksın." Her gün olduğu gibi bugün de bu konu gündeme gelmişti. Genç kız buna şaşırmamış görünse de bu durum giderek sinirini bozuyordu. "Böyle bir evliliği kabul edemem." Sözleri güçlükle dudaklarından süzülürken babasının siyah ve kalın kaşları çatıldı. "Bu köşkte benim dediğim olur! Ben kiminle istiyorsam onunla evlenirsin!" Gür ve tok sesi odayı inletmişti adeta. Genç kızın gözleri dolmaya başlarken güçlü durmaya çalışıyordu. "Neden baba? Neden istemediğim biriyle evlenmek zorundayım ki?" Acınası çıkan sesini bastırmaya çalışır gibiydi. Mösyö Blake elinde tuttuğu gümüş kaşığı masaya fırlatırcasına bıraktığında gür sesi odanın içinde yeniden duyuldu. "Sevdiğin adamın hayatı ve geleceği iki dudağımın arasında Helen. Bunu daha önce de konuşmuştuk. Eğer istediğim zengin Baron Brown ile evlenmezsen bunu sevdiğin adamın hayatıyla ödersin!"
Az önce aldığı lokma boğazına dizilirken yeşil gözlerinden bir damla yaş aktığını hissediyordu. Babasının onu sevdiği adamın hayatıyla tehdit etmesi onun bu evliliği kabul etmesindeki son damla olmuştu. "Ben doydum. Afiyet olsun". Oturduğu sandalyeden hızla kalktığında ailesinin arkasından söylenmesine aldırış etmedi. Merdivenleri hızla çıktı ve odasının önüne geldi. Hizmetkarı Eugeine, siyah saçlarını topuz yapmıştı ve gülümseyerek Helen'e bakıyordu. Genç kız bu gülümsemeyi karşılıksız bıraktığında "Yeni bir elbise istiyorum." diye mırıldandı. Hizmetkarı söylediğini başıyla onaylayıp "Tabii ki Matmazel." dediğinde odanın kapısının önünden ayrılıp koridorun sonundaki dikiş atölyesine girmek üzere yürümeye başladı. Helen odasına girdiğinde karşısında bulunan ahşap masanın önündeki sandalyeyi çekti ve oturdu. Kalemi mürekkebe batırıp önünde duran saman sarısı kağıda şunları işledi. "Arka bahçemize gelmelisin. Seninle konuşmam gerek." Yazdığı yazıya ufak bir göz attıktan sonra kağıdı katladı ve hizmetkarına seslendi. Onun atölyede olduğunu bildiğinden duymadığını fark ettiğinde yerinden kalktı ve elindeki kağıdı sıkıca tutarak atölyeye yöneldi. Eugeine "Buyurun Matmazel." deyip oturduğu yerden kalktı ve başını öne eğdi. Helen elinde sıkıca tuttuğu kağıdı ona uzatırken "Bunu ona ver." diyebildi sadece. Hizmetkarı onu anlamış ve atölyeden ayrılmıştı.
***
Pearl her gün yaptığı gibi atların yemini vermek üzere ahıra gelmişti. Atlarla hem sohbet ediyor hem de onları besliyordu. Kendisi Helen'in aksine köylü bir aileden geliyordu. Fakirdi ve kendisinin bile anlam veremediği bir şekilde Helen ile görüşüyordu. Elbette genç kızın ailesinin bunu onaylamayacağını biliyordu lakin bu onun için bir sorun olmaktan çıkmıştı. Pearl'e göre onlar gerçek aşk ile birbirlerine bağlıydı. Gözü ahır kapısında dikilen Eugeine'ye takıldığında "İyi sabahlar." demişti gülümseyerek. Eugeine biricik sevgilisinin sadık hizmetkarıydı. Onun buraya gelmesi demek Helen'den bir haber alabilmesi demekti. Kız yavaş adımlarla ahıra girdiğinde etrafı kontrol etti ve elbisesinin kol kısmından mektubu çıkartarak adama uzattı. "İyi sabahlar." dedi kibarca ve ahırdan çıktı. Pearl zarfı açıp okuduğunda hızla ahırdan çıkmıştı. İçinde kötü bir his vardı. Mektubu yazarken ellerinin titrediğini yazısından anlamıştı. Harfler çarpıktı ve hiç olmadığı kadar yamuk yazılmıştı. Patika yoldan sevdiğinin köşküne ulaştığında üstü başı toz içinde kalmıştı. Elleriyle üstünü silkti ve ihtişamlı köşkün bahçesine girmek üzere ağaçlı yoldan geçti. Taş duvar karşısında dururken her zaman yaptığı gibi duvara tırmandı ve bahçeye indi. Duvar oldukça yüksek olmasına rağmen Pearl bu konuda ustalaşmıştı. Bahçeye indiğinde karşısında güzeller güzeli aşkı Helen'i gördü. Kız stresle ellerini birbirine kenetlemiş onu bekliyordu. Güzel yüzü ise oldukça solgun görünüyordu. "Sevgilim, ne oldu?" diye sordu telaşla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Story Of Love And Revenge || +18
Historical FictionFransa'nın başkenti Paris'te yaşanan bir aşk ve intikam hikayesi... Güzelliğiyle bütün sosyetenin dilinde olan Helen Blake, ailesinin baskısıyla Matthew Brown'la evlenir. Pearl Valastro'ya delicesine aşık olan genç kız, sevdiğinin hayatını kurtarabi...