-GİRİŞ-

11.8K 349 65
                                    

" Apollon ve Dafni'nin hikayesini bilir misiniz? Apollon okçuluğu iyi olan ve bununla her fırsatta bununla övünen biriydi. Onun bu kibri, Aşk Tanrısı Eros'u o kadar öfkelendirmiş ki bu kibri, ondan büyük intikam almak istemiş.
Apollon, nehrin kenarında güzel Dafni'ye rastlamış. Ve bu durum Eros'un gözüne takılmış. Sırtında ki oklardan birini altın suya batırmış, diğerini ise nefret ve korkuyla kutsamış. Altın olan aşk okunu Apollon'a, nefreti ve korkuyu ise Dafni'nin kalbine saplamış. Bu Apollon'un kibrini söndürmek için etkili bir ceza olacakmış..

Apollon Dafni'ye aşık olmuş, onun peşinden koşmuş. Apollon koştukça güzeller güzeli Dafni, korkunun ve nefretin verdiği hiddetle Apollon'dan kaçmış. Ve sonunda Dafni, toprak anaya sığınmış. Toprak Ana, bedenini bir ağaç gövdesine, güzel saçlarını ise Defne yaprağına çevirmiş. Apollon bunun acısına asla dayanamamış.."

Şimdi gökyüzüne bakarken bunları, deri kaplı defterime yazıyorum satır satır. Çünkü Dafni'nin aşktan korku ve nefretle kaçtığı gibi, Apollon'un aşkı için savaşmaktan yorulan, unutulmaya layık olan, fedakarlıklarının sonucunda bende kalan kırgınlıklardan kaçan bir Dafni'ydim ben. Üstelik kaçarken yanımda götürdüğümü bilmeden, İtalya'nın uğuruyla hayatıma giren bir yıldızımla kaçıverdim. Şimdi ise savaş meydanına geri dönmek için hazırlık yapıyorum. Unutulmuş olan aşkın üzerimde açtığı tüm yaralar sızlasa da, meydan da bıraktığım bir geçmişim var ve onları da görmem gerekiyor. Bundan sonra ki sayfayı muhtemelen, eski odamda yazacağım. Fakat şimdilim veda ediyorum. İtalya'ya, bu satırlara ve yorgunluğuma..

.....

"Hazır mısın? Birazdan çok çılgın iki teyze, bizi görünce muhtemelen 2 gün ağlayacak bir büyük hala ile karşılaşacağız."

"Hazırım." Sarı saçları beline kadar dökülüyor, arada bir saçını eliyle arkaya atıyordu. Derin bir nefes aldım ve kapıyı üç kez tıklattım. Halamın heyecana karışan endişeli ses tonu ve Melo ile Ceren'in bağırışları, elini tuttuğum kızımın gülmesine sebep olmuştu. Onun gülüşüyle birlikte ben de gülümsedim. O doğduğundan beri o güldüğü zaman gülebiliyordum. Sarı camlı kapı açıldığında gözyaşlarını serbest bırakan gözlerle Defne'ye bakan üç kadın karşımızda duruyordu. Melo, bana baktı. Daha sonra Defne'ye baktı ve sonra yere çöktü.

"Çok güzel bu, Dada'm."

Ona gururla baktım bir kez daha. Saç ve göz rengi ona benzese bile, neredeyse her açıdan benim ikizim gibiydi. Çiçekleri en az benim kadar çok seviyordu. Odasına yerleştirdiğim çiçekleri her gün itinayla suluyor, tıpkı benim gibi onlarla konuşuyordu. Gözlerimi gökyüzüne çevirdiğimde tıpkı beş yıl önce, canımı yakan o her şeyin sıfırlandığı günki gibi yolcu uçağını görüverdim.

"Hala, biliyorum çok özledim sizi. Ama önce maalesef ArtLife'a gitmem gerekiyor. Engin bu aralar onun yurt dışında olduğunu söylemişti. Fırsat bu fırsat ya, bir göz atmam lazım."

"Tamam, çok kalma olur mu? Şey yap sen, git. Defne bizimle."

Kızlar da onu onayladığında minnet dolu bakışlarla baktıktan sonra Defne'ye döndüm.

"Bebeğim benim bir yere gitmem lazım. İçinden saymaya başla, geldiğim zaman kaça kadar saymış olursan o kadar ödül var. Tamam mı?"

Sadece baktı. Tek bir kelime etmeden sadece baktı ve başını salladı. Saçlarını okşayıp öpmek için dudaklarıma götürdüm. Tıpkı çiçek gibi kokuyordu.

"Hemen geleceğim. Söz veriyorum."

Defne'yi eve bıraktıktan sonra kaç defa yutkunduğumu sayamadan arabaya geri dönmüş, her şeyi içinde bırakıp gittiğim o şirkete geri dönmüştüm. Kapının önünde, tüm binaya bakarken omuzlarımdan düşen tüm ağırlıklar yeniden binmiş gibiydi. Böyle bir yüzleşmeye hazır değildim. Çünkü benden sonrasında ne olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. Olmaması için beş yıl kadar çabalamıştım. Şimdi ise canımın yandığı noktadaydım.

A N K AHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin