7. Bölüm

24.4K 789 164
                                    

"Verdim gitti."

Özgürlüğü, okuma hayali, sevinci elinden alınmıştı İnşirah'ın. Biraz sonra parmağına takılacak o halka ile herşey bitecekti. Dolan gözlerini kimse görmesin diye başını eğdi. Ayıp olurdu. İnşirah kendinden önce ailesine gelecek lafları düşünüyordu. Haliyle daha da yıpranmıştı.

"Haydi yüzükleri takalım."

İnşirah başını kaldırıp ortaya toplanan ailesini izledi. Yerinden kalkıp tam ortaya, Demiralp'in yanına gitti. Heybetli bedeninin yanında minicik kalmıştı. Omzuna bile gelemiyordu. Ellerini önünde toplayıp başını eğmişti. Karaaslanların çok hoşuna gittiğini fark etmiyordu tabii.

Demiralp yanındaki yavru ceylana baktı. Hafifçe titriyordu. Başını hiç kaldırmıyordu. Bu ailesinin hoşuna gitmişti elbette. 'Ne terbiyeli gelin.' Demeye başlamışlardı şimdiden. Birazdan parmağına geçecek olan halkayla yavru ceylanını kendine bağlayacaktı.

Yasin ağa ortaya geçip Melek'in tuttuğu tepsideki yüzükleri aldı. Büyük olanı torunu Demiralp'e, diğerini gelini olacak İnşirah'a taktı. İçinden birkaç dua okuyup Demiralp ve İnşirah'a baktı.

Demiralp'te kendi gençliğini görüyordu. Her zaman çatık kaşlı somurtkan biri olmuştu. Çabuk sinirlenir, kırardı. Demiralp aynılarını yapıyordu. Hatta fazlası bile vardı.

"Allah bir ömür mutlu etsin. Mutluluğunuz daim olsun. " deyip kurdeleyi kesti. Salonda kopan alkışlar ile İnşirah başını kaldırdı. Bitmişti işte. Artık ona bağlı yaşamak zorundaydı. Korku hep ensesinde olacaktı.

Önce büyükler olmak üzere herkesin elini öpmüşlerdi. Demiralp gözleriyle İnşirah'ı izliyordu. Minik bedeniyle herkesin elini öpüşünü, yüzündeki tebessümü izlemişti. Sıra Ömer abisine gelince gözleri iyice dolmuştu.

İnşirah abisine sarılıp bir iki damla yaş döktü. Kimse görmesin diye abisinin gömleğine silmişti gözlerini. Zaten yüzünde hiç makyaj yoktu. O yüzden hafif ıslaklık kalmıştı. Başını kaldırıp gülümsedi.

Gecenin geri kalanı sakindi. Hep beraber tatlı yiyip çay içmişlerdi. Demiralp elindeki çay bardağıyla İnşirah'ı izliyordu. Elini kaldırdıkça parmağındaki ip sallanıyordu. Demiralp bunu keyifle izliyor, çayını yudumluyordu. Gözleri babasına kaydı. O da bakınca gözleriyle işaret etti.

"Davut ağa çocuklar biraz yalnız görüşsünler. Bizde o arada düğün tarihini konuşuruz."

İnşirah gözlerini babasına dikti. İçinden Allah'a yalvarıyordu. Onunla yalnız kalmak istemiyordu. Babası başını sallayıp onaylayınca Demiralp'in ayaklandığını gördü. El mecbur ayağa kalkıp kapıya adımladı.

Demiralp önünden yürüyen yavru ceylanına baktı. Minik bedeniyle rüzgara karşı koymaya çalışıyordu. Şu sıralar Mardin epey soğuktu. Üzerindeki elbisenin kolları kısmı tül olduğu için üşüyeceğini biliyordu. Nihayet terasa çıktıklarında Demiralp ceketini omuzlarına bıraktı. Gömleğinin üzerinde zaten yeleği vardı ve üşümüyordu.

"Teşekkür ederim." Diye mırıldandı İnşirah.

Demiralp ellerini cebine sokup bir müddet Mardin'i izledi. Bu topraklar neredeyse ona aitti. Daha doğrusu Karaaslanlara. Herkesin ürktüğü, saygı duyduğu, bir dediğini iki etmedikleri aşirete. Demiralp buralardan uzaklaşmayı hiç istememişti. Kendi toprağının adamıydı o, başka yerde yaşayamazdı. Üniversite ve doktorayı yurt dışında yapmış ve hemen şirketin başına geçmişti. Ailesi Anıl'dan çok kendisine güvenirdi. Zaten daha çok kendisinin sözü geçerdi. Anıl bunun farkındaydı ama ses etmiyordu. O da herkes gibi Demiralp'e saygı duyuyordu.

KÖRDÜĞÜM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin