11

30 6 24
                                    

  Yukarıya eklediğim fotoğraf ile bu bölümün ilişkisini bulursanız yazın lütfen ⬇ :)

________________________________________


Saye odasındayken kapı çaldı, gelen Sudeydi. Abisi açacaktı kapıyı. Selim ile Sude gülüşüp merhabalaştıktan sonra oturup Sayeyi beklemeye başladılar. Saye topalladığını pek belli etmemeye çalışarak geçti içeriye. Yüzüne yerleştirdiği sahte gülümseme, yerini göz yaşlarına bırakmayı o kadar çok istiyordu ki... Ama sabretmeliydi. Gidip Sudeye sarıldı. Sonra yanlarına oturdu. Selim ne kadar samimiydi Sude ile. Anlaşılan Saye'nin bilmediği çok kez buluşup konuşmuşlardı. Saye çok endişeliydi Sude için. Sude hal hatır sorduktan sonra Sayeye dönüp sordu,
"Saye ayağın neden tökezliyor ? Bir şey mi oldu canım ?" Saye abisiyle bir saniye bakıştıktan sonra konuşmaya başladı,
"Bilmiyorum kemiği üşüttüm galiba." Dedi ve ekledi,
"Zaten uzun zamandır böyle ama bu ara biraz daha kötü."
"Yaa üzüldüm şimdi bak. E hastaneye falan gittin mi ?" Saye uzatmak istemiyordu daha fazla. Kestirme bir cevap verdi,
"Devam ederse giderim hastaneye, neyse ben çayları hazırlayayım." Dedi ve kalktı yerinden. Saye çayı hazırlarken içeriden abisinin ve Sude'nin kahkahaları yükseliyordu. Ne samimiyet bu ? Saye bacağı için ne yapabileceğini düşündü. Abisi hastaneye gitmesine de izin vermiyordu. Ama Saye de candı. Elbet bir yerde patlak verecekti. Şimdilik sabretmeliydi. Çayları içeriye götürdükten sonra biraz sohbet ettiler. Saye'nin işi için yapması gereken bir sürü şey vardı. Selim dışarıda işlerinin olduğunu söyleyip çıktı. Şimdi iki arkadaş yalnız kalmış sohbet ediyorlardı. Saye her zaman nedenini bilmediği bir soğukluk hissederdi Sudeye karşı. Evet yakındılar ama arada hep bir buz vardı. Sude sanki bir şeyler gizliyor gibiydi. Aslında Sude için için uzak durmak istiyordu Saye'den. Ama Selim ile arası bu aralar güzeldi. Şimdilik Saye ile olan arkadaşlığına devam edecekti. Ama ilerisi için net bir şey söyleyemezdi. Yani sonuçta hiç bir arkadaşlık sonsuza kadar sürmezdi. Tabi Sudeye göre... Arkadaşlık sonsuza kadar sürerse arkadaşlıktır. Saye Sude'nin bu gece yanında kalmasını çok istiyordu. Ama bir yandan da hiç istemiyordu. Duygularına yenik düşüp teklif etmek istedi.
"Sude, bu gece kalsana."
Sude rahatsızca yerinde kıprandı ve ağır ağır cevap verdi,
"Bu gün olmaz ya işim var. Başka zaman." Saye ne işi olabilir ki diye düşündü, ve yılların verdiği rahatlıkla sordu,
"Ne işi ?"
Ama Sude yılların rahatlığını vermiyordu.
"İş işte." Dedi geçiştirerek. Sonra Saye ile göz göze geldiler. Sude konuşmaya devam etti.
"Geç olmadan gideyim ben."
Saye olur anlamında başını salladı. Sude yerinden kalktı, çantasını alıp kapıya doğru yöneldi, Saye de hemen arkasındaydı. Bu gün yalnız kalıp kafa dinleyebilirim diye düşündü. Abisi sabaha karşı gelirdi. Sude kapıdan ayrılırken el sallayıp uzaklaştı. Ana yola çıkmak için biraz yürümek gerekiyordu. Saye kapıyı kapattı yavaşça. Hemen mutfağa geçip yiyecek bir şeyler hazırladı. Dünden beri ağzında atacağı ilk lokmaydı bu. Oturup karnını doyurdu. Birazdan gidip yaraları için ilaç falan arayacaktı. Yaralar dayanılmaz halde ağrımaya başlamıştı, Saye ise kalbinde biriken ağrıları, ilaç vurunca geçecek gibi farzediyordu. Zira kalbindeki acıların ne tarifi vardı, ne de dermanı. Bu gün işe gitmemeişti, sabah abisi iş yerini arayıp bir şekilde izin almıştı. Bir anda durgunlaşmıştı Saye. İçeri geçti. Yavaş yavaş yürüyüp, içerideki resim defterini almaya gitti. Abisi görmesin diye saklamıştı. Eğilip yatağın altındaki kutudan annesinin kolyesiyle beraber resim defterini aldı. Yerde oturuyordu. Kalkmadan rastgele bir sayfa açtı. Bu Musab'ı çizdiği 19. Resimdi. Altında şöyle bir not,
"Kapı açılsa... Ve sengirsen içeri..."
İşte bu Sayeyi tüketiyordu. Çok özlemişti. Onsuz olamıyordu, olmuyordu. Resim dizlerindeydi, bir damla göz yaşı düştü ve ıslattı resmi. Saye dudaklarını bastırdı ağlamamak için. Ama nafile... Saye çok iyi biliyordu aslında. Eline aldı kalemi, boş bir sayfa açıp tüm çaresizliğini dillendirecek bir kaç satır yazdı.
  "Gözlerden çok göklerdedir aşk... Ama gök, onun gözlerindeydi."
Annesinin kolyesi şimdi avuçlarının arasında eziliyordu.
"Annem. Biliyor musun annem. Senin kızını çok üzdüler anne. Neden gittin ? Bak... Paramparçayım."
Evet paramparçaydı. Dayanmaya çalışıyordu. Hâla bir umudu vardı. Her şeyin güzel olacağında dair. Çünkü imkansız yoktu onun için, ol der ve olur vardı. Sabretmeliyim dedi içinden. O gelmese bile acılarım gidecek dedi. Oturduğu yerden pencereye baktı. Dışarıda soğuk bir hava vardı anlaşılan. Üşüdüğünü hissetti. Kolyeyi boynuna taktı, defteri de alıp dolabında yöneldi. Hırkasını alıp içeri geçti. Şu an düşündüğü tek şey abisinden nasıl kurtulacağıydı. Abisi hiç bir şekilde Saye'nin kendi odasına girmesine izin vermiyor, dışarı çıkınca kapıyı kilitliyordu. Aslında dış kapıyı da kilitliyordu. Saye yaraları için hiç bir ilaç bulamamıştı evde. Ama ilerisi için hazırlık yapabilirdi. Mutfağa gidip ambalajlı yiyecekler ve temiz su aldı. Sonra topallayarak gidip yatağının altına sakladı. Abisi onu odaya kapattığında açlıktan kıvranmak istemiyordu. Saye olduğu yerde biraz düşündü, daha ne yapabilirim diye. Abisi sabaha karşı geliyordu genelde. Ve o sırada Saye odasından çıkmıyordu. Sabaha kadar zamanı vardı. Ayağı çok ağrıyordu. Evde ağrı kesici olduğunu biliyordu. Ama bulamamıştı, gidip bir daha aramaya karar verdi. Bu sefer daha dikkatli olmalıydı. Eğer ilaçları bulabilirse odasına da saklayabilirdi. Ayağının ağrısını umursamamaya çalışarak aramaya başladı. Nerede olabilir diye düşündü, bir süre sonra dolaplardan birinde ilaç kutularını gördü. Hemen eline aldı ama içi boştu. Dolu olduğuna emindi. Ama... Abisi hepsini kullanamazdı. Bu imkansızdı. Ama nereye gitmişti ki bu ilaçlar ? Saye evin içinde yürümeye başladı, mutfağa geçince gözü çöp kutusuna ilişti. Şüpheyle baktı. Ve çöpe doğru yürüyüp kapağını açtı. İşte tüm ilaçlar buradaydı. Hemde ıslatılmış bir şekilde. İlaçların çoğu erimiş ve öbür çöplerle karışmıştı. Yenebilecek halde değillerdi. Saye kafasını kaldırıp iç çekti. Abisine yenilmeyecekti. Dayanacaktı. Dayanmak zorundaydı. Bu kadar kolay pes etmeyecekti. Çok zor olduğunu biliyordu. İçeri geçip cam kenarına oturdu. Ağlasa da geçmeyecekti. Ama yazmak rahatlatıyordu. Ne diyor Mehmet Yıldız. "Acını anlatamazsın ama, acıyla anlatabilirsin." Ne güzel söylemişti. Saye resim defterine son resimlerini çiziyordu, çünkü elinde çizecek pek fotoğraf kalmamıştı. İki yılda Musab'ın haberi yokken çektiği bütün fotoğraflar neredeyse resim olmuştu. Saye bazen Musab'ı görmek istiyordu. Bazen onu arayıp bulmak istiyordu. Ama çok iyi biliyordu ki, kalbi bunu kaldıramazdı. En iyisi böyle uzaktan sevmekti. Gidip Musab'ı gördüğünde onu ne halde göreceği belli değildi. Kolunda ya da kalbinde biri varsa eğer, Saye o uçuruma gitmemek için pek bir sebep bulamazdı. Bulutlarsa renklerini kapayıp, ağlamaya başlamışlardı şehrin üzerine. Ahşap evin camlarına düşen damlalar Saye ile gözgöze geliyordu. Şimdi bütün şehir, evlerine kapanıp, yağmurla başbaşa bırakacaktı sokakları... Saye camdan dışarıya, en koyu olan buluta baktı, ne kadar da koyuydu. Tüm ihtişamıyla gökyüzünde duruyordu. Çok dolmuştu sanki... Aynı Saye gibi.

SAYHA (Ara Verildi )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin