"Bu görevi üstlenebileceğinden emin misin?"
Kendime çok kısa bir an düşünme payı tanıdım. Zaten yapmakta olduğum bir eylemin aksi ihtimallerini niye değerlendirecektik ki? "Üstlendim zaten."
"O hâlde sorun ne?" diye sordu bu sefer. Omuz silkip, koltukta iyice geri yaslandığımda yüzü nötrdü. Gerçi tanıdığım ya da gördüğüm bütün psikologların yüzü -özellikle de kliniklerinde olduklarında- nötrdü şimdiye kadar.
"Sorun şu, sevgili Berkan." Belki de psikolog olarak arkadaş kontenjanından faydalanmam o kadar yararlı olmamıştı. "Sırf hakemlere özel cinsel imalarda bulunulan tezahüratlar yapan bir kitle var bizim ülkemizde. Bu savaştan sağ çıkmak için bilek gücü yetmez." Olmayan kasımı göstermiştim bu sırada. Hemen ardından başımı işaret ettim. "Düşünce yapısı olarak da tamamen rahat olmalıyım, diyerek sana geldim. Senin de beni, bir kovmadığın kaldı."
Hafif sitemle söylediğim cümle üzerine "Asya." dedi sesli bir nefes bırakırken. "Sana kim, bana gelmeni söyledi? Arkadaşız biz, nasıl profesyonel yaklaşabilirim?"
''Herkese nasılsan bana da öyle ol işte. Ne var bunda?''
''Olmaz.''
"Niye olmazmış?" Sevimli bir şekilde gülümsedim. "Ayrıcalık değil eşitlik istiyorum. Hiç tanışmamışız gibi tedaviye başlayabilirsin."
Bezmiş bakışlarını yüzümde gezdirdi. Kaşlarını olumsuz anlamda yukarı doğru kaldırdığında, "Hiç mi ihtimal yok?" dedim son kez yoklama amaçlı.
"Sergen Hocam bile hakemlere itiraz etmeyi bırakır ama senin bu dediğin olmaz. Yarın öbür gün bizim maçlardan birine atanıp aleyhimize karar verirsen bırak seni dinlemeyi odaya bile almam. Ama arkadaşın olmayan bir psikolog bunu yapabilir."
"Aman be, haspam." diye homurdandım. "Odaya almazmışmış. İstemiyorum psikolog falan ya. Brezilya Série A'da çatır çatır maç yönettim ben. Akıl sağlığım gayet yerindeydi."
Yani, en azından şimdiye kadar delirmediğimi söyleyebilirdim sanırım. Bu kadar genç yaşta Türkiye ligine atanmak benim suçum değildi. Enteresan bir şekilde kadın hakemlere yönelik proje başlatmışlardı ve ben de biraz isteyerek, biraz da zorla kobay olmuştum bu olay için. İstememin sebebi bu topraklarda iş yapabilecek olmamken istemememin sebebi de yine aynıydı ki sorun da tam olarak burada başlıyordu.
Süper Lig karışıktı.
Takımlar karışıktı.
Taraftarlar daha da karışıktı.
Türkiye'deki futbolun kesinlikle bambaşka bir evren olduğunu söyleyebilirdim bu durumda. Hakemlerin, oyundan ve oyunculardan daha fazla konuşulduğu başka bir lige denk gelmemiştim henüz.
Ama hakemler yalnızdı ki herkesin gözden kaçırdığı nokta da buydu aslında. Hakemler her zaman yalnızdı.
Yöneteceği maçlarda, takımlar ne kadar kötü oynarsa oynasın; onları her daim savunacak birileri vardır çünkü. Oysa hakemi kimse savunmaz, savunacaksa bile çıkar amaçlı savunur. O gün lehine gözüken bir karar verirse ve oyunu da kötüyse, bunu kolay yoldan aklamak için en ideal kişi hakemdir. Fakat ertesi haftalarda maçına atanır ve aleyhine karar verirseniz geçmiş olsun, sizden daha kötü bir hakem yok bu ligde.
Günah keçisi misali...
Ve ben; olayı hiç bilmeyen birine bile korku salabilecek ya da en kötü, acaba, dedirtecek bu ligde hakem olmuştum. Her şey için çok geçti artık.
''Sahiden sen orada nasıl maç yönettin?'' Düşünür bir ifade sardı yüzünü. ''Ne bileyim, Gabriel Barbosa'ya kart çıkardığın zaman üzerine atlayan olmadı mı hiç?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gözler hakemde | altay bayındır
Fanfictionaltay: bu hakemlerle bu lig yürümez görüldü ✅✅ 🧤 Asya -ya da tam ismiyle, Asya de Souza- yarı Türk yarı Brezilyalı bir orta hakemdir. Süper Lig'de UEFA aracılığıyla yeni kurallar uygulanacağı için, hem yabancı hem kadın kriterlerini karşıladığından...