Prologe

74 2 0
                                    

Harry hızlı adımlarla büyük salona giriş yaptı. İnsanlar oradan oraya dolaşıyor, birbirlerini teselli etmeye çalışıyor, ölülerin yanında diz çöküyordu.

Ölüler salonun ortasında sıra sıra yatıyordu. Harry, Fred'in cesedini göremedi, çünkü ailesi etrafını tamamen çevirmişti. George, başında diz çökmüştü; Mr Weasley ise Mrs Weasley'nin saçını okşarken, gözyaşları sel olmuş yanaklalarından aşağıya akıyordu. Hermione Ginny'nin koluna girmiş ona destek oluyordu. Harry Fred'in yanında yatan cesetleri gördü: Remus ve Tonks, Colin, Lavender... Daha bir çok insanın cansız bedeni yerde yatıyordu.

Büyük salon uçup gidiyormuş, küçülüyormuş, ufalıyormuş gibi oldu ve Harry kapıya doğru geriledi. Nefes alamıyordu. Diğer cesetlere bakmaya, başka kimin onun için öldüğünü görmeye dayanamayacaktı. En başta teslim olsaydı Fred ölmeyebilecekken Weasley'lerin yanına gitmeye, onların gözlerinin içine bakmaya dayanamayacaktı.

"PAAT"

Weasley'ler teker teker ona doğru dönmeye, suçlayıcı bakışlarının yoğunluğuyla onu adeta yakmaya başladılar.

Paat!

Dennis abisininin başından kalktı ve bir zamanlar ona olan hayranlığıyla dolup taşan mavi gözleri nefretin en karanlık tonlarıyla dalgalanıyordu.
"Sana güvenmişti!" dedi tehlikeli bir tıslama sesiyle. Saçları kir, toz ve kandan dolayı keçeleşmiş, yüzü sıyrık ve lanetli kesiklerle kaplıydı. "Colin seni yüzüstü bırakmamak için savaştı! Sağ kalan kız ona öğrettiği için!" Sahte bir gülme sesiyle ağabeyine bir bakış attı. "Bak bu ona neye mal oldu?!"

Paat!

Harry bir an nerede olduğunu kavrayamadı. Hogwarts'ın savaş meydanı gibi hâli gözlerinde daha çok tazeyken bir anda kendini kapkaranlık bir odada bulmak zaten hızlı olan kalp atışının daha da hızlanmasına sebep oldu. Nefes alıp verişleri derinleşti.

Kapkaranlıktı, Malfoy'ların zindanı gibi, Yasak Orman gibi... Karanlığı dolduran tek şek sürekli duyulan paat sesiydi. Nefesini düzenlemeye çalıştı, kulağında yankılanan ölü insanların suçlayıcı seslerini duymazdan gelmeye çalıştı.

En sonunda her şey zihnine geri döndü. Savaşta değildi artık. Hatta savaştan çok uzakta, Amerika'daydı.

Ama Harry bunu bir türlü kafasına sokamıyordu. Ne zaman kabus görse kendisini tekrardan savaşta buluyordu.
Savaş biteli dört yıl olmuştu ve Harry hâlâ kabuslarla boğuşuyordu.

"Sam?"diye fısıldadı, sesinin rahat çıkmasına çabalayarak. Hâlâ kabusun etkisindeydi. Midesindeki düğümler henüz çözülmemişti. Ensesinden ılık ter damlacıkları dökülüyordu.

Bir eliyle yüzünü ovuştururken diğeriyle Sam'i dürtmek için uzattı. Eli havayı yakaladı. Sam yanında değildi. Tam o sırada aşağıdan bir pat sesi daha geldi.

İçinde endişe tomurcuklanmaya başlarken yorganı üzerinden atarak hızla ayağa fırladı. Ayaklarının mermer zemine değmesiyle vücuduna yayılan ürpertiyi umursamadan çekmecelerden birinden mürver asayı kaptığı gibi merdivenlerden koşarcasına inmeye başladı.

Sam'in başının çaresine bakabileceğini biliyordu, onu birçok kez hırsızları silahsızlandırıp etkisiz hâle getirirken görmüştü. Ama bu endişesinin azalmasını sağlamadı. Aksine içindeki boşluğun artmasına, kalbinin bir el tarafındn sıkılıyormuş gibi kasılmasına neden oldu. İçinde kötü bir his vardı, çok kötü bir his.

HarryNaturelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin