-Bölüm 16-

313 125 116
                                    

Multimedia: Flört- Ömre Bedelsin

Sıkı sıkıya yumduğum gözlerimi aralayarak başımı Barın'ın eliyle bir sığınak gibi bastırdığı göğsünden kaldırdım. Korkudan irileşmiş gözlerimle herhangi bir hasar ararcasına üzerinde olduğum adamın bedenini karış karış inceliyordum. Oldukça sert düşmüştük o kadar korkmuştum ki vücudum soğuğun ve korkunun yarattığı etkiyle yaprak gibi titriyordu, adeta.

 Barın'la gözlerimiz birbirini bulduğunda içimde bir şeyler patlamıştı sanki ellerimi başının iki yanından yere yaslayıp bedenimi bedeninden ayırdım. Barın da belimdeki elini gevşetmiş hafifçe doğrulmuştu ardından ellerini omuzlarıma sararak bakışlarını aynı benim ona yaptığım gibi tüm vücudumda dolaştırdı. Gözlerinde gördüklerim endişe kırıntıları mıydı? Benim için endişelenmiş miydi, bela olarak nitelendirdiği bir kız için hem de? Gerçi şu anda içerisinde bulunduğumuz durum onun söylediklerini haklı kılacak cinstendi. Üstelik beni kurtaran da oydu.

 Sonunda herhangi bir hasar görmemiş olacaktı ki kısa bir rahatlamanın ardından göz bebeklerindeki endişe kırıntılarını süpürerek yerine öfke tomurcuklarını ekti. Gözleri, ruhuna tutulan bir ayna gibi tüm duygularını ele veriyordu. Ne yapacağımı bilemez halde onu izlerken ani bir şekilde kafasını kaldırdı ve öfkenin kol gezdiği ela gözlerini benim kahvelerime kilitledi.

"Delirdin mi sen? Kendini öldürtmek mi istiyorsun?" Sesindeki öfke dalga dalga yüzüme vurduğunda ağzımı açıp tek kelime edememiştim bile. Yaramazlık yapmış küçük bir çocuk gibi oturmuş beni azarlamasını dinliyordum.

Gözlerim yerdeki karla karışmış kırmızı lekeyi gördüğünde kalbim korkuyla tekledi, soluğum boğazıma tıkılıp kaldı. Hızla dizlerimin üzerinde doğrularak yüzünün hizasına geldim. Kaşlarını çatmış öfkenin ve merakın harmanlandığı gözleriyle beni izliyor bir anda oluşan endişemin sebebini anlamaya çalışıyordu.

 Soğuktan uyuşan ellerimi kendisiyle zıtlık barındıran yumuşak saçlarının arasına daldırdığımda başını hafifçe geriye çekip "Ne yapıyorsun?" dediğinde sorduğu soruyu yanıtsız bırakarak karın üzerindeki kırmızı lekenin sebebini bulmaya çalışıyordum. Ellerim, saçlarının arasındaki sıcak sıvıya temas ettiğinde tüm bedenimden bir ürperti geçti, bedenim yeniden korkunun esiri olmuştu. Elimi hızla çekerek elimin soğukluğunun aksine sıcak olan sıvıya baktığımda kendimden beklemediğim bir hızda gözlerim doldu, görünüşüm bulanıklaştı. Barın da bakışlarını kırmızıya boyanmış parmak uçlarıma çevirdi. Ardından ellerini başının arkasına götürdüğünde "Dokunma." diyerek elini havada kavradım, yarası mikrop kapabilirdi. Yaranın ne kadar derin olduğunu da bilmiyorduk.

"Saye, sakin ol. Titriyorsun." Sesi yüz ifadesinin aksine yumuşak çıktığında sesindeki şefkati de yakalamıştım. Soğuktan mı korkudan mı titrediğimi bilmiyordum. Ağlamak üzereydim.

"Yarana bakacağım." Dediğimde yüzüme kararsız bir ifadeyle baktı. Onu umursamayıp dizlerimin üzerinde sürünerek arkasına geçtim. Titreyen göz bebeklerimi kaldırıp saçlarının arasından ensesine doğru süzülen yol oluşturmuş kanlarını gördüğümde karnımın ortasına yumruk yemiş gibi olmuştum, gözlerimde hazır bekleyen yaşların yanaklarımdan yuvarlandı. Alt dudağıma dişlerimi geçirerek sakinleşmek için gözlerimi yumdum, birkaç saniyeliğine. Sakin ol, şimdi sırası değil.

Gözlerimi yeniden ensesinden birkaç santim yukarıda bulunan kesiğe çevirdim. Kesik derin görünmüyordu ama mutlaka pansuman yapılması gerekiyordu, mikrop kapmaması için. Yere düştüğümüz sırada kafasını çarpmış olmalıydı, benim yüzümden. Bir de sabah başının vücudundan ayrılmasını dilemiştim. Vicdanımın sesi beynimin içinde yankılandığında ağlama isteğim daha da kamçılanmıştı. Göz yaşlarım daha da hızlandı.

SAYENDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin