Öylesine mutlu, öylesine heyecanlı ve stresliydim ki, anlatmaya kelimeler, cümleler yetmez.
Tatlı bir pazartesiydi, herkes iş peşinde okul peşinde biz; kuaföre gitmekten tut bavul toplamaya her şeyi yapıyoduk. Tabiki de bu yaptıklarımızın bir cevabının olması lazımdı ve vardı da. Evet, bütün çabalarımızın nedeni Grace ile beraber Londra'ya gitmemizdi. Evet Londra'ya gidiyoruz. Ne kadar büyük bir mutluluk biliyor musunuz? Her neyse tabiki de her şeyden önce Grace'i aradım. Ne durumda, hazırlandımı, biletlerimiz nerde her şeyi ona sormam lazımdı çünkü benden daha çok sorumluluk sahibiydi. Bu yüzden biletlerimiz ve yapıcak bütün planlarımız onda. Evet, Grace'lerde buluşacaktık bende hemen hazırlandıktan sonra yola çıktım. O kadar heyecanlıydım ki, arabayı bile doğru dürüst kullanamadım. Ve sonuç Grace'lere geldim, zil çalmama gerek yoktu çünkü Grace bana anahtar yediğini vermişti. Grace'in evi 3 katlıydı, ikimizin de annesi ve babası Canada'daydı, o yüzden evde tek yaşıyorduk. Fazlasıyla odası vardı evinin. "Bütün odaları kullanıyor musun?" diye sorunca "Sıkıldığım zaman oda değiştiriyorum." cevabını veriyordu. Grace arabasını garajda bırakıp, sadece benim arabamla havaalanının yolunu tuttuk. Sonunda havaalanındaydık. 1-2 saat geçtikten sonra uçağa bindik. Veee uçak kalktı, yükseldik ve yola çıkmış olduk. Biz her zaman ki gibi İpadlerimizle oynayacaktık ki bizi uyardılar, yasakmış. Çok uzun bir yoldu ama Grace ile olduğum için yarım saatmiş gibi geldi. Uçağımız indi. İşte sonunda Londra. Deli gibiydik, acayip heyecanıydık. İnanılmazdı. Harika bir yerdi. İlk işimiz lüks bir otel tutmaktı. Otele girdik ve ilk bir şeyler yedik. Dinlendik. Akşama doğru kısacık şortarımız, bol tişörtlerimiz ve fotoğraf makinemizle gezmeye çıktık. Londra, sabah muhteşem olduğu gibi, geceleride muhteşemdi. Kusursuz bir ülke. Her şeyden önce Grace ile olmak daha büyük bir kusursuzluktu. Çünkü, örneğin başka arkadaşlarımla ya da annemle Londra'ya gelsem aynı tadı almazdım. Çünkü Grace benim her şeyden çok sevdiğim en iyi arkadaşımdı. Grace ile o kadar eğleniyorduk ki, aramızda yaptığımız espriler asırlar sürecek kadar sağlam ve fazlasıyla komikti. Her neyse, çok gezdik ve çok yorulduk. Otele girdik ve film izlemeye karar verdik. Film kuru kuruya olmayacağı için 6 paket cips ve biralarımızı açtık. Ne kadar zayıf olursak olalım 6'dan fazla bile cipsi bitirdiğimiz oldu. Bizim ortak yemeğimiz gibi bir şey oldu bu cips.
Grace bir şeye karar verdi. İkimizinde altın sarısı saçlarımız vardı. Uçlarını farklı bir renk yapalım dedi kuaföre gittik ve o saç uçları çok güzel bir mavi tonu yaptı, bende pembenin harika bir tonunu yaptım. Bu harika bir fikirdi. İkimizede çok yakıştı. 1 gün geçtikten sonra yine gezmeye başladık. Gezdiğimiz bir sokakta 2 tane yakışıklı erkek bize göz kırpıyordu, gülüyorlardı. Bizde karşılık verip gülümsedik. Çok gezdiğimiz için acıkmaya başladık. Bir restauranta gidip yemek sipariş etmek için menüyü aldık bakmaya başladık. Grace birden sol arka tarafıma bakmaya başladı. Ben "Noldu Grace?" dedim ve "Felicity bunlar onlar." dedi arkama baktım ve bizde göz kırpan erkekler ordaydı burger yiyorlardı. İkiside kolayı içine çekerek bize baktılar bir şey söyleyip gülüştüler. Grace dudak okumasını biliyordu. Ne dediklerini anlamıştı ve tepkisi direk "Oha!!" oldu ben noldu diye sorunca "Bu kızlar çok güzel." demişler. Normal ki bende aynı tepkiyi verip öksürmeye başladım. Yemeğimiz geldi kolalarımız da geldi. Yarım saat sonra yemeğimiz bitmiş kolalarımızı hüpürdetiyorduk. Biz tam kalkıcak iken, arkamızdaki o 2 erkekte kalktı ve gittiler. Bizde hesabı ödeyip kalktık, otele gittik. Otel kapısından girdiğimizde birdaha "Oha" dedik. Çünkü o 2 erkek yine ordaydı. Orda ne yapıyorlardı? Yukarı doğru bizim olduğumuz kata çıktılar. Neyse deyip bizde çıktığımızda odamıza girmemizle Grace'in çığlık atması bir oldu ışık açıldığında ise o 2 çocuk karşımızdaydı...