12

28 9 20
                                    

Sayın yolcularımız. Emniyet kemerlerinizi takmayı ve bölümü okuduğunuz sırada koltuklarınızı dik konuma getirmeyi unutmayın. Yolculuk boyunca mola verilmeyecek ve bölümümüz tek nefeste okunup bitirilecektir. Toplam yolumuz 2466 sözcüktür. Yazarınız keyifli yolculuklar diler.

__________________________________________

   Levent misafirini ağırlamıştı. Mafya falan değildi. Ya da tefeci değildi. Ama kirli işleri vardı. Loş odanın tozlu raflarında neredeyse kapağı hiç açılmamış kitaplardan bir sıra vardı. Levent arada bir gelir buraya sakladığı bazı belgeleri çıkartırdı. Onun fikrince en az dikkat çeken yerdi burası. Belgeleri alacak, bir takım işlerden sonra babasının şirketine gidecekti. Bu aralar gerçekten boşlamıştı şirketi. Ama bunlar keyfini kaçıramazdı. Çünkü hoşuna giden gelişmeler olmuştu. Levnet olduğu yerden yavaşça hareket edip, odayı terketti. İlerisi için aklındaki düşünceleri keyifle yoğurdu. Levent şimdi hazırdı. Şirkete gitmek için arabasına bindi ve yol almaya başladı.

                                  ***

  Yürek gerekiyordu bazen. Bazı şeyleri yaşamak için, ya da okumak için. Kalbin ritmi yavaş yavaş atarken onu hızlandırabilmekti marifet. Çünkü kalplere böyle dokunulabilirdi. Tekrar mavi denizin uçurumuna, uçurumun ağaçlarının olduğu yere getirdim sizi. Bu sefer ağaçlar biraz farklı ağlıyor, ahşap ev dayanamayacak gibi. Sanki ay bu ahşap evde olanları sezmiş gibi... Bulutlarını siper ediyor kendine. Çünkü harcanan bir kızın çığlıkları yükseliyor göklere kadar. Gölgeler kaçmaya başlıyor. Deniz duruldu şimdi. Belkide ses çıkaramıyordu. Zira sesini bastıracak çığlıklarla süsleniyordu gece. Metanetsiz bir hava çökmüştü şehrin ortasına. Demiştim ya... Bazen okumak için de yürek gerekir. Çünkü başka birinin yüreğinin parçalanışını, yüreğin olmadan anlayamazsın. Çığlıklar gök kubbeyi yarıyor, kuşları kaçırıyordu. Saye çıkmak istiyordu ahşap evden. Kapı kilitli, abisi evden çıktı bir saat önce. Ama yalnız değil. Aklını kaybedecek gibi. Önce sesler duymuştu. Kapı açılmış içeri biri girmiş... Saye ne olduğunun farkına varacak birazdan. Ölüm yok işin içinde. Parçalayıp bir kenara bırakmak var. Yıldızlar yanıp sönüyor. Toprak çekilmek istiyor. Zira yaşayan bir insanın göğüs kafesinin içindeki parçalanmak isteniyor. Yaşarken öldürmek kolaydır. Yaşarken ölmek zor... Bir ses geliyor ahşap evin ön camından. Cam parçaları toprağa saplanıyor. Saye artık bağırmıyor. Bağırmaya mecali kalmamış. Hızla çıkıyor kırdığı camdan dışarıya. Kolları, ayakları, elleri parçalanıp kanıyor. Ama kaçmak zorunda. Dışarısı çok karanlık. Günler geçmesine rağmen bacağına hâlâ basamıyor. Koşarak koca ağaçların bağrında kayboluyor silüeti. Arkasından koşuyor biri. Saye arkasına bakmadan kaçıyor. Çok korkmuş minik kalbi. Bu korkuyu kaldıramaz ki onun minicik kalbi. Artık her şey bitmiş gibiydi. Nereye gidebilirdi şimdi ? Saye kaçacak gidecek bir yer düşündü. Ama yok. Sudeye ya da abisine gidebilirdi. Ama üzerinde hiç para yoktu. Polise gidebilirdi belki. Ama buraya çok uzaktı emniyet. Şimdi saklanmalıydı. Kaybolmuştu ormanın içinde. Arkasından koşan adamın ayak seslerini duyuyordu. Koskoca ormanda tek başınaydı. Artık nefes almakta güçlük çekiyordu. Şansı vardı ki karanlıktı ve adam onu seçemiyordu. Şansı yoktu ki karanlıktı, önünü göremiyordu. Hızla ilerliyordu karanlığı yararak. Şimdi geldiği yer koskoca ağaçların olduğu bir tepeydi. Ama ileride çalılıkların orada saklanacak bit yer bulmuştu. Hemen koştu o tarafa doğru. Çalılıkları yararak girdi arasına. Şimdi onu görmesi çok zordu. Aradan 8-10 saniye geçti ki, Saye tekrar o adamı gördü. Şimdi deli gibi arıyordu Sayeyi. Bir otarafa bir bu tarafa bakıyordu. Gidip geliyordu. Saye eliyle ağzını kapatmıştı. Kalbi öyle çok atıyordu ki. Adam sessizleşip etrafı dinledi. Saye'nin olduğu çalılığa bakınca, Saye nefesini tuttu. Adam bu sefer başka bir yere baktı. Sonra tekrar geri döndü. Saye tam yarım saat şok etkisinden çıkamadı. Hiç kıpırdamıyordu. Üşümüştü. Uzun zaman sonra bir damla göz yaşı hissetti yanaklarından aşağıya doğru. Gözyaşı Saye'nin aksine sıcacıktı. Saye şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ağlamaktan nefes alamıyordu. Dizlerini karnına doğru çekmiş kollarıyla dizlerini çevrelemişti. Kırık camdan geçerken kesilen yerleri hala kanıyordu. Ama Saye'nin umrunda değildi. Yaşadığı şey... Onda ilerisi için çok büyük bir travmatik etki oluşturmuştu. Zamanı gelince öğreneceksiniz. Saye gözyaşlarını sildi. Şimdi Musab'ın  burada olmasını öyle çok isterdi ki... Ama bu imkansızdı. Saye kendi kendine konuştu,
"Bak. O bir hayal, ve öyle kalacak. Onu umut etme. Yoksa çok canın yanacak. O olsaydı demeyeceksin. O olamaz diyeceksin." Bu umutsuzluk değildi. Sadece alışmaktı.
Aradan saatler geçmişti... Saye hala olduğu yerde sessiz sessiz ağlıyordu. Ay yavaş yavaş batıyor, aydınlık çöküyordu. Güneş kendisinden önce ışıklarını yollamış, etraf aydınlanmaya başlamıştı. Saye gitmesi gerektiğini biliyordu. En iyisi abisine her şeyi anlatmaktı. Sonra polise giderlerdi. Abisi yardım ederdi ona. Olduğu yerden doğrulmaya çalıştı. Çok uzun süre olmuştu hareket etmeyeli. Hala çok dikkat ediyordu. O adam gitmemiş olabilirdi. Saye hala korkudan titriyor. Dünün etkisi ile yürüyemiyordu bile. Evinden uzaklaşmıştı. Şimdi bu halde yürüyecekti. Öyle çok isterdi ki... Neyse dile getirmeyecekti. Dayanamdı ağlamaya başladı. Bundan sonra yaşamak çok zor olacaktı. Her an vazgeçebilirdi. Ama söz vermişti kendine. Yine bacağındaki ağrı ile yürümeye devam etti. Kendine ağlamama sözü de vermişti. Sadece çok zorlandığında ağlayacaktı. Onun dışında asla. Yapraklar ağlıyordu onun yerine. Çünkü bu kadar değildi çeresizlik. Göğüs kafesinin parçalanmasıdır aslında. Ve Saye... Göğüs kafesini yıllar önce parçalatmıştı en sevdiğine. Peki ya şimdi? Parçalanacak bir göğüs kafesi bile yoktu. O minik kalbi annesiyle gömülmüş, küçük kardeşi ile ölmüş, Musab ile terketmişti Sayeyi... Ahşap ev yavaş yavaş seçilmeye başlamıştı ağaçların arasından. Saye düşmemek için tutundu bir ağaca. Titriyordu hala. Biraz daha ilerleyip sık ağaçlıktan çıktı. Şimdi önünde iki seçenek vardı. Sağ tarafında ahşap ev, sol tarafında dibi mavi uçurum. Hangisini seçecekti ? Olduğu yere çöktü Saye. Sarsıla sarsıla ağlıyordu şimdi. Çünkü o uçuruma gitmeyi çok istiyordu. Kendine verdiği sözü tutmalıydı. Kendine ihanet etmemeliydi onca insanın ihanetinden sonra. Zar zor ayağa kalktı. Eve gidip abisine anlatacaktı olanları. Kırdığı cam parçaları hicranı çizdiği gibi duruyordu hala. Dayanabilmek için bir şeyler yapmak istiyordu. Ama o her çabaladığında daha çok dibe batıyordu. Zamana bıraktıkça daha çok acıyordu canı. Bu sefer Allah'a bırakacaktı. Topallayarak geldi kapıya. İçeriye bakamıyordu. Hala etkisinden çıkamıyordu yaşadıklarının. Ve bir ömür boyunca da çıkamayacaktı. Etrafta kimse yoktu. Kapıyı açamıyordu. Kırdığı camdan gitmek zorundaydı. Ama bunu yapamazdı. Ağlamamak için tutuyordu kendini. Ahşap evin çevresini dolaştı. Yalnızlığı bir kez daha hissetti. Tekrar ahşap evin önüne geldi, kapının önünde diz çöktü. Dün akşam, camı kırmadan önce. Saye içeride oturuyordu. Bir terslik olduğunu anladığı gibi, mutfaktan küçük bir bıçak almıştı eline. Adamın kolunu baştan başa o bıçakla kesmeyi başarmıştı. Belki polisin işine yarardı bu bilgi. Bir çok yere bulaşmıştı adamın kanı. Çok derin kesmişti adamın kolunu, belkide o kadar derin kesmeseydi adam kan kaybını düşünüp vazgeçmeyecekti. Büyük ihtimalle adam hayatının sonuna kadar kolundaki derin bir yara izi ile yaşayacaktı. Abisi geldiğinde her şeyi anlatmalıydı. Anlaşıldığı kadarıyla abisi dün eve gelmemişti. Hava iyice soğumuştu. Sabah erken saatler genelde öyle olurdu. İçi titriyordu Saye'nin. Bütün gece ağlamıştı. Gözyaşları her zaman sıcaktır. İnsanlar ise buz gibidir. O yüzden Saye gözyaşlarını insanlardan daha çok sever. Bende öyle. Sizde öyle.
Zaman ilerledikçe, biraz daha dayanılmaz oluyordu bazı şeyler. İleriden toprağı ezen ayak sesleri duyulunca, Saye ayağa fırladı hemen. Abisi ahşap eve doğru geliyordu. O kadar çaresizdi ki Saye. Hani... En çaresiz olduğun zaman, öyle masum olursun ya. Her şeye rağmen, Saye minik kalbinin korkusu ile abisine doğru koşmaya başladı. Sarılmaya ihtiyacı vardı. Kim olduğu umrunda değildi. Abisi anladı bir şeyler olduğunu. Saye abisine sarılmak isteyince, Selim bütün benliği ile itti Sayeyi. O minik kalp, bir kez daha paramparça olmuştu. Ve bir kez daha taşlaşmıştı Selim'in kalbi. Saye durdu bir an ve düşündü. Sen yalnızsın Saye. Yalnızlığına ihanet etme. Selim bakışlarını ahşap ev ile Saye arasında gezdirdi.
"Ne bu hal ?" Saye kafasını kaldırıp abisine baktı. Bir şey demedi ve gözlerini devirdi. Ne diyebilirdi ki ?
"Cevap versene ! " diye bağırınca Saye konuşmaya başldı. Göz yaşları o konuşurken yanaklarından aşağıya yol bulup iniyordu.
"Abi... Dün... Biri girdi eve, kim bilmiyorum." Selim bir şey demeden durdu bir an.
"Ee ?"
Saye başından geçenleri anlattı, sonra kaçtığını, dün gece ormanda kaldığını, çok korktuğunu. Selim masal dinliyormuş gibi rahattı. Saye ise o geceden bahsederken bile titriyordu. Abisi cevap vermemişti Sayeye. Etrafa bakıyor ve düşünüyordu. Sonunda dudakları aralandı, ve gamsızlığına imza atan bir kaç sözcük yuvarladı dilinde,
"Maaşını ne zaman alacaksın ?"
Saye ise şu an hayattan yeni bir ders alıyordu. Şu insanlar ne kadar da iğrenç oluyordu bazen. Saye yalvarırcasına konuşmaya başladı,
"Abi Allah aşkına. Ne maaşından bahsediyorsun. Gel polise gidelim. Ben çok ciddiyim. İnanmadın mı bana ? Bak içeride kan izleri var adamın." Selim sinirle baktı Saye'nin gözlerine. Sayeye inanmıyordu.
"Polislik bir iş yok. Kaçmış zaten." Dedikten sonra arkasını döndü ve ahşap evin kapısına gelip anahtar deliğe soktu. Sonra da çevirdi. Saye ise olduğu yerde dona kalmıştı. Selim eve girdi ama arkasından kapıyı kapatmadı. İçerisi gerçekten dağalmıştı. Saye sinirlenmişti şimdi. Daha ne kadar susacaktı ? Selim ise Saye'nin birazdan gelip bağaracağını biliyordu. O yüzden banyodan kısa bahçe hortumunu aldı. Evet bununla güzel dayak atılırı. Saye'nin polise gitmesini engellemeliydi. Salona geçip hortumu koltuğa fırlattı ve o da koltuğa oturdu. Saye polise gitmeye kararlıydı. Ne olursa olsun. Abisi dövse bile gidecekti. Zaten ölüm ona bir kurtuluştu. Gözyaşlarını sildi, içeri geçerken cesareti topladı tüm haznesinde. Attığı adımlar Selim'in düşüncelerini doğrulayacak cinstendi. İçeriye girdiğinde abisinin yanında hortumu gördü. Evet bu dayak çeşidi Saye için yabancı değildi. Ama o bu sefer korkmuyordu. Ve korkmayacaktı. Selim Saye'nin arkasından dolandı ve kapıyı kilitledi. Saye gelecek olanı biliyordu. Selim Saye'nin karşısına geçip konuştu.
"Ne vardı ? Bir şey söyleyecek gibisin."
Saye nefretle baktı abisine. Bir kaç adım attı ve abisi ile burun buruna geldi. Sesini toklaştırdı ve yükseltti.
"Ne dersen de. Ne yaparsan yap istersen öldür." Biraz bekledi ve gözlerini abisinden ayırmadan konuşmaya devam etti.
"Ben polise gideceğim. Beni durduramazsın. Her şeyi anlatacağım onlara. Bana engel olursan eğer, seni de anlatırım."
Selim tam tahmin ettiğim gibi dedi içinden. Aniden Saye'nin boğazına yapıştı ve tüm gücüyle sıktı. Saye nefes alamayınca çırpınmaya başkadı. Ama asla kurtulmaya çalışmadı. Selim Saye'nin yavaş yavaş nefes aldığını farkedince hemen ellerini çekti. Saye nefes alamayacak sıklıkta öksürmeye başladı. Bir an ölecek sanmıştı ama, nerede onda o şans? Ellerini boğazına götürüp Selim'in sıktığı yeri ovuşturmaya başladı. Selim ise şimdi hortumu koluna dolamıştı. Saye kafasını kaldırıp abisine baktı.
"Bu sefer sana yenilmeyeceğim. Vur ! Çekinme." Dedi Saye. Ne olursa olsun asla pes etmeyecekti. Kıyafetinin kol kısmındaki kumaşı katladı, dişlerinin arasına soktu ve ısırdı. Bu dayak çeşidine böyle dayanıyordu genelde. Tecrübe denebilir. Boşta olan elini yumruk yaptı. Ahşap evin tahtaları yine aynı şarkıyı söylemeye hazırlanıyordu. Sert hortum Saye'nin vücudunda asla izi geçmeyecek derin yaralar oluşturuyordu. Saye'nin yaptığı tek şey acıyla bağırıp kumaşı ısırmaktı. Bir kaç dakika sonra, Selim yorulmuş olacakki koltuğa oturdu ve kız kardeşinin yerde yatmasını seyretti. Saye öyle yavaş nefes alıyordu ki. Göz yaşları ahşap evin ahşap tahtalarına iz bırakıyordu bir kez daha. Selim şimdi çok sinirliydi. Çünkü Saye bu sefer "vurma abi" deyip yalvarmamıştı. Bunu yediremedi kendine. Ama ne yapacağını iyi biliyordu. Pis bir şekilde ve hırsla gülümseyip yaklaştı Sayeye. Göz gezdirdi ve geçenlerde dayak attığında hangi bacağına vurduğunu hatırlamaya çalıştı. Saye'nin eti ezilen ve kullanmakta zorluk çektiği bacağını buldu. Şimdi evden çıkıp yan taraftaki kömürlükten işine  yarayacak bir şeyler bulmalıydı. Selim etrafa göz gezdirdi. Pek bir şey görünmüyordu. Karanlık olduğu için gözkerini kıstı biraz. Tam köşede, odun ve çivilerin yanında keser duruyordu. Keyifle gülümsedi Selim. Bu işine çok yarayacaktı işte. Hemen çekice doğru yürüdü ve çekici eline aldı. Sonra durdu bir an. Ve kendi kendine konuştu.
"Off, off. Bacağını kırmamak lazım şimdi. Şurada bir bez olacaktı." Dedi ve bir torbanın içinden eski püskü bezleri çıkarıp çekicin başına doladı. Ezilen etin iyice ezilmesi yeterliydi. Şimdilik bacağını kırmak istemiyordu. Eline aldığı çekiç ile tekrar ahşap eve girdi. Saye olduğu yerdeydi, ve biraz bile hareket edememişti. Ama bilinci hâla açıktı. Saye gözleri ile abisinin ayaklarını görebiliyordu. Yavaşça elini kaldırdı... Ve tekrar dişledi elbisesinin kumaşını.
"Pes etmeyeceğim." Dedi içinden. Çığlık attı ardından. Öyle çok yandıki canı. Tüm gücüyle bağırdı tekrar. Selim ise ardı ardına vurdu Saye'nin bacağına. Saye ise acıyla inliyordu. Çekiçi bir kenara bıraktı Selim, Saye'nin odasına girdi. Telefonunu ve içeride kullanılabilecek eşyaları dışarı çıkarttı. Sonrasında hepsini teker teker taşıdı kömürlüğe. Karanlık kömürlük bile şaşkındı. Selim kollarını sıvadı ve içeriden uzun bir zincir, matkap, ve âlet çantasını alıp tekrar ahşap evin tahtalarını gıcırdattı. Saye'nin odasına yürürken kayfi gayet yerindeydi. İçeriye geçti ve, Saye'nin yatağının yan taraflarında bir yere zinciri sabitledi. Deneme amaçlı güçlü bir şekilde çekti zinciri. Düşündüğünden de sağlamdı. Şimdi işin en eğlenceli kısmı vardı onun için. İçeri geçti tekrar. Saye hâla inliyordu. Kolundan tutup kaldırmaya çalıştı,
"Kalksana lan ! "
Saye cevap veremeyecek kadar acıyı hissediyordu. Hiç tepki vermedi. Selim da Sayeyi kolundan tutup sürüklemeye başladı. Saye'nin canı daha fazla yandı. Ama göz yaşları bunu çokça belli ediyordu zaten. Selim Sayeyi odaya sürükledikten sonra zincirin yanına getirip ellerini iyice bağladı. İşte şimdi hiç bir yere gidemezdi. Tamda istediği gibi. Saye son çare tekrar konuştu ağzından akan kanlarla,
"Asla vazgeçmeyeceğim. O polise gideceğim."
Selim keyifle ufak bir kahkaha attı.
"Sana acıyorum kardeşim. Anlamıyorum, olmayan bir şeyi anlatamazsın. Bi de benden de bahsedeceksin." Dedi ve yüksek sesle güldü.
Saye tiksinti ile dolaştırdı gözlerini abisinin üstünde. Selim eğleniyor gibiydi.
"Bak ne diyeceğim. Hani sen polise gideceğim tiriplerine palan giriyorsun ya. Bak bakalım bu akşam fikrin ne olacak ? Seni çok güzel bir sürpriz bekliyor bu gece." Tekrar ufak bir kahkaha attı Selim. Bu akşam bir planı olduğu için Saye'nin başka bir yere gitmesine izin veremezdi. Ardından odadan çıkıp kapıyı kilitledi. Bu gün çok keyifliydi. Etrafı toparladı ve kan izlerini sildi. Bu akşam çok eğlenecekti. Islık çalarak kömürlüğün kapısını da kilitledikten sonra, şimdi gitmesi gereken yere gidebilirdi. Saye olduğu yerde ağlamaya devam etti. Hem ağlıyor hemde pes etmeyeceğim diye bağırıyordu. O kadar güçsüzdü ki... Dün geceden sonra yaşadıkları ağır gelmişti. Bacağı dayanılmaz bir şekilde ağrıyordu. Abisinin bu gece yapacağı şeyden çok korkuyordu. Ne yapabileceğine dair hiç bir fikri yoktu ama abisini de tanıyordu. O çok vicdansızdı. Annesi öldükten sonra abisi iyice çığırından çıkmıştı. Saye ise annesi gibi dimdik durmak istiyordu. Arandan geçen bir saatin sonunda Saye yüzünde kuruyan kanı çekmeceden çıkardığı ıslak mendil ile güzelce sildi. Kanı silerken adamın koluna bıraktığı derin yarayı aknının bir köşesine kazıdı. Zar zor doğrulmuştu ama ayağa kalkamamıştı. Abisinin onu bağladığı zincir uzundu ama Saye gece olunca yatağına gidip uyuyamayacaktı. Hatta üzerine hiç bir şey atamayacaktı. Abisi ellerini önünden bağlamıştı ama zinciri sabitlendiği nokta hem kapıya hem yatağa uzaktı. Belki yatağa gidebilirim diye düşündü. Ve sürünerek ilerledi yatağına doğru.  Geldiği son nokta hemen yatağının dibiydi fakat yatağın üzerine çıkabilecek kadar uzun değildi zincir. Dün geceden beri dışarıdaydı ve çok acıkmıştı. En azından tedbir amaçlı yatağın altına koyduğu yiyeceklere ulaşabiliyordu. Hemen bir şeyler yedi ve biraz su içti. Onu tam olarak kendine getirmese de toparlanmasına yardımcı olmuştu. Biraz daha iyi hissediyordu. Ağrıları hâlâ çok fazlaydı. Ama dayanmak zorundaydı. Geçecekti sonuçta. Biraz uyuyabilseydi bu çok daha iyi olacaktı. Ama bu ağrılar izin verir miydi ? Orası muamma. Yatağına çıkamıyordu. Sol kolundan daha iyi durumda olan sağ kolu ile yatağının üzerindeki yorgan ve yastıkları aşağıya indirdi. Yer buz gibi oluyordu genelde. En azından bu yorgan ve battaniye ile yer yatağı yapabilirdi. Onu soğuktan tam olarak korumasa bile hiç yoktan iyiydi. Bacağı sanki kırılmış gibi ağrıyordu. Bunlardan daha çok kafasını meşgul eden bir şey vardı. Abisi bu gece ne sürpriz yapacaktı ona ? Aklına her türlü şey geliyordu. Peki ya işe nasıl gidecekti ? Abisi onu buradan çıkarmak zorundaydı. Yoksa işe gidemez ve abisine maaşını veremezdi. Ve abisinin paraya ihtiyacı vardı. O yüzden kurtulmayı umuyordu.

___________________________________________

Hayaletlere inanıp inanmadığınızı bilmiyorum.
Ama benim hikayemi okuyan bir sürü hayalet var :)
Oy vererek bu boyutta olduklarına işaret verebilirler.
( Bu yazıyı okuyan hayaletlerim ;
-O kadar emek verip yazmış, neyse ben oy vermeden çıkayım :* )
Yinede okuduğunuz için teşekkür ederim hayaletlerim :)
~~~

SAYHA (Ara Verildi )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin